Bilimkurgusal ve Post Apokaliptik Dünyalar: Kanatların Olmasın
“Tüm dünya ay ışığında uyuyordu. Ve “tebessüm” onun avucunda duruyordu.” -Tebessüm / Ray Bradbury
1990’lı yılların sonunda, yalnızca bilimkurgu öykü ve romanları yayımlamak amacıyla yola çıkan Ve Yayınları, art arda yayımladıkları iki öykü derlemesi ve bir romanın ardından kayıplara karışmıştı. Son Soru isimli derlemenin ardından Kanatların Olmasın adıyla yayımladıkları bu ikinci derleme gelmişti. Peşi sıra ise, Frederik Pohl’ün Sarhoş Adımları adındaki romanını dilimize kazandırarak yayın dünyasına sağlam bir giriş yapmışlardı fakat ne yazık ki bu adımların devamı gelmedi ve “Ve Yayınları”, yok olup giden yayınevleri arasındaki yerini aldı.
Son Soru isimli öykü derlemesini daha önce incelemiştik. Kanatların Olmasında’da 8 farklı yazar bulunuyor ve toplamda ise, Adalet Celbiş‘in çeviririleri ile okuru 10 öykü karşılıyor. Ray Bradbury ve Arthur Clarke’a, eserlerini dilimizde göremediğimiz ve haliyle yabancısı olduğumuz diğer yazarlar eşlik ediyor. Bir öykünün çit yazarlı olduğunu ve Bradbury’nin tam 4 farklı öyküsünün bulunduğunu eklemekte de yarar var. Kitaptaki öyküler belli bir tema çerçevesinde bir araya getirilmiş olmasa da, içlerinden 4’ünün post apokaliptik bir dünyada geçtiğini söylemek gerek. Geriye kalan öyküler ise 1’i zamanda yolculuk olmak üzere, bilimkurgunun çeşitli dallarına yayılmış durumda.
Nuh’un Çocukları – William Tenn:
Gerçek adı Philip Klass olan ve bilimkurgu alanında roman ve öyküler kaleme alan William Tenn’in bu öyküsü post apokaliptik bir gelecekte geçiyor.
Plunkett, bu felaket çağında eşini ve çocuklarını hayatta tutabilmek için çeşitli yöntemler geliştirmiştir. Her an toptan imha silahlarının kullanılması ve yeni savaşların gün yüzüne çıkması muhtemeldir. Bunu düşünerek hareket eden baba Plunkett, alarm çaldığında herkesin üç dakika içinde saklanılacak yerde olması için bir düzenek hazırlar. Bu süre zarfında dışarıda kalan kim olursa olsun kapılar kapanacak ve o, ölüme terk edilecektir.
Şeytanın Avukatı – Syne Mitchell:
Derlemede yer alan fakat ülkemizde adı duyulmamış yazarlardan biri Syne Mitchell. Öyküsü ise, klasik bir konuya, bilimkurgu penceresinden bakıyor.
İnterkom makinesinde sekreteri Lisa Merie’nin sesi duyulur ve ses, şeytanın hatta olduğunu belirtir avukta Murray’e. Klasik bir ruhunu şeytana satma öyküsü bu fakat tabii ki aralarındaki anlaşmanın detayları okur için önem arz ediyor. Avukat Murray’nin oldukça karlı hesaplarının kendisine bir getirisinin olup olmadığı ise yine öyküde gizli.
Kanatların Olmasın – L.E. Carroll:
Kitaba da adını veren bu öyküde de yine bir önceki öyküde karşımıza çıkan temayla karşılaşıyoruz. Yazarı ise yine Türk okuruna oldukça yabancı bir isim.
Ruhunu şeytana satanların çokluğundan sıkılan ve bunun sonucunda satın alacak ruh bulmakta zorlanan bir meleğin ince hesaplarına şahit oluyoruz. Margaret isimli bir yönetmenin karşısına çıkan ve değerli hediyelere karşılık olarak onun ruhunu satın almaya çabalayan otuz santim boyundaki, erkek figürüne bürünmüş bir melek amacına ulaşacak mıdır?
Tebessüm – Ray Bradbury:
Bu öykü Türkçeye ilk kez, Metis Yayınları’ndan çıkan bilimkurgu öykü derlemesi “Korkunun Bütün Sesleri”nde “Gülümseme” ismiyle çevrildi.
Bilimkurgunun şairi Bradbury’den geleceğe dair oldukça karamsar bir öyküyle karşı karşıyayız. 2061 yılının post apokaliptik dünyasına konuk oluyoruz. Distopya sınırları içine de sokabileceğimiz öyküde, hayatta kalan bir avuç insan yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Hangi yılda dahi olduğunu bilmeyen, adeta esir gibi yaşayan bir avuç insan, geçmişleriyle hesaplaşmaktadırlar. Geçmişe büyük bir nefret duyan insanlar, her şeyi kırıp dökmekten yok etmekten büyük zevk almaktadırlar. Günün birinde ise, sıra orijinal Mona Lisa tablosuna gelir ve kalabalık büyük bir heyecanla bu eşsiz ana tanıklık etmeye hazırlanırlar…
Ejderha – Ray Bradbury:
Kısa öykülerin ustası Bradbury’den yine kısa ama şahane bir öykü daha.
