Bilimkurgunun Ustalarından Seçme Öyküler: Korkunun Bütün Sesleri

Metis Yayınları’nın ilk olarak 1993 yılında derleyip yayımladığı kısa öykülerden oluşan bu kitap, aradan geçen uzun zaman içinde çok fazla rağbet görmemiştir. Elbette buna Türkiye’de bilimkurgunun gözde bir tür olmaması sebep olarak gösterilebilir.

Sedef Öztürk ve Levent Mollamustafaoğlu’nun derleyip çevirdiği kitapta 7 usta bilimkurgu yazarından 7 öykü bulunuyor. Öykülerin tek bir tema etrafında şekillenmediğini, farklı tatları okura sunduğunu vurgulamakta yarar var. Yine de, distopik öğelerin öteki temalara biraz daha ağır bastığını söylemek mümkün.

5 sayfalık bir sunuş yazısıyla bilimkurgunun kısa tarihini de okurlara anlatmayı başaran Mollamustafaoğlu ve Öztürk bilimkurguyu da şöyle tanımlıyorlar: “Kısacası bilimkurgu, bilim ve teknolojiyle, gelecekle ve en önemlisi yeniliklerle ilgileniyor.”

Asimov, Heinlein, Bradbury, Lem gibi türün klasikleşmiş yazarlarına ek olarak Ballard, Vonnegut ve Ellison gibi yenilikçi tarza sahip yazarlar da bu kitapta boy gösteriyorlar. Öykü kalitelerinin de üst düzey olması, bu derlemeyi diğerlerinden ayrıştırıyor ve farklı bir boyuta taşıyor.

1. Korkunun Bütün Sesleri – Harlan Ellison

Bilimkurgunun asi çocuğu olarak bilinen Harlan Ellison’ın, bilimkurgu öğelerini minimum düzeyde kullandığı ve sözcükleri ustaca işlediği öykülerinden birisi.

Richard Becker isimli, tiyatroya gönülden bağlı bir adamın öyküsünü anlatıyor bize Ellison. Her şey “Tatlı Mucizeler” ismindeki bir tiyatro oyununa seçilişiyle ve paranoyak bir dilenciyi ustaca oynayarak büyük bir ün elde etmesiyle başlıyor. O andan itibaren tüm dünya onu “rolünü yaşayan adam” olarak tanıyor. Öykünün isminin nereden geldiğini ve bu sıra dışı tiyatro sanatçısı Becker’ın yazgısını merak ediyorsanız, okumaktan başka çareniz yok.

2. Gülümseme – Ray Bradbury

Bu öykü Türkçeye ilk kez bu kitapla birlikte çevrilmesine rağmen, sonrasında farklı derlemelerde de kendisine yer buldu. Ben de ilk olarak 1998 yılında Ve Yayınları’ndan çıkan ve Adalet Celbiş’in derleyip çevirdiği “Kanatların Olmasın” isimli öykü derlemesinde okumuştum.

Bilimkurgunun şairi Bradbury’den geleceğe dair oldukça karamsar bir öyküyle karşı karşıyayız. 2061 yılının post apokaliptik dünyasına konuk oluyoruz. Distopya sınırları içine de sokabileceğimiz öyküde, hayatta kalan bir avuç insan yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Geçmişe büyük bir nefret duyan insanlar, her şeyi kırıp dökmekten yok etmekten büyük zevk almaktadırlar. “Nefret etmediğimiz hiç kimse ya da hiçbir şey yok.” diyor Bradbury öyküsünde. Günün birinde ise, sıra orijinal Mona Lisa tablosuna gelir ve kalabalık büyük bir heyecanla bu eşsiz ana tanıklık etmeye hazırlanırlar…

3. Bilinç Eşiğini Atlayan Adam – J.G. Ballard

Bilimkurgunun aykırı yazarlarından ve aynı zamanda New Wave (Yeni Dalga) akımının da öncülerinden biri olan James Graham Ballard’ın yine kendi klasik tarzını yansıttığı, Ballardvari bir öykü.

