Ben de sorumluyum!

Öncelikle söyleyeyim, Cumhuriyet Gazetesi’nin cemaatten ve HDP’den yana olan yeni yayın çizgisini... 

Çoğu “Yetmez ama evet”çi olan yeni yazarlarını... 

Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın, herkesi bir şekilde okşama çabasını kesinlikle onaylamıyorum... 

Ama bu böyle diye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Can Dündar’a ve Cumhuriyet Gazetesi’ne başlattığı linç operasyonunu da görmezden gelecek değilim. 

*** 

Devleti yönetenlerin hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, yalanlarını, dolanlarını deşifre etmek bir gazetecinin en temel görevidir. 

Bunu yapmak değil, yapmamak suçtur! Görevi ihmaldir! Satılmışlıktır! 

Can Dündar ve arkadaşlarının suçu ne? 

Devletin resmi belgelerine dayanarak Suriye’ye giden TIR’larla ilgili haber yapmak... 

Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, bakanların, MİT Müsteşarı’nın bu konuda kendileriyle ve birbirleriyle çelişen sözlerini deşifre etmek... 

TIR ‘lardan birinde çekilen “silah” görüntülerini yayınlamak... 

Ve “Bu silahlar kime, neden gönderiliyordu?” diye sormak... 

*** 

Sen misin soran? 

Önce Cumhurbaşkanı, hapse attırmakla tehdit etti; sonra avukatları devreye girdi: Biri ağırlaştırılmış olmak üzere iki müebbet ve ayrıca 42 yıl hapis cezası istemiyle suç duyurusunda bulundu. 

Peki; neyle suçlanıyor Can? 

Sıralayalım: 

*** 

- Örgüt kurma... 

- Gizliliği ihlal etme... 

- Hükümeti devirmeye teşebbüs... 

- Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme... 

- Casusluk... 

- Gizli kalması gerekli bilgileri açıklama... 

- Adli yargılamayı etkileme... 

*** 

Gördüğünüz gibi adam adeta “tek kişilik ordu...” 

Örgüt kurmakla suçlanıyor ama ortada örgüt yok!  

Varsa; adı ne? Üyeleri kim? Merkezi nerede? Silahlı mı, silahsız mı? 

*** 

Diğer suçlama “hükümeti devirme...” 

Ne hükümetmiş be kardeşim; binlerce aydın, gazeteci, asker, siyasetçi, hukukçu, akademisyen onu devirmekle suçlandı, senelerce hapis yattı; o bir türlü devrilmedi!  

Şimdi de Can aynı suçlamanın hedefi oldu.  

Düşünün bir gazeteci; sadece haber yazdığı için hükümeti devirmekle suçlanıyor...  

İyi de hükümetiniz kötü işlere bulaşmasın o zaman...  

Gazeteci yazmaz; hükümetiniz de devrilmez! 

*** 

Dedim ya Cumhuriyet Gazetesi’nin yeni çizgisini ve kadrosunu kesinlikle onaylamıyorum. Ancak bu, ona yapılan zulmü yok saymamı gerektirmiyor! 

Geçenlerde tüm Cumhuriyet yazarları ve çalışanları “Ben de sorumluyum” isimli bir kampanya başlattı; Can’a destek verdi. 

Aydınlık yazarıyım ve ne mutlu ki öyleyim. 

Bilirsiniz; benim gazetem, Cumhuriyet Gazetesi’yle sık sık kavga eder... 

Ancak bu kez gazetemdeki tüm gazeteciler adına rahatlıkla söylüyorum ki, “Ben de sorumluyum... Biz de sorumluyuz!” 

*** 

Cumhuriyet’teki dostlar ve sevgili Can Dündar... 

Yanınızdayız! 

RTE MAHKEMESİ!  

Ülkemizdeki mahkemeler; Sulh Hukuk Mahkemeleri, Asliye Hukuk Mahkemeleri, Ticaret Mahkemeleri, İş Mahkemeleri, İcra Mahkemeleri, Aile Mahkemeleri, Kadastro Mahkemeleri, Asliye Ceza Mahkemeleri, Ağır Ceza Mahkemeleri, Çocuk Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri ve Askeri Yargı Mahkemeleri.  

Yeni kurulacak Meclis’e bir öneride bulunuyorum: 

Bir mahkemeye daha ihtiyaç var: 

RTE Mahkemeleri! 

Adam tek başına o kadar fazla dava açıyor ki artık adına bir mahkeme kurulmasını hak ediyor! 

Şaka değil; bu mahkemelerden her adliyede en az birer ikişer tane açılmalı... 

“Demokrasilerde böyle bir şey olmaz” mı diyorsunuz? 

İyi de demokrasilerde devletin en tepesindeki koltukta oturan kişi, vatandaşları hakkında on binlerce dava açar mı? 

GÜNÜN SORUSU 

Türkiye, Dünya Adalet Projesi isimli oluşum tarafından her yıl açıklanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde bu yıl 21 sıra birden gerileyerek 59’unculuktan 80’inciliğe düşmüş... 102 ülkeyi kapsayan araştırmanın ortaya koyduğu bu durum hukuk sistemimizde “çok ciddi bir travma” yaşandığı anlamına geliyormuş... Sorum ülkemizdeki hakim ve savcılara: 

Bu ayıpta sizin hiç mi payınız yok? 

ERDOĞAN’A BİR SORU... 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir dava da CHP Genel Başkanı’na açtı. KaçAk Saray’daki klozetlerin altın kaplama olduğunu söyledi diye kendisinden 100 bin lira istiyor. Erdoğan’ın avukatları verdikleri dava dilekçesinde, hakimi Saray’a davet etmiş ve “Gelin, tespit yapın” demiş... 

*** 

Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş aylardır KaçAk Saray’ın oda sayısının bin 100 değil; en az 2 bin... 

Dev kapıların maliyetinin 100 milyon lira... 

Peyzaj maliyetinin 2,5 milyar lira... 

İthal camların maliyetinin 701 milyon lira... 

Proje çizim bedelinin 200 milyon lira... 

Üç aylık elektrik faturasının 3,6 milyon lira... 

Parkelerin maliyetinin 3,2 milyon lira... 

Altın varaklı kadehlerin her birinin maliyetinin bin lira... 

Saray’ın toplam maliyetinin, iddia edildiği gibi 1 değil; 20 milyar lira olduğunu söyleyip duruyor. 

Erdoğan’a soruyorum: 

Hakim, hazır gelmişken bunların da tespitini yaparsa ve Tezcan Hanım’ın iddiaları doğru çıkarsa ne yapacaksınız? 

“Altın klozet bulsunlar istifa ederim” sözleriniz, o zaman da geçerli olacak mı? 

GÜNÜN İSYANI (156+38) 

Abdullah Gül ‘ün bir yakını, “Beyefendi, Mustafa Mutlu’nun yazılarını okumuyor” diye haber göndermiş...  

Yazık; okusa belki bir şeyler öğrenirdi.