Bayram değil, seyran değil! Enişte bizi Madrid'de niye öptü...

Bizim 'merkez' denen basın öteden beri Batı karşısında eziktir. Ülkemize yapılan bir övgü duyduklarında kuyruklarını hızlı hızlı sallamaya başlarlar. Gözleri büyür, nefes alış verişleri hızlanır, dillerini de dışarı çıkarırlar. Uslu, cici bir tavra bürünürler. Denileni yaparlar. "Otur" der, otururlar. "Kalk" der, kalkarlar. "Tut" der, saldırırlar. Batılı efendilerden 'aferin' almaya bayılırlar.

Madrid'deki NATO zirvesi sonrası dün atılan manşetler, bu ezilmişlik duygusunu yeniden hatırlattı.

TANZİMAT EZİKLİĞİ

Eziklik şu başlıklarla dışa vuruluyor:

"Avrupa Basını Türkiye'nin zaferini yazdı"

"Dünya Basını 'Zirvenin kazananı Erdoğan' dedi"

"Batı Basını: Erdoğan evine zaferle dönüyor"

Ortada gerçekten bir 'zafer' olmadığı için ve bunu fikri düzlemde anlatamadıkları için, 'otoriteye başvurma' yoluna mecbur kalıyorlar. "Bak ben demiyorum, onlar diyor" demeye getiriyorlar. Türk milleti de şuna inanacak, "Batılı söylüyorsa, öyledir." Bu özgüvensizlik yeni değil, Tanzimat'tan bu yana gelen bir ince hastalık.

ABD BİZİ KAHVE ARASINDA MI DÜRTTÜ?

Ortalama bir siyasî zekâ, aynı Batı basınının düne kadar, "Otoriter Erdoğan", "Kürtlere soykırım yapan Erdoğan", "İktidardan uzaklaştırılması gereken Erdoğan" başlıkları attığını hatırlar, "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü" diye sorgulardı.

Hatta aynı Batı basınının amiral gemilerinden Reuters, Türkiye'nin ABD'nin 'dürtmesiyle', vetodan vazgeçtiğini yazdı. Hem de ABD kaynaklarına dayanarak. Hatta Reuters'e konuşan Finlandiya Dışişleri Bakanı Haavisto, "Bir kahve molası verdik. sonra harika fikirler ortaya çıktı ve doğru bir sonuca vardık." dedi. Acaba kahve arasında mı 'dürtüldük' diye düşünmeden edemiyor insan. Tabii bunu bizim 'merkez' medyada ara ki bulasın. The Economist de ABD'nin Türkiye'ye 'baskı' uyguladığını, 'F-16'ları riske edersiniz' diye şantajda bulunduğunu yazdı. Elbette bizim zafer sarhoşu basın, bunu da görmedi.

BİDEN TÜRKİYE 'KAZANDIĞI' İÇİN Mİ MUTLU?

Hepsi bir yana, "muhalefeti destekleyip Erdoğan'ı indireceğiz" diyen ABD Başkanı Biden'ın, NATO zirvesindeki coşkusunun biraz olsun şüpheyle karşılanması beklenirdi. Soru şu: Biden, kendisi geri adım attığı, Türkiye 'zafer' kazandığı için mi mutlu? Yoksa Türkiye'yi geri adıma zorladığı, kendi sopası olan NATO'yu biraz daha büyütmenin yolunu açtığı için mi mutlu? Bir gram ferasetle doğru cevabı bulmanız mümkün. Ha diyeceksiniz ki, iki taraf da kazanmış olamaz mı? Olamaz. Konu Türkiye ve ABD ise, ortak çıkarlar olmadığı, tersine ekonomiden güvenliğe zıt konumlanma olduğu için, iki taraf birden kazanamaz. Biri kazanmış, diğeri kaybetmiştir.

TÜRKİYE'NİN TRANSATLANTIK BAĞI NEDİR?

Evet, ortak çıkar yok. Bununla birlikte Türkiye hükümetinin de Madrid'de altına imza attığı NATO'nun 'Stratejik Konsept' belgesinde 'ortak çıkarlardan' bahsediliyor. NATO'nun 'bir milyar vatandaşının' (?), 'transatlantik bağına' ve 'ortak demokratik değerlerine' vurgu yapılıyor. Türkiye'yi yönetenlere sormak lâzım. Bizim 'transatlantik bağımız' nedir?

RUSYA BATI İÇİN TEHDİT? PEKİ BİZİM İÇİN?

Bu sorunun yanıtını, 'Stratejik Konsept', metnin devamında veriyor: "Rusya Federasyonu, Müttefiklerin güvenliğine ve Avrupa-Atlantik bölgesindeki barış ve istikrara yönelik en önemli ve en doğrudan tehdittir." O zaman yine soralım: Rusya, NATO için tehdit olabilir. Peki Türkiye için tehdit mi? Yoksa Türkiye için asıl tehdit, Doğu Akdeniz'de, Yunanistan üslerinde, PKK ve FETÖ örneğinde olduğu gibi NATO ve ağababası ABD mi? Rusya bizim için tehdit mi, yoksa Batı tehdidine karşı sağlam bir cephe gerisi, bir müttefik mi?

TÜRKİYE 'BATAN GEMİDE' Mİ YER ALACAK?

Devam ediyor 'Stratejik Konsept': "Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) beyan ettiği ihtirasları ve zora dayalı politikaları, çıkarlarımıza, güvenliğimize ve değerlerimize meydan okuyor." Benzer sorular: Çin, Batı'nın çıkarlarını tehdit ediyor. Peki Türkiye'nin? Çin ve Rusya ile onlara eşlik eden BRICS ve ŞİO gibi örgütler hem hızla genişliyor, yeni üyelerle güçleniyor, hem de daha adil ve paylaşmacı bir dünyanın müjdesini veriyor. Dünya nüfusunun, üretiminin, kalkınmasının, teknolojisinin, kültür-sanatının merkezi, artık Asya'nın başını çektiği transtalantik dışı dünya. Türkiye'yi 'batan gemide' tutmaya kimsenin gücü yetmeyecek.

İTHAL TEHDİT ALGISI

Türkiye, güvenlik ihtiyaçlarını ABD-NATO'nun çıkarlarına göre belirleyemez. Batı'nın algıladığı tehdit, kendisi açısından doğrudur. Çünkü Yeni Dünya, onların saltanatını yıkıyor, hatta yıktı. Tehdit, milli çıkarlara göre belirlenir. Biz, birçok ürünü milli olanaklarla üretmek yerine ithal ettiğimiz gibi tehdit algımızı da ithal ediyoruz. Öyleyse Dışişlerini de kapatalım. Ne gerek var? 'Stratejik Konsept'imiz hazır geliyor nasıl olsa.

Gelinen noktada, ABD'nin 'Stratejik Konseptini' Türkiye'ye dayatan hükümetler, Türkiye'nin güvenliğini de sağlayamaz, ekonomisini de düzeltemez. Celladınızla ittifak yaparak, sadece acısız bir ölüm sağlayabilirsiniz. Belki kendi sandalyenizi tekmeleyerek 'onurlu', 'zaferli' bir ölüm tercih edebilirsiniz. Ancak bu, öldüğünüz gerçeğini değiştirmez. Türkiye ölmeyeceğine göre, cellada kafa tutacak bir iktidarı kendine bulacaktır.