Bayramlar ve Milli Hükümet -(TAMAMI)

Dini bayramlar, “kindar gençlik” yetiştirmenin değil, halk içindeki kırgınlıkları gidermenin bir vesilesidir. Kurban Bayramı’nın toplumsal içeriği dayanışmadır. Son otuz yıldır milli devleti yıkmanın önemli araçlarından birini oluşturan özelleştirmeden, ne yazık ki toplumsal dayanışma da nasibini almıştır. Kamusal hizmet ve desteklerin ortadan kalkması, toplumsal dayanışmanın kendisinin de özelleştirilmesine neden olmuştur. Üstelik bu, ne tesadüfi, ne de yerel bir süreçtir.

Ortaçağ’a açılan alan

Emperyalist sistem açısından yoksulluk, giderilmesi değil, yönetilmesi gereken bir olgudur. 1990’ların başında Dünya Bankası, yoksulluğun yönetiminde bugünkü “sadaka ekonomisi”ni önerirken, “sadaka”ların kamu eliyle değil, hükümet dışı kuruluşlar aracılığıyla dağıtılmasının yararlarını önemle vurgulamıştır. Ülkemizde emperyalizmin denetimindeki cemaat, tarikat ve partilerin, özetle Haçlı İrtica’nın yoksul kesimleri ağına düşürmek için bu yöntemden nasıl yararlandığı iyi bilinmektedir. Belki o kadar iyi bilinmeyen husus, Müslüman Kardeşler ve benzeri oluşumların, Mısır, Tunus ve diğer birçok Ön Asya ve Kuzey Afrika ülkesinde, kamunun kendileri için boşalttığı bu alandan ülkemizdekine çok benzer yöntemlerle yararlanarak mevcut güçlerine kavuştuklarıdır.

Bu Ortaçağ’a alan açma sürecinde, aynı zamanda çağdaşlaşma mücadelesi veren güçlere kurulu bir tuzak da mevcuttur. Tuzak, gericiliğin bu hamlesine, toplumsal dayanışmanın özelleştirilmesini kabullenerek, benzer yöntemlerle karşılık verilebileceği yanılgısının benimsenmesidir. Oysa tek çözüm, toplumsal dayanışmayı da yeniden kamulaştıracak bir milli hükümetin iktidara taşınmasıdır.

Tek doğru çerçeve milli devlettir

Günümüzde çağdaşlaşmanın da, demokrasinin de içinde gerçekleştirilebileceği biricik çerçeve, bağımsız bir milli devlettir. Çünkü milli devlet, her türlü gelişmenin önünü tıkayan emperyalizmi aşmanın ve halkı yeniden Atatürk Devrimi yolunda seferber etmenin temel aracıdır. Cumhuriyetimize temel olan devrim ilkelerinden ilkinin halkçılık olması bir rastlantı değildir. Çünkü bugün olduğu gibi o gün de, emperyalist işgali ve onun yerli işbirlikçilerini altetmek için halktan başka dayanılabilecek bir güç mevcut değildi. Bir sistemin demokratikliğinin temel ölçütü de, o sistemin kendi geleceğini kendi elleriyle şekillendirmede halkı ne ölçüde seferber edebildiğidir.

Milli Hükümet ve Milli Merkez

İşçi Partisi, milli hükümet ihtiyacını çok önceden saptayarak, daha 2006 yılında, ülkemizin yeniden Atatürk Devrimi rotasına sokulması amacını paylaşan halkçı, milliyetçi ve sosyalist kökenden gelen bütün devrimci öncülerin birleşmesini sağlamayı amaçlayan bir Milli Hükümet Programı oluşturmuş ve benimsemiştir. Çünkü bir milli hükümetin iktidarına giden yolu döşeyecek olan, milletin kaderini değiştirme güç ve kabiliyetine sahip olduğu elle tutulur, gözle görülür biçimde duyumsanan bir Milli Merkez’in yaratılmasıdır.

Bir seçim ittifakı olarak algılanan ya da tekil nitelikteki bazı sorunları çözme amacını güden geçici birliktelikler, bu ihtiyacı karşılamaz. Bu tür formüller, güçlerin aritmetik toplamını yansıtır. Milli Merkez’den kasıt, bütün milli güçleri, vatan ve emek mücadelesini birleştirme yeteneğine ve bir iktidar programına sahip bir mücadele karargâhıdır. Milli Anayasa Forumlarının yarattığı birikim, bu açıdan çok önemli bir kazanımı temsil etmektedir.

29 Ekim’de büyük halk buluşması

29 Ekim günü Ankara Ulus’ta gerçekleştirilecek olan “Vatan ve Cumhuriyet için Halk Buluşması” ve Anıtkabir’e “Seferberlik Yürüyüşü” bu hedefe yönelik çok önemli bir kilometere taşı olacaktır. İktidarın bu en hakiki “Cumhuriyet Bayramı Kutlaması”nı ne yasaklama hakkı vardır, ne de gücü buna yeter. İktidarın bu etkinliği önleme çabalarının tek anlamı, bu büyük buluşma ve yürüyüşün öneminin iktidarın kendisi tarafından da bir kez daha altının çizilerek doğrulanmasından ibarettir.

29 Ekim sabahı Ulus’ta buluşmak üzere, Kurban ve Cumhuriyet Bayramlarınızı saygı ve sevgilerimle kutlarım.