Batı’nın Çin masalları ve gerçekler

“Çin’in başı büyük dertte. Sıfır-COVID politikası başarısız oldu; ekonomi durma noktasına geldi; şimdi düşen ve hızla yaşlanan bir nüfusa sahip; bir emlak ve borç krizinin ortasında; bu yüzden Japonya gibi kalıcı, düşük üretkenliğe sahip bir büyümeyle durgunluğuna doğru ilerliyor. Xi’nin liderliği bir politikadan diğerine savrulduğu için krizde…”

Bunlar, Batılı ekonomi uzmanlarının ve medyanın her gün bıkıp usanmadan ileri sürdüğü argümanlar. Çin’in ve ÇKP yönetiminin çökmek üzere olduğunu 20 yılı aşkın süredir dile getiriyorlar. Bu “uzman” spekülasyonlarına son zamanlarda yenileri de eklendi.

2020-27 arası ortalama GSYH artışı (IMF tahminleri)

ÇİN HAYAT KURTARMAYI SEÇTİ

İlk göze çarpan gelişme Çin’in “sıfır Kovid” politikasının sona ermesidir. Uzmanlar bunu son üç yıldır uygulanan politikanın başarısızlığı olarak nitelendiriyor. Oysa bu üç yıl içinde milyonlarca hayat kurtarıldı. John Ross’un hesabına göre, eğer dünyada kişi başına düşen Kovid ölümü oranı Çin’deki kadar düşük olsaydı, dünya çapında 6,7 milyon yerine sadece 29 bin insanın ölecekti! ABD özelinde ise bu; 1,1 milyon yerine sadece bin 200 kişi hayatını kaybetmesi demektir. ABD bu süreçte o kadar başarısız olmuştur ki pandemi sonrası 76,4 yıl ile ortalama yaşam süresi, 78,2 yıl ortalamaya ulaşan Çin’in arkasında kalmıştır.

Sıfır Kovid politikası 2022’nin sonunda açıkça tükenmişti. Yeni COVID varyantları yayılıyordu ve hükümet politikadan vazgeçmek zorunda kaldı. Ancak en azından şimdiye kadar nüfusun çoğunluğu aşılanmış ve sağlık hizmeti kapasitesi (enfeksiyonlardaki artışla başa çıkmak için hala yetersiz olsa da) artırılmıştır. Ölümler artsa bile Batılı uzmanların öngördüğü düzeye hiç yaklaşmadı.

2022 yılında Çin’in reel GSYİH yüzde 3 oranında artarak uzun vadeli hedef olan yıllık yüzde 5-6’nın oldukça altında kaldı. Sıfır COVID politikasının ekonomik faaliyetlerin baskılanmasında rol oynadığı açık. Ancak Çin ekonomik genişleme yerine hayat kurtarmayı tercih etmiştir.

BÜYÜME HIZI BATI’DAN KAT KAT FAZLA

Medya, 1990’lardan bu yana ilk kez Çin’in bu yılki reel GSYİH büyümesinin Doğu Asya bölgesindeki ortalama büyümenin altında kalmasından çok söz ediyor. Ancak Çin, G7 ekonomileri gibi bir çöküşe doğru gitmiyor. Nitekim hem Dünya Bankası hem de IMF, Çin’in reel GSYH’sinin bu yıl yüzde 4’ün üzerinde artmasını beklerken, G7 ekonomilerinin çoğu daralacak ya da sıfıra yakın büyüme kaydedecek. 2019-23 yıllarını ele alırsak, Çin’in ekonomik büyüme hızı ABD’nin en az üç katı ve AB’nin beş katından daha fazla olacaktır.

Daha uzun vadeli bakıldığında Batılı analistler Çin’in çok daha yavaş bir büyümeye doğru gittiğini ve bunun Xi’nin geleceğini tehdit edeceğini düşünüyor. Şimdiye kadar Çin’in eşi benzeri görülmemiş ekonomik büyüme rekoru, yüksek yatırım oranlarına ve dünyanın geri kalanına yapılan mamul mal ihracatına dayanıyordu. Ancak bundan sonra Batılı analistler Çin’in düşük büyüme dönemine gireceğini ve pek çok sözde gelişmekte olan ekonominin içine düştüğü ‘orta gelir tuzağından’ kurtulamayacağını iddia ediyor. Buna göre, Çin, daha önce beklendiği gibi ABD’nin GSYİH seviyesini bile yakalayamayacaktır.

Sağdaki: Üretkenlik

KALKINMANIN MOTORU İÇ TÜKETİM

Bu iddia iki varsayıma dayanmaktadır. Birincisi, Çin’in yaşlanan nüfusu ve azalan çalışma çağı sektörünün büyüme oranlarını düşüreceği; ikincisi ise Çin büyümesinde uygulanan yüksek tasarruf, yüksek yatırım modelinin artık işe yaramayacağı.

Bu argümanlar zayıf ve hatalıdır. COVID döneminde işgücü verimliliği artışı ölçümlerinde bile Çin, ‘dinamik’ ABD’den çok daha iyi performans göstermiştir. Demografik düşüşe verilecek yanıt, mevcut işgücünün verimliliğinin arttırılmasıdır ki Çin tam da bunu sağlamak için adımlar atıyor. Çin, 2015’te 69 bin adet olan endüstriyel robot sayısını geçen yıl 300 bin adede çıkararak bu alanda lider konumundadır.

