Bay Başbakan noktasında-(TAMAMI)

Bu yazının başlığının doğru Türkçe ile “Bay Başbakan Konusunda” ya da “Bay Başbakana Dair” olması gerekirdi, “dair” yerine “üzerine” sözcüğü de kullanılabilirdi. Ama Bay Başbakan bu sözcüklerin tamamını “noktasında” sözcüğüyle karşılıyor ve milli irade başbakanlarının peşinden gidiyor. Ben de gönülleri kalmasın, dedim.

Duyduğuma göre, sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen başbakan kendini eleştirenleri mahkemeye verip tazminat alıyormuş. Hürriyet gazetesinde yazarken, yazılarım yüzünden hiç yargıç karşısına çıkmadım, dolayısıyla Hürriyet gazetesi benim için tazminat ödemek zorunda kalmadı. Ama büyük konuşmamalı! “Gözünün üzerinde kaşın var” durumu.

***

Bay Başbakan son günlerde çok mu çok öfkeli. Keyf onun! Kendisine biat etmeyen aydınlara ve sanatçılara veryansın ediyor: Elitist (seçkinci) yazarlar mutlu azınlık için yazıyorlarmış; sanatı sanat için yapıyorlarmış... 1950’lerin münazara konusu.

Edebiyat ve sanat “yüksek kültür” ortamında yapılır. Bu konuda bilgi edinmek istiyorsa benim “Şiir ve Gerçeklik”, “Tabula Rasa”, “Yazınsal Söylem Üzerine” ve “Şiirde Devrim” adlı kitaplarımı okuyabilir. Bu dört kitabı kendisine ve yandaşı “tam aydınlar”a tavsiye edebilirim. Üniversitelerde referans olarak kullanılmaktadırlar.

Açıkça söylemem gerekirse, türlü nedenlerle bu dört kitabı “çatal çöpe kıstırmayanlar”ı haklı olarak küçümserim. Dinsel bağnazlıkları dolayısıyla Evrim Kuramı’na küfredenleri de küçümserim. Bu benim özgürlüğüm ve hakkım!

Ayrıca, sanat ve edebiyat konularını rahmetli Ecevit ile konuşurduk ama mevcut başbakanla konuşmam, aramızda kültürel iletişim olanağı yok. Ama isterse kendisine bedava ders verebilirim. Ayrıca, küçümsediği, hakaret ettiği “çeyrek” aydınlardan ve sözde “yazarlar”dan da çok şey öğrenebilir.

***

Başbakan, haklarını demokratik ortamda savunan tiyatro sanatçılarını parmağıyla göstererek “Hem devlet tiyatrosundan, şehir tiyatrosundan maaş alacak, hem de istediği zaman dizilerde oynayacak, her yerden bu şekilde yararlanacak!” diyor. Kınıyor ve suçluyor!

Oyuncuların dizilerde oynaması istenmiyorsa, bunun kolayı var: Oynamalarına izin vermezsin, olur-biter! Bunun çözümü, özelleştirme kisvesi altında devlet ve belediye tiyatrolarını kapatmak değil. Haa, şu da var: Bay Başbakan’ın yerden yere vurduğu aktör ve aktristlerin kazançlarının kaynakları belli. Din-iman adına dolandırıcılık yapmıyorlar. Kazançları emek ve alın terlerinin ürünü. Helal! AKP’nin devr-i saadetinde zenginleşenlerin kaçta kaçı servetlerinin kaynağını açıklayabilir?

Ayrıca, belediyelerin tiyatro açmak gibi bir görevi yok ise (ki vardır), profesyonel futbol ve basketbol takımı kurmak gibi bir görevi mi var? (Bunu aklıma getirdiği için Yılmaz Özdil kardeşime teşekkür ederim!)

Başbakan RTE, patron oluncaya kadar kendisi biat ettiği için, şimdi herkesin kendisine biat etmesini istiyor. Gerçekten özgür kesimde biat edecek birini bulması olanaksız. Medyada uyguladıkları yöntemi sanat ortamında uygulayabilir mi? Medyada çalışmak için büyük bir yetenek istemez. Özellikle haber alanında, tartışma programlarında. Bu alanda yeteneksiz ve densiz gençleri ve tapon malları yemlemek mümkün. Zaten bu yapılıyor. Daha fazlası medyada bile mümkün değil!

***

İslamcı kesimden çok iyi müteahhit çıkıyor. Vergi vermeden milleti ve devleti soyuyor. Güya Max Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu”nda anlattığı şeyler Türkiye’de de oluyormuş. Ancak Max Weber, nasıl iyi yazar, iyi tiyatrosu olunabileceğini anlatmıyor. Anlatamaz zaten! İslamcıdan iyi yazar, iyi şair, iyi tiyatrosu, iyi müzisyen ve besteci çık(a)maz. Resim ve heykel yasak zaten! Yapı işinde, Selçukluyu taklit eden kiçci mimarlar çıkar.

Sanat ve kültür dünyasında “büyük” olabilmek için, bağımsız, özgür, minnetsiz ve “jakoben” ruh ve zihin sahibi olmak gerekir. Sanatta demokrasi yoktur, olmaz, olamaz. Sanatta atama yoluyla “büyüklük” yaratamazsınız. Buna, “Büyüklük”e, bir görünmez lonca vardır, o karar verir. Sanıldığı gibi “halk” , okur , seyirci değil, koleksiyoncu değil! Başbakanlar hiç değil!

***

Başbakan tiyatrocuları eleştirirmiş gibi yapıyor ama onların yanı sıra aydınları, şairleri, yazarları, ressam, heykeltıraş ve bestecileri de topa tutuyor. Boşuna, bu, rüzgârı avuçlamaya çalışmaktır! Ama kendini tatmin etmesinin bir tek yolu var: Kendi Necip Fazıl’ını bulmak! Adnan Menderes, 1951-1959 yılları arasında N.F.Kısakürek’e örtülü ödenekten tamı tamına 147 bin lira ödemişti. (Şevket Çizmeli, “Menderes, Demokrasi Yıldızı?”, Arkadaş Yayınları S.680-685). Şimdinin parasıyla ne kadar eder?

Nokta!