Ben bilmem Reis bilir

Yunus Emre’yi tedip (terbiye) eden Taptuk Emre, makam ve malda varlıklı olan Kadı (Osmanlıda Yargıç) Yunus’taki yüksek kibri ve egoyu söndürmek ve öldürmek, her konuda ahkâm kesmemeyi, her meseleye de maydanoz olmaması için Yunus’a “ben bilmem” sihirli ifadesini benimsetir. Artık kendisine ne sorulursa cevabı, “ben bilmem” olur. Bilirsiniz, “siz nefsiniz üstünde hükümdar olursanız meleklerden üstün olursunuz. Yok, eğer nefsiniz sizin üstünüzde hükümdar olursa işte o vakit sefillerin en sefilinde olursunuz” bir ilahi doktrindir. İşte Yunus ne vakit ki nefsinin musallat ettiği egoyu ve dünyevi tamahlarından arınır, nefsi üzerinde hükümdar olur o zaman “ben bilmem” diyen bilge Yunus’un yeniden doğuşu ve insana rahmet ışığı olan öğretileri zuhur eder. Arabilerin ezici çoğunluğunda mevcut olan bir haslettir: Hakkında bilgi sahibi olmasalar da siyasi ve her konuda teorik fikirleri vardır. Sahip oldukları hayal ve komplo gücüne hayret edersiniz.

“Elimizdeki bilgilere istinaden, çok güvenilir kaynaklardan dinlediğim özel paylaşımlara binaen” diye başlarlar ve süslü ifadelerle meseleyi o kadar güzel ve inandırıcı anlatırlar ki muhaberat (istihbarat) müdürlüğü koltuklarında kendileri var, konunun dosyası somut bilgi ve verilerle önlerinde duruyor zannına kapılırsınız. Bu konuda da hiç mütevazı değillerdir. Cumhurbaşkanları yardımcıları, saray danışmanları, Başbakan, Bakanlar, yüksek bürokratlar ve en önemli askeri, istihbarat ve sivil devlet erkânı hakkındaki düşüncelerini serbestçe ifade ederler. Özellikle aynı ortamda değillerse, her türlü eleştiriyi, nükteyi, suçlamayı ve akıl almaz rüşvet, iltimas, gayri meşru kadın-erkek ilişkilerini, iddiayı konuşmayı sansürsüz yaparlar. Bunun haddini ve sınırını çizen iki istisna vardır: Mangalda kül bırakmayan, her konuda ahkâm kesenler eleştirdikleri devlet erkânı ricali ile bir araya geldiklerinde riyakârlığın, yalakalığın ve ikiyüzlülüğün daniskasını sergiler. Hatta bir saat önce bu eleştirileri yapanlar, devlet ricali hakkında çok güzel şeyler söylediklerini birbirlerini şahit tutarak anlatırlar.

“Biraz önce sizden ve devlete-millete olan hizmetlerinizden, Reis’e olan bağlılığınızdan bahsediyorduk. Lafımızın üstüne geldiniz” diyecek kadar da münafık olurlar.

NE YAPARSA YAPSIN DOĞRUDUR

Ama ve lakin “her şeyi biliriz” havasında olanlar söz konusu Reis olunca en yakın aile efradı önünde bile “biz bilmeyiz Reis bilir” derler. En derin dehlizlerde bile duvarların kulağı vardır hasebiyle Reis’e sadece hürmet, hamd ve şükür salası vardır. Reis her şeyi bilir. Siyaset, ekonomi, finans, dış politika, güvenlik, askeri, aile, eğitim, tarih, uzay ilimleri, tarım, petrol, doğalgaz ve her konuda bilgedir. Milliyetçiliği, devletçiliği, söylem ve eylemleri sorgulanmaz. Hangi bakanları atayıp övüyorsa doğru yapmaktadır. Atadığı ve övdüğü bakanları değiştiriyorsa, yeriyorsa, cezalandırıyorsa da doğrudur. İlk ve son yaptığında muhakkak bilmediğimiz bir keramet vardır. Devletin malını, milletin hakkını, ülkenin en stratejik zenginliklerini aile efradına, akrabalarına, çevresine, istediğine veriyorsa bir bildiği vardır. Ülke günlük gülistanlık ise bunun sebebi Reis’tir.

