Bayramın çeşitli hâlleri
Bayramımız kutlu olsun… Bir bayram daha kutluyoruz. Zihinlerin olumlu tarafında mutluluk, aile, yakınlık, keyifli sofralar, hediyeler, bayram harçlığı, el öpmeler, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, yoksula yardım… Zihinlerin yaslı tarafında ise kaybedilen sevilenler, yalnızlık, özlem, aile çatışmaları, aile içi baskı, zorlamalar, bastırılan veya açığa dökülen öfke, yoksullukta çocuğuna alınamayan hediye vb. Acaba nüfusun ne kadarı bu özel günlerde mutlu, ne kadarı mutsuz, hüzünlü?
Empatik, düşünceli, özverili insanlardan oluşan, olumlu ilişkilerin yaşandığı, büyüklerin küçükleri koruduğu, kolladığı, duygusal gereksinmelerini gördüğü, karşıladığı ailelerde bayram mutlaka bir sevinç ancak bir hoca olarak yetiştirdiğim binlerce öğrencimde gördüğüm gerçek bu değil. Aile ilişkileri genelde bir tarafın bencil, bir tarafın fazla özverili yaşandığı, denge içermeyen, sorunlu ilişkiler. Arada sıkışıp kalan ve düşünülmeyen, duygusal gereksinmeleri görülmeyen, fark edilmeyen, dolayısıyla karşılanmayan, yeterince değer görmeyenler ise çocuklar…
ZORLAMALAR, BASKILAR, TRAVMA VE HÜZÜN
Hâl böyle olunca da bayramlar zor bir durum alıyor. İyi ilişkilerde olmayan anne-baba çocukları el öpmeye, saygıya, bayram ziyaretlerine zorluyor. Çocuklar bu baskıya bazen boyun eğiyor, bazen isyan ediyor ancak anne-babalarının sorumluluklarını yeterince üstlenmediklerinin, onların gereksinmelerini görmediklerinin farkında olarak. Büyüyüp evlendikleri, evler ayrıldığı zaman ise bayram tatillerinde uzaklaşarak, tatile giderek kendilerini zorunlu, rahatsız ve mutsuz hissettikleri bu ortamdan koparıyorlar.
Bir de uyumlu ve mutlu ailelerden gelip çok sevdikleri, yakın hissettikleri eşlerini, anne-babalarını, büyükannelerini, büyük babalarını hatta evlatlarını kaybetmişler var. Onlar için de bayramlar başka türlü tatsız zamanlar. Kendilerini iyice yalnız hissettikleri, özlemlerinin iyice kendini hissettirdiği zamanlar, hüzün…
Kurban Bayramı’nın özelliğine gelirsek… Kentlerde; doğadan, hayvanlardan, ölümden, kan görmekten uzak büyüyen, eti yalnızca kasapta, pakette ve tabakta pişmiş görmüş kentli çocuklar için Kurban Bayramı tam bir travma… Sokakta ayağından bir ağaca veya demir parçasına asılmış, derisi yüzülen kuzucuklar, yine sokaklarda akan kan, onlara çok uzak ve yılda bir kez yaşanan, unutulup bir yıl sonra yine anımsanan korkunç bir olay, çocuk gözüyle… Ben bu travmatik kent çocuğu sınıfına aitim ve hâlâ her Kurban Bayramı kendimi çok kötü hissederim…
YURT DIŞINDA KURBAN
BAYRAMI VE DOĞRU TUTUM
Peki, yurt dışında nasıl yaşanıyor Kurban Bayramı? Artık kaldı mı bilmiyorum ama 1970’li yıllarda Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde banyoda, apartman hollerinde kurban kesenler vardı. Yurdumuzdan Almanya, Hollanda, Fransa ve diğer ülkelere çalışmaya giden, o ülkenin ortamına ayak uydurmaya, adapte olmaya çalışmak yerine kendi köyündeki âdetleri burada bu tür tutumlarla zorlayarak tepki alanları da bayramın çeşitli hâllerine eklemek isterim. Irkçılık türü tutumlardan hoşlanmıyorsak yaşadığımız ortama ayak uydurmak, çevreyi huzursuz edecek, onlara yabancı gelen bu tür tutumlardan da kaçınmak gerek.
Sanırım asıl olay; bayram, Anneler Günü gibi özel günler ile bireylerde mutsuzluk yaratmak, bayramdan bayrama yoksula yapılan yardım veya bayramdan bayrama aile içi zorlamalarla, baskı sözleriyle el öptürmek, saygı beklemek, aranmayı beklemek değil. Yoksula yardımı her gün yapmak, her gün onlara sevgiyle el uzatmak, aile içi ilişkilerde ise çocuğumuz bize gereksinme duyduğunda yani küçükken veya büyüdüğünde hastayken, duygusal bir gereksinmesi varken gerekli özveri, duyarlılık ve ilgi ile davranarak o saygıyı emeğimizle hak etmek ve vefayı ondan sonra beklemek…