Distopya sınıfına sokabileceğimiz bu öyküsünde Ballard, tüketim çılgınlığını masaya yatırıyor. Gelecekte reklam kampanyalarının çok daha çılgın boyutlara ulaşacağını ve insanların kendi iradeleri dışında alış-veriş yapacaklarını söylüyor. Kafamızı çevirdiğimiz her yerde reklam tabelaları göreceğimizin ve bu durumun artık sıradan bir hal alacağının bilincinde olmamız isteniyor. Kullanılan her şeyin kullanım süreleri de sırf yenilerinin alınabilmesi adına kısaltılmış durumda. Bu da şu an içinde yaşadığımız dünyayı çok iyi özetliyor doğrusu.

“Parçalanana kadar aynı arabayı kullanmıyoruz. Her şey için geçerli bu, televizyonlar, çamaşır makineleri, buzdolapları.”

“Ama hiç olmazsa yollar mükemmeldi. Bu topluma yöneltilebilecek eleştiriler ne olursa olsun, yol yapmayı iyi bildikleri su götürmezdi. Sekiz, on, on iki şeritlik otoyollar tüm ülkeyi ağ gibi sarıyor, yaya üstgeçitlerinden şehrin merkezindeki dev otoparklara giriyor ya da geniş banliyö yollarına ayrılıp alışveriş merkezlerinin çevresindeki park yerlerine ulaşıyordu.”

“Tom, bunun nedeni nefret. Geçmişteki her şeye karşı duyulan nefret. Sorarım sana Tom, nasıl oldu da böyle bir duruma düştük biz; şehrler yıkıntı halinde, yollar bombalardan delik deşik, mısır tarlalarının yarısı geceleri radyasyonla parlıyor. Berbat bir durum değil mi bu, söylesene?”

4. Güç Duygusu – Isaac Asimov

“Bilimkurgunun altın çağı”nda üç büyük ustadan biri olarak görülen Isaac Asimov’un, bilgisayarları odak noktasına koyarak, bilgisayarlar ve insanlar arasındaki iletişime dair gelecek üzerine tahminlerini içeren bir öykü.

Bilgisayarların matematik biliminde insanların önüne geçmesi ve insanların en ufak bir işlem dahi yapamaz hale gelmesi ilk etapta komik gibi görünse de, aslında genele baktığımızda korkutucu bir kurgu olduğunu söylemek mümkün. Gelişen teknolojinin insanları birçok açıdan körettiğini ve rahata alıştırdığını söylüyor aslında Asimov ve gelecekteki insanlar için tehlike çanlarının çalacağını vurguluyor, bir nevi bizleri uyarıyor.

“Bilgisayar  her probleme her seferinde aynı yanıtı verir. İnsan aklının aynı şeyi yapacağından nasıl emin olabiliriz?”

Dokuz kere yedi altmış üç eder, diye düşünde Shuman büyük  bir tatmin duygusuyla ve bunu öğrenmek için bilgisayara gereksinimim yok. Bilgisayar kafamın içinde Bunun ona verdiği  güç gerçekten şaşırtıcıydı.”

5. Harrison Bergeron – Kurt Vonnegut Jr

Kendisini bilimkurgu yazarı olarak görmeyen fakat başyapıtı Otomatik Piyano başta olmak üzere, bazı eserlerini bilimkurgu sınırları içine soktuğumuz Vonnegut’tan distopik bir öykü.