Tıpkı Tebessüm gibi, post apokaliptik bir gelecekte geçtiğini anladığımız Ejderha’da tam olarak hangi yılda olduklarını bile bilmeyen iki adamın atlarının anı başında, ateşin çevresinde bir ejderhadan bahsedişlerini duyuyoruz. Peki bu “ejderha” dedikleri şey tam olarak nedir? İşte bunu, öykünün sonunda okurunu dumur ederek açıklığa kavuşturuyor Bradbury. Kısalığı ve yarattığı etki itibarıyla yazarın öykü antolojisinde çok önemli bir yerde durduğunu söylemek mümkün.
Kara Paradoks – Mack Reynolds / Fredric Brown:
Fredric Brown’ın olduğu yerde zamanda yolculuk temasının olmamasıdır asıl ilginç olan. Pek de aşina olmadığımız bir yazarla, Mack Reynolds’la kurgulayıp yazdıkları bu öyküde insanlığa dair inanılmaz bir eleştiri mevcut.
Jan Obreen gelecekten yirminci yüzyıla seyahat eder ve geriye dönüş imkanı da yoktur. Susan isimli bir kadınlar yakınlaşan zaman gezgini, onun ağbisi Lou ile de iyi anlaşmaktadır. Karşılıklı olarak birbirlerine gelecek ve geçmişten bahsederler. Günün birinde ortaya çıkan bir gerçek ise bazı şeyleri kökünden değiştirecektir. Yazarların değindiği ırkçılık eleştirisi görülmeye değer…
Bir Günlük Yaz – Ray Bradbury:
İnsanlık gelecekte uzaya açılmıştır ve yeni yuvalarından biri ise aralıksız yağmurları ile ünlü Venüs’tür. Sadece yedi yılda bir saatliğine yağmurun dindiği gezegende, güneşin yüzünü en son gösterişinin üzerinden geçen sürede henüz iki yaşında olan ve bu eşsiz anı hatırlayamayan çocuklar dokuz yaşına basmışlardır. Fakat içlerinden biri (Margot), dört yaşındayken ailesiyle birlikte Dünya’dan Venüs’e gelmiştir ve Güneş’i çok net hatırlamaktadır. Hava tahminlerine göre ise yedi yıl geçmiştir ve yağmur tekrardan bir saatliğine duracaktır. Bu sıra dışı ana tanıklık etmek isteyen herkes heyecanla beklemektedir. Haliyle, en çok da Margot…
Ateşli Kabus – Ray Bradbury:
Kitaptaki dördüncü ve son öyküsünde Bradbury’den bir çocuk psikolojisi tahlili.
Hassas ve duygusal bir çocukluk geçiren Charles’ın, hasta olduğunda ailesinin kendisine bakması hoşuna gitmektedir. Bu olumsuz durumu avantaja dönüştürmeyi çok iyi bilmektedir. Hastalıklardan ve vücuduna bulaşan virüslerden korktuğunu söylese de, gerçek öykünün sonunda gün yüzüne çıkacaktır.
Bir Çıkış Yolu – Mary F. Zambreno:
Yabancısı olduğumuz bir yazardan, post apokaliptik bir dünyada geçen bir öykü daha. Yine insan ırkının Dünya’ya vermiş olduğu zararı gözlemlemek mümkün. İnsanlığın geldiği nokta içler acısıdır. İnsanlar büyük gökdelenlere hapsolmuşlardır ve dışarıya çıkış yoktur. Öykü bu yönüyle Ballard’ın Gökdelen’ini anımsatıyor. Kurgu yönüyle de, Jack London’ın dilimize Kıyametten Sonra ismiyle çevrilen novellasına benziyor.
Tam olarak kaç yaşında olduğunu bile bilmeyen fakat yüz yaşına merdiven dayamış yaşlı bir kadın ile çocukların gökdelende karşılaşması ilginç diyaloglar doğuruyor. Dışarıyı hiç görmeyen, gökdelende dünyaya gelen bu yeniyetme çocuklar ile, dünyanın eski haline tanıklık etmiş, dışarıda da yaşamış olan yaşlı kadının hayata bakışları farklıdır.
Şafakta Karşılaşma – Arthur C. Clarke:
Bilimkurgunun ustalarından Clarke’ın öyküsü ile sonlanıyor kitap. Evrene ve insanlığa dair bir öykü.
Teknolojik anlamda ciddi şekilde gelişen insanlık, gelişmiş uzay araçlarıyla birlikte galaksinin dört bir yanında yaşamın bulunabileceği gezegenler aramaya çıkarlar. Daha önce yüzlerce bulmayı başarmalarına rağmen, yaşam için umut vaat eden bir gezegene inmeye karar verirler. Öykünün finalinin son derece şaşırtıcı ve sorgulatıcı olduğunu da belirtmek gerek.
İncelemeyi, Ve Yayınları’nın bilimkurgu okurları ve yazarları için söylemiş olduğu cümlelerle bitirmek istiyorum:
“Bilimkurgunun en fazla ön yargı ile karşılanan bir edebiyat türü olduğunu gerçek bilimkurgu okuyucuları bilirler. Gerçekte iyi bir bilimkurgu yazarında her yazarda normal olarak bulunması gereken yeteneğin dışında geniş bir hayal gücü, yaratıcılık, bilgi ve en önemlisi cesaret vardır. İlk olarak bir bilimkurgu yazarının özgür zihninde var olan birçok olgu ya da teknolojik bir gelişme gün geliyor gerçek oluyor. Bunun örnekleri saymakla bitmez. Bilimkurgu okuyucusu da aynı şekilde çağının ötesinde sıra dışı bir kişiliğe sahiptir ve geleceğin insanıdır.”
Keyifli okumalar dilerim.