Beyoğlu Belediyesi sinemanın 100. yılını kutluyor
Taksim’e çıktığınızda herhalde Atatürk Kültür Merkezi’nin cephesini boydan boya kaplayan devasa, gösterişli afişi görmüşsünüzdür. Türk sinemasının 100. Yılını kutlayan bu afiş aylardır yerinde duruyor. İlk bakışta böylesine bir afişin İstanbul’un en işlek yerine asılması ve uzun süre orada kalarak ilgili ilgisiz herkese, içinde bulunduğumuz yılın sinemanın 100. Yılı olduğunu anımsatması, elbette ki sevindirici bir şey. Her gördüğümde insanın içini ısıtıyor bu afiş. Sinemaya sahip çıkmak, hele hele onun yüzüncü yılını böylesine devasa bir afişle, sinemayla bütünleşmiş bir semtin ana merkezinde kutlamak güzel bir şey.
Ama yine de bu sevincimiz biraz buruk kalıyor. Anıtın önünden, meydanın her bir yerinden görülen bu afişe bakarken ister istemez bakışlarımız yanlara da kayıveriyor. Örneğin Cihangir’in hemen girişinde tahta paravanların ardında belli belirsiz bir yer gözümüze takılıyor. Anlıyoruz ki bu yer, bir zamanların en görkemli sinemalarından biri olan Majik (sonrasında Venüs ve Taksim) sineması. Şimdi yerinde yeller esiyor. Bakışımızı oradan uzaklaştırıp bu kez sol tarafımıza, Talimhane tarafına baktığımızda ne And Film’in Şan sinemasını, ne de biraz ötelerde olan Ab, Konak ve çok yakın zamanda yok olan İnci sinemalarını görebiliyoruz. Hiçbiri yerinde yok. Meydana arkamızı dönüp Cadde-i Kebir’e (yani İstiklal Caddesi’ne) girmeye bile cesaret edemiyoruz. Hani bir zamanlar sinema denilince ilk akla gelen yer var ya, işte orası burası. Ama biz, cesaretimizi toplayarak bir kez daha bu caddeye girip, Taksim’den Galatasaray’a yürümeyi deneyelim. Eskinin Dünya ve Fitaş sinemaları bölünüp küçülmesine karşın hala eski işlevlerini sürdürmeyi deniyorlar. Ama onun hemen karşı sırasındaki Cemil Filmer’in Lale sinemasının da yerinde yeller esiyor. Hani bir zamanlar tüm cephesini sinema fenerleri denen devasa dekupe afişlerin kapladığı, yer göstericilerinin bile beyaz eldivenli olduğu o ünlü sinema. Önce parçalandı, ufaldı, sonra da ufalan her parça teker teker yok edilerek kapandı. Ya onun biraz ilerisindeki tarihi Alkazar sineması? Daha düne kadar yerinde idi. Şimdi yerini bile bilen yok. Yalnızca cephesini süsleyen karyatitler yerinde kalmış. Sanırım bir süre sonra onlar da yok edilip gidecek.
SİNEMA MEZARLIĞI
Karşı sıraya geçtiğimizde ise tam anlamıyla bir sinema mezarlığı. Bir zamanların Lüksemburg, Glorya, Saray sinemasının yerinde ne olduğunu bilmeyen kalmadı. Ya onun yenıbaşındaki Lüks sineması o da Saray’la aynı yazgıyı paylaşıp AVM’lerin kurbanı olmaktan kurtulmadı.
Saray’ın önünden gözlerinizi kapayarak geçtiğinizde, hemen birkaç adım sonra Yeşilçam sokağına varacaksınız. Sokağın başındaki İpek (Opera) sinemasını anımsamazsanız bile biraz ötesindeki Emek’i unutmanız mümkün değil. Onun da önünde tahta paravanalar var. Bu paravanalar kalktığında, bir bakacaksınız ki yılların Emek’i havalanmış, binanın üst katlarından birine çıkıvermiş olacak. Tabii ki bu yeni yapılana Emek denirse. Yeşilçam sokağında Emek’in karşısında Sine-Pop’u (eski Ar sineması) göreceksiniz. Hayret yerinde duruyor, hala yıkılmamış. Ama duvarları önündeki AVM’in yapılışında boydan boya çatlamış. Sanırım tarihe karışmak için gün sayıyor.
Yeni Melek, Elhamra ve hep aynı durumda. Yani Beyoğlu’nun orta yeri sinemasız...
Şimdilerde Beyoğlu Belediyesi’nin katkılarıyla yüz yılın en iyilerini seçmek için anketler, soruşturmalar yapılıyor. Sonrasında bu seçilen en iyiler görkemli bir baloyla kutlanacak. Ve herkes sinemamızın 100. Yılını kutlamanın onurunu yaşayacak.
Bu sinema için neler yapmadık ki? Sanırım bir gün tarih, hem yapanları hem de yıkanları ve onlarla işbirliği yapanları, hiç ama hiç unutmayacak.