Belgesel ve kısa filmlere biraz saygı
Son yıllarda moda oldu, ya da pandemi döneminden kalan kimi alışkanlıklar hala sürdürülmeye devam ediyor. Bu alışkanlıklardan biri de sinema alanında kısa ve belgesel yarışmalarında gözleniyor. Birçok kurum (dernek, vakıf, belediye vs) bu türde yarışmalar yapıyor ama hiç kimselerin haberi olmuyor. Biraz tuhaf gelecek ama kimi zaman o yarışmaların jürileri bile sonuçlardan habersiz kalıyor. Sonuçta, kimselerin haberdar olmadığı, izlemediği, dolayısıyla da sonuçlarının ne olduğuna ilişkin bir bilgiye sahip bulunulmadığı çok ödüllü kısa ve belgesel film yarışmaları yapılmış oluyor.
Bir zamanlar Sadibey.com sitesi, ülkemizde bir yıl içinde yapılan kısa film/belgesel yarışma ve festivallerinin listesini yayımlamıştı. Yanılmıyorsam sayıları yüze yakın idi.
Elbette ki ilk bakışta bu alandaki yarışmaların nicelik ve nitelik olarak istenilen düzeyde olması her şeyden önce sinemamız adına sevindirici bir gelişmedir. Her ne kadar çoğu kısa ömürlü olma gibi bir olumsuzluğu içeriyorlarsa da, en azından bulundukları ortama getirdikleri canlılıkla kimi beklentileri karşıladıkları için önemlidirler.
Ancak kısa ve belgesel alanda yapılan kimi yarışma/festivallerin kısa ömürlü oluşlarında festivalin düzenleyicilerinden daha çok, bu tür festivallere sponsorluk yapanların rolünün daha büyük olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde çoğunlukla yerel yönetimlerin sponsorluğunda yapılan kısa film festivallerin ömrünün, yerel yönetimlerin ömürleriyle koşut bir seyir izlediği bilinmektedir. Ancak birçok festival de yine aynı yerel yönetimlerin “hizmette devamlılık” ilkesine bağlılıkları sayesinde geleneksel hale gelmiştir.
Kısa ve belgesel film festivallerinin tek sponsorları elbette ki yalnızca yerel yönetimler değildir; üniversiteler, dernekler, vakıflar, bankalar, mesleki kuruluşlar da bu tür etkinliklerin yapılmasında ilk akla gelenlerdir.
Belgesel ve kısa film yarışma/festivallerin düzenleniş şekli hemen hemen dünyanın her bir yerinde aynıdır. Kaba bir tanımlamayla ilk olarak yarışmayla ilgili koşullar yayınlanır, bu koşullar doğrultusunda filmler gönderilir. Önce ön jüriler kendilerine gönderilen filmler arasında bir değerlendirme/seçki yapar, sonrasında bunlar ana jürinin değerlendirilmesine sunulur. Konusunda uzman kişilerden oluşan ana jüride bir arada filmleri izleyerek sonuçta kendi sinema bilgi ve birimlerine göre aralarında tartışarak karar verirler. Aşağı yukarı tüm yarışmalar böyle olur.
Ancak son yıllarda nedense –kimilerinin işlerine geldiği için- böyle olmuyor. Bu tür yarışmaların bir kısmı, sinemaya ve katılımcılara katkı yerine, düzenleyicilerine gelir –bazen de prestij- getirme amacını güdüyor. Bu tür yarışma yapanlar bakanlıktan ve de sponsor firmalardan aldıkları yardım ile yola çıkıp, önce bu alanda isim yapmışlardan bir jüri oluşturuyor sonra da yarışmaya katılan filmleri onlara gönderip puanlamasını istiyor. Bu gönderilen filmlerin ne kadarını nasıl izledikleri pek bilinmeyen jüri üyeleri ise kendilerinden istenen spor-toto tarzı değerlendirmesini yapıp sonuçlarını yarışmanın yöneticilerine gönderiyor. Sonra da nasıl oluştuğu kuşku götüren sonuçlar gösterişli bir ödül töreninde açıklanarak sonuçlanıyor.
Bugüne dek bu yöntemi izleyerek yapılan yarışmalarda ortaya çıkan sonuçlar bir doktora tezinin konusu olacak kadar fazladır. Saymakla bitmez. Bazen bu tür yarışmalar yapılmasa, sinemaya daha çok katkı sağlayacakmış gibi geliyor insana…
Lütfen biraz saygı… Bu saygıyı kısa film ve belgesellere duymuyorsanız da, en azından bu yarışmalara katılan her yaştaki gençlerin umutlarına, emeğine, geleceğine saygı duyun…
Kısa film ve belgeseller, kimi kuruluşların çıkar sağlamak için sorumsuzca at koşturacakları bir alan değil, aksine bir ülke sinemasının geleceğine ilişkin bir umuttur…