Batı’nın Afrin yenilgisi

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin Harekâtı’ndan rahatsız oldukları kadar hiçbir şeyden rahatsız olmadılar.

Zeytin Dalı Harekâtı’nın ilk anından itibaren sarıldıkları “sivil Kürt halkına karşı asimetrik güç uygulanmasından” duydukları endişeyi ne Irak’ın kanlı işgalinde, ne Suriye’deki vekalet savaşlarında ve ne de NATO güçlerinin Libya’yı haritadan silme noktasında bombardımanında duydular. Peşmergenin, narko-etnik terör örgütü PKK, YPG’nin modern silahlarla donatılmasına vicdanları hiç sızlamadı, IŞİD’le mücadele bahanesiyle destekledikleri PKK/YPG’nin bölgede Türkmenlere, Araplara uyguladıkları etnik temizliklere göz yumdular, PKK’yı reddeden Kürt halkına PKK baskısı ve zulümlerine sessiz kaldılar.

Anca Afrin Harekâtı’ndan “insani açıdan” kaygılılar.

İnsan deyince akıllarına Batının yıllardır acımasız saldırılarına maruz bırakılan Irak veya Suriye halkı değil de, sadece lejyoner olarak tepe tepe kullandıkları etnik terör örgütünün elemanları geldiğinden kaygılılar...
TSK’nın Afrin’in merkezine girmesiyle, Batı’nın Suriye topraklarında kan ve zorbalıkla kurdurdukları üç Kürt kantonundan biri olan Afrin’le ilgili hesaplarını öylesine bozdu ki, saldırganlığa başladılar. Türk askerine karşı iftiraların bini bir para, yok kimyasal kullanıyormuş, yağmacıymış, kadınları kaçırıp tecavüz ediyormuş, hastahaneleri bombalıyormuş... Batılı siyasetçi ve medyanın oradaki devasa silah depoları ve tünelleri tamamiyle göz ardı ederek, Türkiye ve TSK’ya karşı yürütülen kirli propagandaya tam desteği doğrusu şaşırtmıyor. Kara propaganda da mahir olduklarını teslim etmek gerek. Huyları; sonunda attıkları iftiralara kendileri bile inanır, itiraz edene söz hakkı tanınmaz, anında yargısız infaz ederler. “Saddam kimyasal silah kullandı” tartışmasında bizzat yaşadım, Suriye’ye girmek için uydurdukları “Esad halkını katlediyor” yalanında olduğu gibi “sadece bizim söylediklerimiz geçerli” der, başka da bir şey demezler. Zorbanın diktesi.

Batı, BOP projelerini Müslüman coğrafyada uygulanmaya koyduğu ilk günden itibaren kanlı paylaşım savaşlarının alt yapısını kirli propagandayla hazırlamasını hep çok iyi bildi.
Yalanlarının en sonuncusu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’de “etnik temizlik” yaptığı iftirası. Gözleri döndü, kendi yalanlarının altında kaldıklarını görememeye başladılar.

Türkiye’nin sınırlarını garanti altına almak istemesi ve Türk halkının teröre karşı meşru müdafasından açıkça rahatsızlar. Türkiye’nin Afrin’den sonra atacağı adımlar Münbiç, hatta Irak sınırında operasyon yapma planları onları çileden çıkarıyor. Kürt kantonları, “Kürt bölgesi” dedikleri büyük coğrafi alanda nüfuz sahibi olmak uğruna NATO ortak üyesi Türkiye’ye her türlü baskıyı uygulayacakları görünüyor. Angela Merkel’in evvelsi gün yaptığı ilk hükümet açıklamasında, Türkiye’nin meşru müdafa zemininde yaptığı Afrin harekatını akıllara ziyan biçimde kınaması da bu bağlamda okunmalı.

Üstüne üstlük bir de, “Aynı Rusya- Kırım örneğinde olduğu gibi; Türkiye de, Kuzey Kıbrıs’ı ilhak edecek” paranoyası patlak vermişken, önümüzdeki günlerde Türkiye’nin Berlin-Washington hattının saldırı odağı olacağına şüphe yok.
Zeytin Dalı Harekâtı’yla Türkiye yılan deliğine çomak sokmuş bulunuyor. Afrin’den başlayıp, Sincar’a uzanan, Kıbrıs’ı da içine alacak antiemperyalist bir mücadele; haklı ve uzun bir yol. Türk halkı TSK’dan emin; yeter ki Ankara’daki siyasi irade sonuna kadar dik dursun.

SARKOZY

Hafta içinde Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin seçim kampanyasında, Libya Devlet Başkanı Kaddafi’den aldığı 50 milyon dolarlık destek nedeniyle Paris’te Yolsuzlukla Mücadele Bürosu ekiplerince göz altına alınması Avrupa’da tek tük kalmış vicdanlı solcuları heyecanlandırdı. Haberi ilk duyduğumda bu “Kaddafi’nin katledilişinin suçlaması değil, sadece yolsuzluktan içeri alındı, farklı suçlamayla da olsa bir başlangıç olabilir.” notu düşmüştüm. Nitekim iki gün sonra Sarkozy terkrar sebest bırakıldı. Fransız Adalet Sistemi ucu kendi ordusunun Libya halkını katlettiği suçlamasına kadar gidebilecek bir Sarkozy yargılaması yapabilir mi? Birleşmiş Milletler’in onayı ve NATO müdahalesi ile Libya halkına karşı insanlık suçu işleyen Batılı siyasiler; Sarkozy, Obama, Clinton, Cameron ve Kral Salman gibi diğer yerel suç ortakları Uluslararası Adalet Divanı’na çıkarılır mı?

NATO’nun saldırganlıkları ve Birleşmiş Milletler’in bu çerçevedeki rolü sorgulanabilir mi?

ABD’nin Irak saldırısındaki devasa işkence, tecavüz ve toplu katliam dosyaları da Uluslararası Mahkemelerce henüz açılabilmiş değil. Yargı egemen güçlerin baskısıyla insanlık suçu işleyen siyasetçi sınıfına karşı küresel bağlamda etkisiz kalıyor...

Hayasız kuşatmayı yarmak için insanlığın tek çıkış yolu antifaşist, antiemperyalist örgütlenmekten geçiyor. İnsanlık bir gün müslüman coğrafyada BOP projeleriyle kollektif insanlık suçu işleyen egemen devletlerden; siyasetçileri ve ortaklarından hesap soracak.