Beyoğlu’na neler oluyor?

Geçtiğimiz haftalarda kimi basın organlarında, nedenleri pek açık ortaya konmamasına karşın, İstiklal Caddesi’ndeki kimi önemli markaların kapılarını kapayıp orayı ya da daha geniş tanımlamasıyla Beyoğlu’nu terk ettikleri yazıldı. Yani, bundan 20-25 yıl önce yaşananlar, Beyoğlu’nun bu önemli caddesinde bir kez daha yaşanmaya başlamışsa, radikal bir biçimde olmasa bile, çok yakın zamandaki yeni bir değişim - dönüşümün habercisi olabilir.
Pera’nın Grand Rue de Pera’sından Cadde-i Kebir’e, oradan da İstiklal Caddesi’ne dek süregelen değişimler incelendiğinde, bunların başka alanlardaki değişim - dönüşümlerle de bir koşutluk içinde olduğunu görürüz. Hatta ülkemizdeki kimi politik olgular bile bu caddede kimi değişim - dönüşümlere neden olmuş, caddenin yalnızca fiziki yapısını ve görünüşünü, ticari yüzünü değil, demografik yapısını da etkilemiştir. 6-7 Eylül olaylarında olduğu gibi...
50’li yılların “Beyoğlu’na çıkmak” sözü, yalnızca bu caddenin ayrıcalıklı oluşunu ortaya koymaz, aynı zamanda seçkinlikle de örtüşmesini öngörürdü. Kimi kent nostaljisi yazanların belirttiği gibi, 1900’lerin başında, aynı zamanda padişahın terzisinin de bulunduğu Botter Apartmanı önünde turlamak -sanki oradan alışveriş yapıyormuş algısını yaratmak için- bir alışkanlıkmış. Bonmarşelerin ya da seçkin butiklerin yer aldığı bu dönemin ardından eğlence sektörünün ağırlıkta olduğu bir döneme geçildiğinde, “Beyoğlu’na çıkmak” sözünün yerini, “Beyoğlu’nun orta yeri sinema” almış, bu kadim cadde başka gereksinimlere yanıt vermeye başlamıştır. Böylece Beyoğlu’nu Beyoğlu yapan özelliklere birinin daha eklendiği bir aşamaya geçilmiştir.
Günümüzde ise Beyoğlu, yani İstiklal Caddesi, tümüyle bir yeme içme kültürünün baskın özelliğini yansıtmaktadır. Ama bu yeme içme kültürü seçkinliğe, nitelikli bir sunuşa değil de, tümüyle “sürümden kazanma” mantığının beraberinde getirdiği ucuzluğa ve neredeyse kiçliğe indirgenmiştir.
Herkes bilir, dünyada her ülkenin büyük küçük her kentinin geçmişten gelen kimi özellikleriyle -mimarisinden kurumlarına, tarihsel görkeminden, geleneksel ticari mekânlarına dek- her bir yanının özeti olan bir caddesi vardır. Bu caddeleri gezerken, aynı zamanda o ülkenin geçmişiyle, günümüzde ona verilen değeri de izleme olanağını bulursunuz. Aşırı geçkin yapılar, kimi yaşlı kurumlar - ticari yapımlar, kimilerinde gondollar, kimilerinde atlı arabalar, faytonlar vs ile iç içe size aynı zamanda bir ülkenin tarihini ve yaşam biçimini de yansıtır.
Ya bizde? Bırakın bir asrı, bir on yılın kimi önemli yapılarını ya da müesseselerini bile göremezsiniz...
Nadiren görebildikleriniz ise, öylesine yozlaşmış, öylesine yoksullaştırılmıştır ki, ne geçmişi ne de geleceği yansıtır.
Şamatacı turist güruhunun ucuz çakma markalarla halvet olduğu, gecelerin gizlediği ara sokaklarda çılgın yerli kalabalıkların nice serüvenlere yelken açtığı Beyoğlu’nda artık ne geçmiş var, ne de gelecek...
Dedik ya, kimi caddeler memlekete benzer... Kiçlikten hiçliğe doğru değişim - dönüşüme uğradıkça ne geçmişi yansıtır ne de geleceği...