Ülkenin kayışı çıkmış, freni patlak kamyon, raydan çıkmış tren ise, karanlık bir tünelde karşıdan gelen gün ışığı mı yolsa tren ışığı mıdır belli değilse bunun sorumlusu ve sebebi kifayetsiz yetkililerdir. Reis’e kumpas ve komplo vardır. Kendi ailesinin, damadının, gelinin, kardeşlerinin suçudur. İmam uçmaz mürit uçurur misali belki Reis bile bu münafık tavra hayretler içindedir. Sonra gün olur Reis yaşlanır, takatten düşer, eski heybeti ve nüfuzu yoktur ve eğer düşmesine ramak kalmış ise işte o vakit bu münafıkların ilk darbeleri vurmaya kamalarını sokmaya hazır çakallar misali olduklarına şahit olursunuz. Tecrübe ile sabittir. Suriye gerçeğinde bu münafıkları yakinen tanıma imkânım oldu. Reis Esad’a gece gündüz methiyeler dizenler, “ben bilmem Reis Esad bilir” diyenler, “Esad gitti gidiyor” noktasına gelindiğinde en azılı Esad düşmanları oldular. Bugün benzer tecrübelere maalesef ülkemde tanık olmaktayız.

BENZERİ SÜREÇ TÜRKİYE’DE YAŞANIYOR

Suriye ve Arabi dünyasından aktardığım benzeri bir sürecin ülkemizde de sirayet etmeye ve beyinleri teslim almaya başladığına şahit oluyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu, Davutoğlu için “ülkemizin tarihinde en çapsız bakan. Milletvekili bile olamaz” derken Davutoğlu’na oklarını çevirenler, Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nun müttefiki olduğunda oklarını Davutoğlu’nu eleştirenlere çevirdiler. Seçimden önce ve esnasında sayın Kılıçdaroğlu’nu yere göğe sığdıramayanlar, eleştirilmesine tahammül bile edemeyenler şimdi kendisini çarmıha germek için yarış halindeler. “Ben bilmem Reis Erdoğan bilir” konumunda olanlar, Reis, NATO’ya, ABD’ye, uluslararası finans çevrelerine, IMF ve Dünya Bankası’na, Esad’a, İran’a, Çin’e, Rusya’ya, AB’ye kükrediğinde öne atılır bu ülkelere karşı cengâver olurlar. Tersi kararlar ve açıklamalar yaptığında bu kararları savunmak için kırk dereden gerekçe getirirler. Mehmet Şimşek bakanlığı dönemi ülke iflasın eşiğine geldi, bu adam felaket dediğinde topyekun Şimşek’i basiretsiz, çapsız, İngiltere, ABD ve IMF’nin adamı diye damgalayanlar, “ikinci kemal Derviş vakası” diyenler, Reis karar değiştirip “çapsız ve dış finans ahtapotların adamı” Şimşek ve Merkez Bankası’nın başına getirilen asistanı kızı için “inşallah bu takım ile başaracağız, maliye ve ekonomiye düze çıkaracakla” deyiverince “ben bilmem Reis bilir” frekansına geçtiler. “Vardır bunun bir hikmeti. Geçici olarak kullanmaktadır. Siyasi ve askeri muktedir oluncaya kadar finans çevrelerini idare ediyor” ve benzeri daha nice ahmakça gerekçeler üretmeye başladılar.   

NASIL OLDU DA BU DERECE MÜNAFIKLAŞILDI

Hâlbuki Turko ve Arabi medeniyetinde öğrenmek, bilmeden konuşmamak, bilgi sahibi olmak, konuşulduğunda somut verilere istinat etmek, iftira ve fitneden uzak durmak, gönül kırmadan yapıcı eleştiride bulunmak yüksek ahlak temayülüdür. Peki nasıl oldu da bir toplum bu derece münafıklaşır. Bunun sebebini somut tarihi verilerle tespit edelim: Bir ülke hukukun üstünlüğünü, rantsız-çıkarsız siyasi ahlakı, keyfi olmayan özgürlüğü, küfürsüz demokrasi ve hürriyeti, önce vatan-devlet-millet sevgisi, bağımsızlığı ve egemenliğini hakim kılmış ise o ülkenin vatandaşlarının münafıklık seviyesi yerlerdedir. Tam tersi koşullarda münafıklık yerden göğe mahlûkatın her zerresine sirayet etmiştir. 

Okurlarımızdan “son yazılarımızda Suriye’yi ihmal ettiğimizi” ihtiva eden mesajlar alıyoruz. Çeyrek asırdır Türkiye-Suriye ilişkilerinin önemine vurgu yapıyoruz. İki ülkenin dostluğu ve stratejik işbirliği için, konunun ülkelerimiz, bölgemiz ve alem için ne derece hayati olduğunu usanmadan anlatıyoruz. Söylem ve eylem bazında faaliyetlerimizi ihmal etmedik. Barış döneminde yapılan hatalara dikkat çektik. Kriz dönemlerinde her iki ülkenin güvenliği, huzuru ve refahı için verilen zararlardan sorumlu olanları uyardık. Önümüzdeki yazımızda 5 lider, 5 ülke ve 5 deniz konusunu yeniden ele alacağız. Zor ama ülkelerimizin yegâne kurtuluş reçetesini hayata geçirmek için Reisleri uyarmaya devam edeceğiz.