‘Bildiğimiz İsrail yok oldu’

Pulitzer Ödülü New York şehrinde, Columbia Üniversitesi tarafından gazetecilik, edebiyat ve müzik gibi alanlarda verilen bir ödüldür. Amerika'da en büyük ödül kabul edilen Pulitzer Ödülü, 19. yüzyılda Yahudi kökenli Macar asıllı Joseph Pulitzer adlı bir gazeteci tarafından kuruldu. 1847’de Macaristan’da doğan ve 1911’de Amerika’da ölen Joseph (Yusuf) Pulitzer siyasetçi ve gazeteciydi. Tüccar ve esnaf kökenli bir ailesi vardı. New York kentinden seçilerek ABD Kongresi üyesi oldu. Sarı basına karşı mücadele etti ve ilk kurduğu mahalli New York World gazetesiyle altta kalanların ve kimsesizlerin sesi oldu. New York’ta yer alan Kolombiya Üniversitesi (Columbia University) bünyesinde Kolombiya Gazetecilik Okulu’nu kurdu. Ölümünden bir sene sonra 1912’de hizmete girdi. Onun adına verilen Pulitzer Ödülü 1917’den itibaren, tarih, Amerikan gazeteciliği, müzik, drama, sanat, edebiyat ve şiir alanında verildi.

BNEİ MİTZVAH

Başlıktaki ifade New York Times gazetesinde köşe sahibi Pulitzer ödüllü gazeteci yazar Thomas Friedmann’a ait. Kendisini Amerika’da doğmuş bir Yahudi olarak tanımlamaktadır. Yahudi (İbrani) okuluna gitmiş. Önemli bir gelenek olan Yahudi çocukların 13 yaşına geldiklerinde almaları gereken dini terbiye için yapılan din hocası seçme, dini kıyafetler giyme ve dini özel veya toplu namazlara katılma hakkı elde etme eğitimini aldı. Bar veya Bnei Mitzvah Yahudi itikadında 13 yaş veya o civarda bir yaşa gelmiş olan erkek ve kızların Yahudi inanç sistemi ve yaşam tarzını öğrenme, ritüellere katılma, dini ve toplumsal sorumluluk üstlenme ve iyi bir Yahudi oğlan ve kız olma yolunda atılan ilk adımdır. İlmi ve kavramları sömürge zihniyetleri ve bölücü emelleri için suiistimal edenler bu kelimenin “Yahudice Babil’ce Aramice” kökenli olduğunu iddia ederler. Bar veya Bnei, Arabi’ce evlat manasındadır. Bugün halen Arapçada kullanılan bin, iben, ben, buney kelimelerin kökenidir. Türkçemizde istihdam ettiğimiz kişi, varlık, kişiye münhasır “ben” öznesi de aynı kökenden gelir. Burada dikkate değer bulduğum husus bu geleneğin bugün Arabi-Türk Alevi toplumunda ama sadece erkek evlatlar için halen yapılmakta olduğudur.

Thomas Friedmann, İzmir doğumlu İsrailli yazar Erol Celardin misali dindar değildir. Erol Celardin, 2012 tarihinde kaleme aldığı “Sebataycı” kitabının tanıtımını yapmak üzere Türkiye’ye gelir. Cine 5 TV’de Ayla Çetinkaya’nın konuğu olur. Celardin, “Ben Musevi değil Yahudi’yim. Musevi ile Yahudi arasında fark vardır. Yahudi, Yahuda kabilesinden gelenlere denir. Musevi, Musa ve İsrailoğullarının dinine inananlardır. Ben Yahudi’yim ama Musevi değilim. Ben Ateistim” demişti. Çok samimi ve yerinde bir tespit. Thomas Friedmann’da aynı zihniyettedir. Yahudilik Musevilik değildir söylediğimiz de anlamayanlar veya bunun önemini idrak edemeyenler var.

