'Ben Gurian Kanalı' rüyası

Mısır Valisi Said Paşa ile Fransız diplomat Lesseps’in 1856’da imzaladıkları imtiyaz antlaşmasına göre Mısır, Süveyş Kanalı’nın inşası karşılığında, Fransa’ya 99 yıllığına işletme hakkı tanıyacaktı. Rakibinin ön aldığını gören İngiltere, anlaşmanın iptali için Osmanlı Devleti’ne baskı yaparken; Fransa, kanalın inşasına hızla girişti. Kanalın inşasını önleyemeyeceğini anlayan İngiltere, Kızıldeniz’in kuzeydoğusundaki Akabe Körfezi ve Filistin üzerinden Akdeniz’e ulaşacak farklı bir kanal projesi hazırlamaya başladı. 1868’te Süveyş Kanalı açılınca endişesi artan İngiltere için 1875’te bir mucize gerçekleşti ve borç içindeki Mısır’ın %44’lük Süveyş Kanalı hisselerini satın almayı başardı. Ayrıca İngiltere, 1882’de Mısır’ı işgal edince, Filistin Kanalı için uğraşmasına gerek kalmadı.

Filistinlileri şiddet yoluyla kitlesel göçlere zorlayan Siyonist Yahudilerin İsrail Devleti’ni kurmalarından sonra Mısır, jeopolitik gücünü kısmen kullanma kararı aldı ve 1948-1950 döneminde İsrail gemilerinin Süveyş Kanalı’ndan geçmelerine izin vermedi; fakat İngiltere ve Fransa’nın baskısıyla kısıtlamayı kaldırmak zorunda kaldı.

1956’da Mısır Devlet Başkanı Nasır, 1856’da imzalanan, 99 yıl süreli antlaşmanın “süresi doldu” ve “Süveyş Kanalı’nı millîleştiriyorum” deyince ortalık karıştı. İngiltere, Fransa ve İsrail, Süveyş Kanalı’nı işgal etmeye yönelik bir birleşik harekâtı başlatmışlarsa da, ABD’nin sert siyasi müdahalesi nedeniyle geri çekildiler. Millîleştirilen Süveyş Kanalı, mayın temizleme çalışmalarından sonra 1957’de yeniden açıldı, hatta 1961’de daha büyük gemilerin geçişini sağlamak üzere genişletildi.

KANAL AÇMADA NÜKLEER SİLAH KULLANMA FİKRİ

Bu dönemde, yakın savaş tehdidi altında olan İsrail, Süveyş Kanalı bağımlılığına çözüm ararken, 1963’te ABD’den çılgın bir teklif aldı. ABD, Akabe Körfezi’ndeki Eliat Limanı’ndan başlayıp, Arabe Vadisi, Lut Gölü Havzası ve Necef Çölü’nü geçtikten sonra Gazze’nin yakınlarından Akdeniz’e 296 kilometrelik bir kanal açılmasını öneriyordu. 1996’da gizliliği ortadan kalkana kadar dünya kamuoyu, bu kanal çalışmasından haberdar olamadı. Bu gizli projeyi hazırlayan kurum, ilginç ama, inşaat konusunda uzmanlaşmış herhangi bir enstitü yerine ABD’nin nükleer silah araştırmalarıyla ünlü Ulusal Lawrence Livermore Laboratuvarı idi. “Ben-Gurion Kanalı” Projesi’nin hazırlığını nükleer silahlar konusunda ihtisaslaşmış bir kurumun yapmasının özel bir nedeni vardı. ABD, başta çocuk lösemisi olmak üzere kanser vakalarının katlanarak artması üzerine, 1963’te Nevada Çölü sahasında nükleer bombaların atmosferik testlerini sona erdirme kararı almıştı. ABD için 2 seçenek vardı. Ya nükleer bomba denemelerini yer altına indirecekti ya da İsrail’i “Ben-Gurion Kanal” Projesi’nde nükleer bomba kullanılmasına ikna edecekti. ABD’nin önerdiği kanal projesinde, Necef Çölü’nde 520 adet nükleer bomba patlatılacağı için dehşete kapılan İsrail, bu projeye “evet” diyemedi ve kamuoyuna duyurmadan tozlu raflarda bekletti.

Mısır’ın 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda kapattığı Süveyş Kanalı, yıllarca kapalı kaldıktan sonra 1975’te yeniden açıldı. Savaşlardan yorulan Mısır, kanalın jeopolitik gücündense ekonomik gücüne razı bir pozisyon aldı ve bu pozisyonunu hiç değiştirmedi.

Mısır, 2015’te, 509 milyon dolar harcayarak Süveyş Kanalı’nı bir miktar genişletti ve bu çabasına her yıl bir miktar daha devam etti. Dünya ticaretinin %12’sinin ve dünya konteyner trafiğinin %30’unun, yani yıllık 20.000 geminin kullandığı Süveyş Kanalı, yıllık 9,4 milyar dolarlık geliri ile Mısır ekonomisine yaklaşık %2’lik katkı sağlayan bir kaynaktır. Mısır, 2050’ye dek Süveyş Kanalı’nın küresel ticaretteki payının %12’den %28’e çıkacağını ve gelirinin katlanacağını hesaplamaktadır. Bu iyimser hesabı yapan Mısır Devleti’nin, gelecekte Süveyş Kanalı’nı bekleyen tehlikelerin farkına varıp varmadığı konusu, oldukça şüphelidir.

