Bir 21. yüzyıl olayı!

11 Ekim 2016’da MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin “tıkanıklık açma” hareketi, 11 Şubat 2017 günü Resmi Gazete’de 6771 sayılı ve 18 maddelik anayasa değişikliği yasası olarak ortaya çıktı.

Teklif 60 günde hazırlandı. TBMM’nde 40 günde görüşülüp tamamlandı. Yasa 20 günde Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe girdi.

*

Bu yasa “devlet başkanlığı rejimi” öngörüyor. Tek adam rejimi ve diktatörlük çerçevesi çiziyor. Ama bu kendi başına bir mesele değil.

Mesele şu soruda: Neden? Ne yapmak için?

*

İktidar çevresi bunun “güçlü Türkiye için” olduğunu ileri sürüyor.

Ne var ki TBMM’yi 82 konuda yasa çıkarmakla sınırlayıp yasama yetkisini cumhurbaşkanlığına devreden ve cumhurbaşkanı yardımcılarıyla bakanların nasıl bir havuzdan geleceklerini tümüyle karanlıkta bırakan böyle bir düzenlemenin “Güçlü Türkiye” amacına nasıl hizmet edebileceğini bir türlü açıklayamıyor.

*

Peki, gerçekte neden? Ne yapmak için?

Egemenliğin sahibini değiştirmek için.

Bu yasa, AKP’nin Kasım 2012’de TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği 32 maddelik teklifin bir bölümü. Kalan kısım, anayasadan “Türk” sözünün silinmesine odaklanmış maddeler içeriyor. Sahipleri “bu reform tüm ihtiyaçları karşılamıyor; anayasa reformumuz devam edecek” dediklerine göre, diğer parçalar, bu sefer içinde MHP’nin olmayacağı “başka ortaklar”la birlikte işlenip önümüze getirilecek demektir.

Şimdi bu oylamada ‘egemenliğin kullanılış biçimini değiştirelim’ teklifi yapılıyor. Bir sonraki adımda burnumuza ‘egemenliğin sahibini değiştirelim mi’ sorusu dayatılacak.

Kimbilir, belki yine bir referandumla... Belki de referanduma gerek kalmadan, TBMM’de sağlanacak yeterli çoğunluk sayesinde doğrudan mecliste...

*

Yapılan işin en hayret verici tarafı, egemenliğin, sahibi olan Türk Milleti’ne oylatılması. Referandumların nasıl yapılacağını düzenleyen ilgili yasa, oylama sonucunda çıkacak %51’lik sonucun Türk milletinin kararı olarak kabul edileceğini söylüyor. Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan Türk milleti, egemenlik hak ve yetkisini oylamaya sürüklenmiş bulunuyor.

*

Ve herşey, olağanüstü hal idaresi altında oluyor. Olağanüstü hal halâ sürüyor. Görüldüğü kadarıyla referandum için çalışmalar da, oylama sandığı da olağanüstü halde kurulacak. OHAL’de referandum olmaz sözü kişisel itirazlar olarak kaldı. Siyasal ve toplumsal kurumların talebi haline getirilmedi. Bu halkoylaması tarihe “ohal’li referandum” olarak geçecek.

Acaba, güdülen amaç karşısında bu durumu teselliden mi saysak?

Hani ileride belki “doğru, Türk Milleti kendi egemenliğini oylamayı kabul etti; etti ama sor bir bakalım niye etti?” diye sorabiliriz! “Koşullar olağanüstüydü; hatta olağanüstü hal idaresi zamanıydı” diyebilir, böylece bu tarihsel vuruşa sürüklenmeyi kabul etmiş olmamızı haklı gösterecek birşeyler söyleyebiliriz!

*

İhvani ümmetçilik, etnik bölücülük ve sömürgecilik, aralarında şiddetli kavgalarla birbirlerinden kopmuş görüntü vermelerine karşın, işler, bu üçlünün ortak istekleri olan “ulusal devlet”in kurucu iradesini tahtından etme hedefi doğrultusunda yürüyor.

Sarsılan büyük varlık, “Türkiye’de egemenlik Türk milletine aittir” ilkesidir.

MHP’nin buna ortak edilmiş olması, AKP’de ‘olur mu hiç öyle şey’ diyen kitlelerin bu kanala sürüklenmesi, bizim böyle bir süreci daha en baştan durdurmayı başaramamış olmamız, egemenliğimizin yüzde 49-51’lik bir dar kapıya yığılması inanılmaz bir iştir.

Bu bir 21. yüzyıl olayıdır.