Bilginin kamulaştırılması ve dayanışmanın gücü
İnsanlığın kaderini ortaklaştıran süreçler, “tek başına kurtuluş” hayallerini yok ederek, “dayanışmanın gücü”nü öne çıkarır. Toplumsal ve bireysel çıkarlar arasındaki örtüşmenin genişlemesi, bireyci ve toplumcu yaklaşımlar arasındaki çatışmayı çıplak gözle görülür hale getirir. “Örgütlü ve disiplinli toplum”, bireyciliğin egemen olduğu ortamlarda bireyin özgürlüğünü yok eden bir yük olarak algılanır. Dayanışmanın toplumsal esenliği sağlamanın önkoşulunu oluşturduğu durumlarda ise “uygun adım ilerleme”, başarı için vazgeçilmez hale gelir. Toplumsal sistemlerin koronavirüsle sınanması da, böyle bir süreci yansıtmaktadır. Çin’in salgını denetim altına almak için aldığı önlemler başlangıçta Batı tarafından “bireysel özgürlüklerin ağır bir ihlâli” olarak “kabul edilemez” sayılıp şiddetle kınanırken, salgının merkezinin Batı’ya kaymasıyla birlikte Çin deneyimi artık salgına karşı mücadelede bir el kitabı muamelesi görmeye başlamıştır.
NEOLiBERALiZMiN TOPLU iFLÂSI
Koronavirüsle mücadelede neoliberalizm “örgütlü seferberlik” konusunda sınıfta kalırken, “özel kâra dayalı sağlık sistemi”nin de toplumu toplumsal sağlığı korumak için gerekli araçlardan yoksun bıraktığı gözler önüne serilmiştir. Ama neoliberalizmin iflâsı, yalnızca toplumu her biri kendi çıkarının rüzgarıyla savrulan “kum tanecik”lerine ayrıştırmış ve özelleştirmelerle devleti araçsızlaştırmış olmasıyla sınırlı değildir. Koronavirüs, insanlığın geleceği açısından önem taşıyan iki gerçeğin daha berraklaşmasına aracılık etmiştir. Bunlardan biri, neoliberalizmin “Bilgi Çağı” yaklaşımının iflâsı; diğeri de, neoliberalizmin etkisizleştirmeye ve silahla yıkmaya çalıştığı milli devletlerin milletin esenliğini sağlamada taşıdığı yaşamsal önemin bir kez daha açıklıkla ortaya çıkmış olmasıdır.
BİLGİ PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALIR
“Bilgi Çağı”nın özü, bilginin “özelleştirilmesi”dir. Bu yaklaşıma göre bilgi, bütün kamusal niteliklerinden arındırılmış ve ancak satın alanın kullanım hakkına sahip olacağı bir metaya indirgenmiştir. “Bilgi Çağı”nın makbul bilgisi, hemen paraya veya askeri ya da siyasal güce dönüşen, diğer bir deyişle alıcısı hazır olan bilgidir. Bu yaklaşım, özellikle son otuz yılda en önemli getirileri genellikle daha uzun erimde ortaya çıkan temel doğa ve toplum bilimlerine ağır bir darbe indirmiştir. Kısa erimde ise “kâra dayalı bilgi üretimi” bilimsel bilgi paylaşımının önünde büyük bir engel oluşturmuştur. Oysa bilginin temel özelliği, hem uygulamada hem de yeni bilgilerin üretiminde kullanımı açısından paylaştıkça çoğalmasıdır. Bilginin bütün insanlığın malı haline getirilmesi hedefine ancak bilginin yeniden “kamulaştırılması”yla ulaşılabilir. Çin’in salgına karşı mücadelede edinmiş olduğu deneyimin yanı sıra virüs hakkında elde ettiği bulguları da hemen bütün dünya ile paylaşması bu açıdan örnek bir davranış oluşturmaktadır.
YETİŞMİŞ BİLİM GÜCÜ
Bir ülkenin koronavirüse karşı mücadelede paylaşılan bilgileri etkin bir biçimde kullanabilmesi ve kendisinin o alanda yeni bilgiler üretebilmesi için yetişmiş bilim gücünü örgütlü bir biçimde seferber etmesi gerekir. Bugün ülkemiz yalnızca salgına karşı mücadelede değil, gelecekte bilim gücümüzün başka alanlarda da benzer biçimde seferber edilmesine örnek alınmaya aday bir deneyimden geçmektedir. Merkezinde bilim gücünün yer aldığı yetişmiş insangücünün bir milletin en önemli kamusal değeri olduğunu bugün kendi tecrübemiz içinde yaşamaktayız.
Sağlık çalışanlarımızın gece gündüz yürüttükleri özverili çalışmanın semeresini almak, bütün millet olarak konan kurallara özenle uymamızdan geçmektedir. Bugün bilime güven, serinkanlılık, dayanışma ve toplumsal disiplin, milletimizin yeniden esenliğine kavuşması için bize yol gösterecek anahtar kavramlardır.