SÜVEYŞ’İ HEDEF TAHTASINA OTURTAN JEOPOLİTİK OYUN

Ağustos-Ekim 2020 dönemi, ABD’nin zorlamasıyla, BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan’ın İsrail ile İbrahim Antlaşmaları (Abraham Accords) denilen bir dizi ekonomik iş birliği anlaşmalarını imzaladıkları dönem oldu. Bu anlaşmalar, Mısır ve Ürdün dışındaki diğer Orta Doğu ülkelerinin İsrail’e yönelik katı dirençlerinin birer birer kırılabildiğini tüm dünyaya gösterdi. ABD, başta Suudi Arabistan olmak üzere, diğer bölge ülkelerini de İsrail ile diplomatik ve ekonomik bağ kurmaya zorlamaktadır. Normalleşme anlaşmaları olarak görünen bu antlaşmalar, İsrail için önemlidir. Çünkü İsrail, bu ilk adımla kritik su yollarını kontrol yeteneğini ve Doğu Akdeniz’de eksikliğini hissettiği jeopolitik gücü kazanabileceğini hesap etmektedir. Daha açık söylemek gerekirse, İbrahim Anlaşmaları ile İsrail, Ben-Gurion Kanalı’na giden siyasi yolu hazırlamıştır. İmzacı devletlerin hiçbiri, anlaşma müzakerelerinde Ben-Gurion Kanalı’nı sorgulamamışlardı bile.

İbrahim Anlaşmalarının mürekkebi bile kurumadan işe koyulan İsrail, 20 Ekim 2020’de Eliat ile Aşkelon Limanları arasına petrol boru hattı ile hızlı tren demir yolu inşasına başlayacağını duyurdu. Anlayacağınız, Süveyş Kanalı’na ilk jeopolitik saldırı başlamış oldu. 5 ay sonra, 23 Mart 2021’de bir Tayvan şirketine ait Ever Given isimli dev konteyner gemisi, karaya oturarak Süveyş Kanalı trafiğinin 6 gün boyunca durmasına yol açtı. Bu olay, dünya denizcilik sektörünün toplamda günlük 10 milyar dolar zarara uğramasına; Mısır’ın da günlük 15 milyon dolar geçiş ücreti kaybetmesine neden oldu. Bu şüpheli kaza sonrasında, İsrail ağzındaki baklayı çıkardı: “Süveyş Kanalı’na alternatif güzergâh olarak Ben-Gurian Kanalı Projesi üzerinde çalışıyoruz.” Yani İsrail, en kısa Avrupa-Asya deniz rotaları üzerindeki Mısır’ın jeopolitik tekeline meydan okumuştu.

Projeye göre, “Ben Gurion Kanalı”, Süveyş Kanalı’nın aksine çift yönlü geçiş sağlayacaktı; Süveyş Kanalı’na göre 100 km daha uzun olmakla beraber, Süveyş Kanalı’nın kumlu toprak yapısının aksine kayalık araziden ve rüzgâr almayan derin vadilerden geçecekti; bu sayede ıslah masrafı olmayacağı gibi, kuma saplanma hadiseleri de yaşanmayacaktı (yani, trafiğin durmaksızın ve emniyetle işlemesi garanti ediliyordu); 300 metre boyundaki ve 110 metre genişliğindeki tüm mega gemilerin geçişine uygun olacaktı; kanalın inşası için 15-55 milyar dolar bütçe gerekecekti; kanal geçiş ücretlerinden yıllık en az 6 milyar dolar gelir elde edecekti; kanal boyunca kıyıya inşa edilecek otel, restoran ve eğlence merkezleriyle yeni bir cazibe merkezi oluşturulacaktı.

Çok geçmeden, Eylül 2023 ayındaki G-20 Zirvesi’nde Hindistan’ın da dâhil edildiği bir kara koridoru projesi ortaya çıktı. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru adındaki bu proje için, Çin’in kuşak ve Yol İnisiyatifi’ni hedef aldığı iddia edilmişse de, aslında Süveyş Kanalı’nın jeopolitik gücünü yok etmeye çalışan yeni bir ABD-İsrail projesinden başka bir şey değildi.

7 Ekim'de başlayan Filistin-İsrail Savaşı, tam da emperyalizmin istediği gibi, HAMAS veya Netanyahu üzerinden yorumlanmaya çalışılmaktadır. İsrail, Gazze Şeridi’ni ilhak etme planını şimdilik inkâr etse de, 2 milyon Gazzeli Filistinliye Mısır’a ve diğer Arap devletlerine “gönüllü göç” önermiş; bunun kabul edilmemesi üzerine “etnik temizliğe” başlamıştı. İsrail’in Filistinlileri Gazze’den Mısır’a süpürme, Gazze’yi işgal etme ve Hamas’ı ortadan kaldırma çabasının, “Ben Gurian Kanalı” Projesi’ne bağlı eşi bulunmaz jeopolitik ve jeoekonomik fırsatın kilidini açmakla bağlantılı olduğunu görememek, jeopolitik körlüktür. Olan sadece Filistin’e değil, Mısır’a da olmaktadır.

Emperyalizm destekli İsrail projelerinin uygulanabilir olduğuna inanmak istemeyen Mısır kamuoyu, hâlâ Süveyş Kanalı’nın etkisini yitirmesinin mümkün olmadığı kanısındadır. Jeopolitik gücü, emperyalist saldırı altında olan ve Asya ile bağları koparılmak istenen Mısır, körlükten kurtulabilirse, Türkiye ve Asya ile sıkı güç birliği yapmaktan başka çaresinin kalmadığını elbette anlayacaktır.