Yıl 2081’dir ve yaşayan hiçbir insanın bir diğerine üstünlüğü yoktur, herkes eşittir. Birleşik Devletler Genel Sakatlama Dairesi’nin anayasaya kattığı ve denetlediği yasalar sayesinde insanlar zekaları ve güzellikleri dahil olmak üzere her yönden eşit bir hale getirilmiştir. Birbilerinden farklı düşüncelere kapılmaları dahi çeşitli yöntemlerle engellenmeye çalışılan insanların hafızaları da her yirmi saniyede bir silinmektedir. George ve Hazel Bergeron çiftinin oğulları Harrison ise sisteme karşı çıkmayı amaçlayan bir başkaldırandır. Elbette kusursuz bir şekilde işleyen sistem buna göz yummaz…

Eşitliğin dayanılmaz ağırlığını anlatan Vonnegut’un inkar etmesine rağmen bir bilimkurgu yazarı olduğunu açıkça belli eden bu mini öykünün aynı zamanda “2081” isimli, 2009 yapımı bir de kısa filmi bulunuyor.

“Yıl 2081’di ve nihayet herkes eşitti. Kimse kimseden daha akıllı, kimse kimseden daha güzel değildi.”

6. Maske – Stanislaw Lem

Kitapta yer alan en karmaşık öykünün Stanislaw Lem’e ait olduğunu söylemek mümkün. Solaris, Aden, Küvette Bulunan Günce gibi romanlarından da aşina olduğumuz o felsefi tadı bu öyküsüne de yedirmeyi başarmış Lem. Aslında başlangıçta bizlere bir bilimkurgu öyküsü anlatmıyormuş gibi gelse de, geç açılan kurgusu ve şaşırtan sonuyla diğer tüm öykülerden ayrılmayı başarıyor.

Bir kraliçenin çoklu yaşamına konuk oluyoruz. Sayfalar belirsiz bir havada akıp giderken, kraliçenin birbiri içine geçen ilginç dugularını çözümlemeye çalışıyoruz. Bu biraz zor olsa da, Lem hikayenin sonunda öyküsünü güzel bir şekilde bitirmeyi başarıyor. Bilimkurgu dozu bu öyküde de Ellison’ınkinde olduğu gibi yine minimum düzeyde. Ama öyküden maksimum tadı almak için sabretmek ve Lem’in tarzına aşina olmak gerekiyor.

“Belki de özgürlük umudu sadece bir yanılsamaydı, hatta kendi yanılsamam bile değildi. Daha çevik hareket etmem için, haince kullanılan bir mahmuzdu.”

“Soylu bir alçaklıktı benimki ve özgürlüğüm beni doğrudan emredileni değil, yaratıldığımda bizzat istediğim şeyi yapmaya zorluyordu.”

7. Dünya’nın Yeşil Tepeleri – Robert A. Heinlein

Yine altın çağın en büyük üç yazarından biri olarak gösterilen ve askeri bilimkurgunun babası sayılan Robert Anson Heinlein’ndan uzaya açılan ve dünyaya büyük bir özlem duyan bir sanatçının hikayesi.

Heinlein’in ilk dönem eserlerinden biri olan bu öykü, Uzay Yolları’nın kör şarkıcısı Rhysling’in “resmi olmayan” öyküsünü sunuyor bizlere. Rhysling’inki rahat bir yaşam. Herhangi bir uzay limanı onun evi, herhangi bir gemi de özel aracı. Herkes tarafından sevilen, galaksinin iyilik timsali. Uzun zaman sonra Dünya’nın serin ve yeşil tepelerini özleyen Rhysling, bir uzay aracına atlar…

Akordeonuyla gezip, şarkı sözü yazan, müziğe aşık bir adamın duygu yüklü hikayesi. Ve aynı zamanda bu öykünün, Hugo ve Nebula Ödülleri’ni kucakladığını da belirtmiş olayım.

***

Korkunun Bütün Sesleri, bilimkurguyla henüz tanışmamış olan okurlar için iyi bir başlangıç olabilir. Bilimkurgunun ağır toplarına henüz girmemişken, büyük yazarların yazım tekniklerine aşina olmak adına bu kısa öyküler ideal bir tercih olacaktır. Aktif bilimkurgu okurlarına ise, daha büyük kitaplara başlamadan önce ufak bir soluk aldırabilir..