Bazı tamlamalar

Dil kuralları üzerine konuşanlar, kafa yoranlar, orada burada dil yanlışı bulanlar, “dil-kural” ilişkisi üzerine düşünmemişlerse, “dil kurallarının nasıl ortaya çıktığını” araştırıp anlamamışlarsa, yaptıkları iş bir “dil zaptiyeliğine” döner. Dil yanlışları konusuna öyle yaklaşanlar gördüm ki, hani “Karpuz kestim yiyen yok” türküsünde bile öğe eksikliği bularak yanlış diyecekler.

Dilin de değişken, canlı bir dizge olduğunu unutmamak gerekir. Dil tamamlanmış bir yapıt değil, sürüp giden bir etkinliktir. Bugün yüz yıl önceki Türkçeden bile farklı bir Türkçeyle konuşuyoruz. Dil kurallardan çıkmaz, kurallar dilden çıkarılır. Bu söz bütün kuralların üstündedir.

Sokak adlarıyla yapılan tamlamalar bize çok sorulan sorulardan biridir, çok da tartışılır. “Cihan Sokak” mı diyelim yoksa “Cihan Sokağı” mı demeliyiz? “Konur Sokak” mı, “Konur Sokağı” mı? Bu tür tartışmalar ilkin Nurullah Ataç’ın yazılarında karşımıza çıkıyor, bu nedenle onun hangisini doğru bulduğundan söz edelim önce. Öğretemediğimiz Türkçe adlı kitabımda anlattım bunları; Nurullah Ataç, “Konur Sokağı” demeyi doğru buluyor. Giderek “Konur Sokak” diyenler çoğalsa da, “Konur Sokağı” demek bana da doğru geliyor. Neden bunu doğru bulduğumu, kendi gerekçemi şöyle açıklıyorum:

Konur Sokağı bir cadde de olabilirdi, “cadde-sokak” kardeş iki sözcük. “Konur Cadde” demeyeceğimize göre, “Konur Sokak” demek de yanlış geliyor bana. Doğrusu: Konur Sokağı.

***

Neşter ve Madalya’yı yayımladıktan sonra okur profilim de değişti. Konuşmacı olarak çağrıldığım yerler de... Güreşçilerden telefonlar geliyor. Beni en çok sevindiren de, kitabımı okuyan bir kadın güreşçiden aldığım yazı. Gençliğim sporla iç içe geçti, üç sporu lisanslı olarak yaptım. Bu ülkede her şey geriye giderken, bir gün kadınların da güreş yapacağı kimin aklına gelirdi? Kadın tribünlerde bile yokken... Bu konuda öncü olanların çok önemli bir iş yaptıklarını düşünüyorum.

Neşter ve Madalya’dan sonra, çağrıldığım yerler, konuşma konularım değişti. 14 Mart Cumartesi günü saat 13.30’da, Ankara’da Köy Enstitüleri Vakfı’nda (Mithat Paşa Cad. 62/21) “Olimpiyat Kürsüsünde Bir Köy Enstitülü” başlıklı söyleşiye katılacağım. Ömrü köy enstitüleri gibi kısa süren Ahmet Bilek’imizin 1960 yılında onu şampiyonluğa götüren maçlarından birini göstereceğim ki, bu maç (hatta o dönemden hiçbir maç) TRT’de de yok. 19 Mart saat 13.00’te de Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde Neşter ve Madalya romanımdan hareket ederek, olimpiyatları, spor ve edebiyat konusunu konuşacağım.

Twitter: @KemalAtes47