Bilimkurgu Edebiyatından 4 Öykülük Seçki: Kıyametten Sonra

“Toplumumuzdaki eşit olmayan yaşam biçimi yüzünden, şimdi yoksullar, varlıklılara saldırıyorlar ve adeta öç alıyorlardı. Bu, bizim uygarlığımızın en zayıf yönlerinden biriydi.” -Kıyametten Sonra / Jack London.

1999 yılında Broy Yayınevi tarafından yayımlanan, Zühtü Bayar tarafından hazırlanan bu derleme, Amerikan bilimkurgu edebiyatının en parlak dönemi olan 1950-1960 yılları arasında, eserleriyle türün gelişimine katkıda bulunan 4 yazarı bir araya getiriyor ve okura 4 öykülük hoş bir okumalık sunuyor. Sönmez Güven ve Zühtü Bayar‘ın çevirileri ile okuduğumuz öykülerden 2’si post apokaliptik evrenlerde geçerken, diğer 2’si ise, insanlığın başka dünyaları keşfetme arzusu üzerine kurulu.

Jack London‘ın kaleme aldığı “Kıyametten Sonra” isimli öykü diğerlerine nazaran biraz daha ön plana çıkarken, Murray Leinster‘ın ellerinden çıkan “Yalnız Gezegen“, felsefi bir alt yapıya sahip olması ve Amerikan bilimkurgu edebiyatının “2. Altın Çağı”na öncülük etmesi sebebiyle, genel olarak kitaba güç katıyor.

Günümüzde ne yazık ki bu derlemenin de güncel baskısı bulunmuyor. Hatta kitabı basan yayınevine rastlamak bile mümkün değil. Sahafların tozlu raflarını aşındırmanız ve bulduğunuzda ise mutlu olmanız gereken bir eser.

Kitap, öykülerin ardından bir makale ile sonlanıyor. Zühtü Bayar’ın yazdığı “Toplumsal Tedirginlik ve Bilimkurgu” isimli makale bilimkurgu okurlarının ayrıca ilgilisini çekecek türden.

1. Aydınlık – Poul Anderson

Soğuk Savaş’ın en şiddetli yıllarında kaleme alınan bu öyküde Anderson, klasik bir konuya eğiliyor: Ay’a yolculuk. Uzayı Sovyetler’den önce feth etme arzusuna sahip Amerikalı astronotları barından öykü aynı zamanda psikolojik bir tahlilde de bulunuyor.

Hernandez, Baird ve öykünün anlatıcısının bulunduğu gemi uzay boşluğunda yol alır. Ay’a ulaşan ekibin heyecanı, bir süre sonra rastlayacakları ayak izleriyle yerini korkuya ve meraka bırakır. Bu esnadan sonra konunun evrildiği boyut, öyküyü bambaşka bir yere taşımayı başarıyor.

Özellikle finalinin çok ilginç olduğunu belirtmek gerek. Yaşattığı gerilim açısından da oldukça başarılı bir öykü olduğunu söylemek pek tabii mümkün.

2. Gözetici – William Tenn

Post apokaliptik bir gelecekte geçiyor öykü. İnsanlık ve sanat tarihine bir saygı duruşu niteliği de taşıyan öyküde, mutlak kadere boyun eğip tüm insanlık tarihini geride bırakmak zorunda kalan insanların öyküsünü anlatmış William Tenn.

Ama bu kez, böyle bir geleceğe sebebiyet veren şey insanlar değil, evrenin ta kendisidir. Dünya’daki canlılara enerji sağlamakla yükümlü Güneş, infilak etmek üzeredir. Bir yıldan az bir süre kaldığında ise insanlar Dünya’yı tamamen terk etme kararı almışlardır. İnsanlardan geriye ise sadece Fiyatil isimli bir “Gözetici” kalmıştır.