Batılı analistlerin bir diğer argümanı ise Çin’in bundan sonra yüksek tasarruflu, yüksek yatırımlı, ihracat odaklı bir ekonomiden, başta ABD ve İngiltere olmak üzere büyük kapitalist ekonomilerin çoğunda var olan geleneksel tüketim odaklı kapitalist ekonomiye geçmediği sürece makul bir hızda büyüyemeyeceğidir. Bu görüşün genel dayanağı da Çin’de kişisel tüketim oranlarının çok düşük olduğu ve bunun talebe dayalı büyümeyi engelleyeceğidir.

Gerçekte ise tüketim bazlı ekonomik büyümeyi desteklemekte başarısız olan G7 ülkeleridir. Batı’da ücretler son on yılda reel olarak durgunlaşırken (ve şimdi düşerken), Çin’de reel ücretler yükselmiştir. Asıl mesele budur. Aslında tüketim Çin’de G7’ye kıyasla çok daha hızlı artıyor ve bunun nedeni yatırımların daha yüksek olmasıdır. Biri diğerini takip etmektedir; bu sıfır toplamlı bir oyun değildir.

SOSYAL TÜKETİM FAKTÖRÜ

Ayrıca tüm tüketim ‘kişisel’ olmak zorunda değildir; ‘sosyal tüketim’, yani sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim ve konut gibi kamu hizmetleri daha önemlidir. Temel sosyal hizmetlerin tüketimindeki artış, kişisel tüketim oranlarında hesaba katılmamaktadır.

Çin’in sosyal tüketimde de kat etmesi gereken uzun bir yol var, ancak birçok sosyal alanda gelişmekte olan ekonomilerin çok ilerisindedir ve yarışa 100 yıldan daha önce başlayan G7 ekonomilerine yetişmek üzeredir.

Citibank’ın ekonomistlerinin Çin ekonomisine ilişkin son derinlemesine çalışmasına atıfta bulunuyorum: “Başka bir deyişle, Çin ekonomisinin tüketim için daha fazla fırsat sunması, tüketim politika için özel bir hedef olmaksızın oldukça mümkündür: Hanehalkı harcanabilir geliri son birkaç yıldır (2016 hariç) reel olarak GSYH’den daha hızlı büyümektedir ve bu eğilim muhtemelen gelecekte de devam edecektir. Aynı zamanda, servet etkilerinin ortaya çıkması da tüketiciye yardımcı olacaktır.”

ESAS MESELE VURGUNCULUKLA MÜCADELE

Çin’in ekonomik geleceği için asıl zorluk, yatırımların çoğunun finans ve emlak gibi verimsiz alanlara gitmesinin nasıl önleneceği ve bunun ciddi sorunlara yol açıp açmayacağıdır. Ayrıca Çin’de devlet ve kapitalist sektörler arasında artan çelişkilerin Xi’nin üçüncü döneminde ne şekilde ele alınacağıdır.

Ve bu konuda Çin’in gelecekteki refahını tehdit eden Çin’in büyük kapitalist sektörüdür. Asıl sorun, Çinli liderlerin son on yılda (ve hatta daha öncesinde) ekonominin kapitalist sektörü tarafından üretken olmayan ve spekülatif yatırımların muazzam bir şekilde genişlemesine izin vermiş olmasıdır. Hızla artan kent nüfusu için yeterli konut ve altyapı inşa etme çabası içinde olan merkezi ve yerel yönetimler, işi özel müteahhitlere bıraktı. Kiralık evler inşa etmek yerine, özel müteahhitlerin satılık evler inşa ettiği ‘serbest piyasa’ çözümünü tercih ettiler.  Elbette evlerin inşa edilmesi gerekiyordu, ancak Başkan Xi’nin geç de olsa ifade ettiği gibi, “evler yaşamak içindir, spekülasyon için değil.”

Kişisel tüketimin yıllık artışı (2000-2018)

KAPİTALİST SEKTÖRÜN DENETİMİ

Aslında Xi’nin ‘ortak refah’ çağrısı, Çinli liderler tarafından teşvik edilen (ve bu sayede kişisel kazanç elde ettikleri) kapitalist sektörün, Komünist Parti kontrolünün istikrarını tehdit edecek kadar kontrolden çıktığının kabul edilmesidir. Bu, Xi ve Çinli liderlerin “sermayenin düzensiz genişlemesi” olarak adlandırdıkları şeydir. Reel GSYİH büyümesi, yatırım ve istihdamdaki yavaşlamanın yanı sıra, Xi döneminde bile kapitalist sektör Çin’deki büyüklüğünü ve etkisini arttırmaktadır.

Kısa süre önce yapılan bir araştırma, Çin’in özel sektörünün sadece mutlak anlamda değil, aynı zamanda ülkenin en büyük şirketleri arasında gelir veya (borsaya kote olanlar için) piyasa değeriyle ölçülen bir oran olarak da büyüdüğünü ortaya koymuştur.

2010 yılında Başkan Xi’nin bir sonraki en üst düzey lider olarak onaylandığı zamanki çok düşük seviyeden bugün önemli bir paya ulaşmıştır. KİT’ler gelirlerine göre en büyük şirketler arasında hala hakim durumdadır, ancak üstünlükleri aşınmaktadır. Bu durum, Çin’de kapitalist sektörün karlılığı ile istikrarlı üretken yatırımlar arasındaki çelişkileri yoğunlaştırmaktadır.  Büyük borçlanmaya dayalı finansal ve mülk varlıklarının birikimi büyüme potansiyelini azaltmaktadır.