Bilimde seçim, inançta dayatma olmaz-(TAMAMI)
Yavrusu görece en uzun süre bakıma muhtaç olan canlı türü, herhalde insandır. Bu durumun, ilkel topluluklardan bu yana, insanın, hem doğa ile olan ilişkisinde edindiği bilgi ve beceri birikimini aktarması, hem de yeni nesilleri üretim etkinliği içinde ortaya çıkan insan-insan ilişkileri konusunda eğitmesi açısından elverişli bir ortam sağlamış olduğuna kuşku yoktur. “Eğitim-öğretim”, ister kendiliğinden ve aile içinde gerçekleşsin, isterse okullar aracılığıyla daha örgütlü ve sistemli biçimde verilsin, her toplumsal sistemde bu ikili işleve sahip olmuştur. Hem bilgi birikiminin aktarılmasına, hem de egemen toplumsal ilişkilerin yeniden üretilmesine hizmet etmiştir. O zaman eğitim-öğretim sistemi üstüne yürütülen tartışmaların bu sınıfsal-toplumsal içerikten bağımsız olarak değerlendirilmesine olanak yoktur.
“Atatürk Devrimi yerine Ilımlı İslam”, ne Türkiye’nin, ne de İslam’ın programıdır. Bu program, ABD’nin Türkiye’ye biçtiği programdır. Burada “ılımlı” sıfatıyla “ehlileştirilmeye” çalışılan da, İslam’ın emperyalizme ve dünya kapitalist sistemi ile bütünleşmeye karşı olan tutumudur. Hedef, sadece insanlarımızın dini inançlarını Atatürk Devrimi’ni tasfiye amacıyla istismar etmek değil, aynı zamanda İslam’ın içeriğini emperyalizmin gereksinimleri doğrultusunda çarpıtmaktır. Eğitim-öğretim sistemimizde gerçekleştirilmeye çalışılan dönüşümler, işte bu “Atatürk Devrimi yerine Ilımlı İslam” Programı içinde gerçek anlamlarını bulmaktadır.
“Dindar bir nesil yetiştireceğiz” açıklamasına Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin okullardan kaldırılmasının; 19 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasına Diyanet’in düzenlediği ilköğretim umre gezilerinin; Darwin’in yasaklanıp evrimi konu edinen sitelerin öğrencilerin erişimine kapatılmasına “akıllı tasarım”ın öne çıkarılmasının; “Atatürk diktatördü” yavelerine II. Abdülhami’in yüceltilmesinin; “Kurtuluş Savaşı diye bir savaşın yapılmadığı” hezeyanlarına Vahdettin’in ülkeyi kurtarmak için harcadığı çabaların övülmesinin eşlik etmesi, bırakın maksadı aşan tekil ya da tesadüfi adımları, “Atatürk Devrimi yerine Ilımlı İslam Programı”nın ulaşmış olduğu topyekûn saldırı aşamasının açık göstergeleridir.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, her tümcesi olgulara dayalı, tarihin maddesini derinlemesine kavrayan ve Milli Kurtuluş Mücadelesi’nin tecrübesini çok özlü bir biçimde yansıtan bir belgedir. Bilimde doğrular, seçimle ya da hoşa gidip gitmemeyle belirlenmez. Bilimde doğrunun mihenk taşı, nesnel gerçekliktir. Dolayısıyla bilimi yadsıma özgürlüğü diye bir özgürlük yoktur. Bilimin mevcut bulgularını aşmanın yolu, yine gerçeklikle sınanmış daha ileri bulgulara ulaşmaktır. Bilimsel bilgilerin ayetlerden farklı olarak değiştirilebilirliğinin önkoşulu budur. Onun için Darwin’i yasaklamak da, Engizisyon’un Galile’yi mahkum etmesi de, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin okullardan kaldırılması da aynı nafile çabanın dışavurumlarıdır.
Öte yandan inanç özgürlüğünün yaşandığı yer, bireyin vicdanıdır. İnanç özgürlüğünün olmazsa olmaz koşulu, bireyin seçme hakkının bulunmasıdır. Bu hakkın olmadığı, insanların “bilenlerin” “bilmeyenleri” güttüğü bir sürü konumuna indirgendiği bir ortamda, inanç özgürlüğünden söz edilemez. O zaman ABD’nin İslam’ın içeriğini de kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtıp, “Ilımlı İslam” adı altında ülkemize dayatması ve bu konuda tarikat ve cemaatlerle işbirliğine girmesi, inanç özgürlüğünün, bu temel insan hakkının en ağır biçimde çiğnenmesinden başka bir şey değildir. Ülkemizde bilim özgürlüğü de, inanç özgürlüğü de aynı nedenle saldırı altındadır.
Çağdaş uygarlığın gerektirdiği eğitim, bilimi en gerçek yol gösterici sayan, inançları da bireylerin vicdani seçimleri olarak gören eğitimdir.