Fiyatil, her şeye rağmen temkinli davranır ve dünyada gerçekten de yalnız kalıp kalmadığını test etmek amacıyla antropometreyi çalışır bir durumda bırakır. İlk sinyaller geldiğinde önce makinenin bozulduğunu, sinyal verme sebebinin kendisini algıladığı için olabileceği düşünür. Ama hayır, dünyada henüz yalnız değildir, başka insanlar da vardır.

“Tarih, yine de, insana öyle acımasız oyunlar oynuyor ki!”

3. Yalnız Gezegen – Murray Leinster

Alyx isimli bir gezegenin insanlarla olan iletişiminin anlatıldığı bu öykü, birçok yönüyle Stanislaw Lem’in Solaris’ini akla getiriyor. Bilimkurgu edebiyatında kaliteli eserlere imza atmış yazarlardan Murray Leinster‘ın bu öyküyü Solaris’ten önce yazdığını düşündüğümüzde ise, öykünün başarısı çok daha net anlaşılıyor.

Alyx, zemininde dev bir canlı organizma barındıran bir gezegendir. İnsanları seven ve onlarla dost olmayı amaçlayan Alyx, kendisini ziyaret eden insanlara asla kötü davranmaz ve onlarla bir iletişim kurmaya dahi çalışır. Yıllarını bu gizemli gezegeni çözmeye adayan insanlık ise, bu iyilik timsali gezegen hakkında sayısız araştırmalara imza atmıştır. Alyx’e oranla, içinde her türlü duyguyu barındıran insanların bir müddet sonra gezegenle ayrıksı fikirlere düşecek olması şaşılacak bir olay değildir elbette.

İnsanlığın ezelden beri var olan sömürgecilik anlayışının yalnızca Dünya’da değil, tüm evrende de geçerli olabileceğini söylüyor Leinster. Yalnız Gezegen’de, Alyx’i de sömürüsü altına almaya çalışan insanlar üzerinden keskin bir eleştiriye imza atıyor.

4. Kıyametten Sonra – Jack London

Demir Ökçe gibi distopik bir şahesere imza atmış olan Jack London‘ın kaleminden çıkan post apokaliptik bir öykü. Orijinal adı The Scarlet Plague olan ve “Kızıl Veba” olarak çevrilmesi gereken öyküyü Zühtü Bayar bu isimle dilimize kazandırmış ve öykü içinde geçen terimlerden birkaçı üzerinde de oynamalar yapmış. Bire bir çeviriden yana olsam da, öykünün ismi bir nebze kabul edilebilir belki (çünkü bu akım önceden de vardı) fakat öykü içindeki terimlerle oynanmasını yanlış bulduğumu söylemeliyim. Yazarın yazdığı şekilde bırakılmalıydı.

"Kanatların Olmasın" adlı öykü derlemesinde yer alan Mary F. Zambreno’nun “Bir Çıkış Yolu” isimli öyküsünün bazı kısımları akla direkt London’ın bu öyküsünü getiriyor. Bire bir olmasa da, ufak bir esin söz konusu olabilir.

Kıyamet sonrası bir dünyada geçen öyküde, dünya üzerinde çok az insanın yaşadığı 2072 yılındayız. Bu tarihten tam 60 yıl önce büyük bir felaket atlatan insanlık, sinekler gibi patır patır ölmeye başlamıştır. “Kızıl Veba” adı verilen hastalık 2012 yılında ortaya çıkmış ve büyük bir hızla, dünyanın her yerine yayılarak, insan ırkını büyük bir tehlikeyle baş başa bırakmıştır. Teknolojik anlamda çok üst düzey bir seviyede olan insanlığın en büyük sorunlarından birinin başında nüfus gelirken, böylesine apansız bir hastalığın ortaya çıkışıyla birlikte hazırlıksız yakalanan insan ırkı gittikçe azalacaktır.

Eski, canlı dünyayı gözleriyle gören ve o günlere tanıklık eden son insan, etrafına topladığı “yeni ve vahşi dünya”nın çocuklarına 2012 ve öncesini anlatmaya başlar.

Keyifli okumalar dilerim.