ARAFAT'LA MASANIN ALTINDAYDI

Thomas Friedmann’ı 1986’da Almanya’da yüksek lisans öğrencisiyken bir Fransız televizyoncunun kamerasına yansıyan FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) Lideri Yaser Arafat’la bir masanın altında saklanırken görmüştüm. O tarihte Suriye ordusu Lübnan’daydı. BM ve Arap Ligi devletlerin talebi üzerine iç savaşı bitirmek üzere 1975’ten itibaren Lübnan’a müdahale etmişti ve güvenliğinden sorumluydu. Suriye, Arafat’ın iç savaşı bitirmek ve Lübnan devletinin egemenliğine saygı duymak yerine, devlet içinde devlet gibi hareket ettiğini iddia ediyordu. Uyarılar işe yaramayınca Suriye askeri karargâhına bir operasyon düzenlemişti. İşte tam bu esnada Thomas Friedmann, Beyrut’ta Yaser Arafat ile özel karargâhında röportaj yapıyordu.

Fransa, Vatikan, Suudi Arabistan ve başka devletlerin araya girmesiyle Yaser Arafat ve taraftarları Lübnan’ı boşalttı ve Tunus’a taşındılar.

Thomas Friedmann Amerikan vatandaşı sıfatıyla ABD Beyrut Büyükelçiliğine teslim edildi. Bazı kaynaklar Thomas Friedmann’ın İsrail ile Arafat arasında muhabirlik görevi yaptığını iddia etmişti. Başka kaynaklar Thomas Friedmann’ın “sol” düşüncelere sahip olduğu, Filistin davasını haklı bulan yazılar kaleme aldığını, İsrail’in şiddet, işgal ve terör saldırılarını tasvip etmediğini, Ariel Şaron, Netanyahu ve benzerleri gibi İsrailli politikacıların İsrail devletine ve Dünyadaki Yahudilere zarar verdiğini, bu askeri siyasetlerin İsrail’in mahvına yol açacağına inandığını iddia ederler. Yazılarında hem İsrail propagandası hem de eleştirilerini görmek mümkün. 1989’da Thomas Friedmann’ın kaleme aldığı, “Beyrut’tan Kudüs’e” (From Beirut To Jerusalem) kitabını okumuştum. Kitabı İsrail’de infial yaratmış ve birçok radikal çevrenin ağır eleştirilerine maruz kalmıştı.

İSRAİL’DE İSTENMEYEN ADAM İLAN EDİLDİ

Netanyahu’nun bir kez daha İsrail’in Başbakanı olması Thomas Friedman’nın bardağını taşıran damla olmuş. New York Times’taki, “The İsrael We Knew Is Gone-Bildiğimiz İsrail Artık Yok” son yazısında, Netanyahu ve hükümeti kurmak için yanına aldığı ultra ırkçı, Arap ve Müslüman düşmanı, yayılmacı, savaş yanlısı, radikal dinci ve İsrail mahkemesi tarafından terörist olarak görülen ve kapatılan partinin kurduğu yeni İsrail hükümeti için “Tanrı bizi korusun” diyor. Bu yazısı sebebiyle İsrail’de “Unwanted” yani istenmeyen adam ilan edilmiş. Thomas Friedmann’a anti-Sami, Yahudi düşmanı diyemiyorlar. Onu yoldan çıkmış, yönünü kaybetmiş, radikal solcu gibi kavramlarla itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.

Netanyahu’nun yeni hükümeti, İsrail ile Lübnan arasında imzalanan doğal gaz antlaşmasını rafa kaldıracağım diyor. İsrail istihbarat başkanı, Katar ile en iyi ilişkiler dönemini yaşayan İran için, “İran Katar’daki Dünya Kupası’nı kana bulayacak”, “Hizbullah, Suriye’den Lübnan’a yüklü miktarda kimyasal başlık taşıyan füzeler taşıyor” açıklamalarında bulunuyor. Tanrı hepimizi bu “Annelerin rahmine haklı düşen” manyaklardan korusun. İsrail devleti Musevi değil Yahudi’dir. İsrail’in tek kurtuluş reçetesi var; Ya Musevi olacak On Emrine riayet edecek ya da Thomas Friedmann’ın korktuğu gerçekleşecek.