Bir başkadır benim memleketim
Güneşliydi hava ama mevsim yaz değildi.
İnsanın hoşuna gidiyordu, ayaz bir kış günündeki bu güneş.
Boş sayılırdı salon. Belki de o erkenden gelivermişti.
Hızla taradı etrafı, nereye oturacağını düşünürken.
Böyle zamanlarda gizli bir suç ortağı gibi siper olurdu gözlükler onun bakışlarına.
Sırtını döndü salona.
Kapıya arkası dönük oturmayı sevmezken koca salona dönüverdi sırtını.
Kalkış iniş yapan
uçakları mı seyredecekti, yoksa
uzaklara mı bakacaktı.
karar veremedi sanki.
Zaten neye ne zaman tam karar vermişti ki!
Çantasına attı elini. Ufak cüzdanın içindeydi kulaklığı.
Ne kolaydı böyle klase edince çantalar, çekmeceler.
Ya hayat?
Onu da klase etmeli miydi?
Hasretlik çekerim bahanesiyle kaydettiği üç beş arabesk şarkıyı dinledi arka arkaya.
Hep sevmişti müziği.
Ama sanki ayrılıkların, vedaların şarkılarını dinlemek isterdi böyle zamanlarda.
Geldi vakit.
Yolcular sıraya girmiş çoktan.
O da yerinden kalksa iyiydi.
Öyle ölçüp biçip karar vermemişti ama içindeki ses ona iyi yapıyorsun der gibiydi.
Birden çok özlediğini fark ediverdi.
Oysa çok da uzun olmamıştı.
Ufak ve zararsız bir kaza geçirmiş ve bunu bahane edip apar topar dönüşe geçmişti.
Benim dediği memleketini zaten de bırakamazdı.
Süzülürken Gökyüzünde…
Yaklaştı küçük pencereye.
Sarı ışıklarıyla karanlığa kolye olmuş şehirleri görmek için.
Ama camda kendi yansımasından başka bir şey göremedi.
Kitap okumak da gelmedi içinden.
Severdi hayal kurmayı.
Bir Ahmet Kaya mı dinleseydi bilemedi.
hafifçe arkaya yatırdı koltuğunu.
Dalıvermiş uykuya.
İşte gelmişti.
Zaten azdı eşyası.
Seyahatlerinde ufak valiz ile hafiflemeyi öğrenmişti çoktan.
Beklemedi valiz falan.
Saat gece yarısını çoktan geçmiş olduğundan taksiye bindiğinde adeta boşalmıştı yollar.
“Biraz sesini açsana kaptan” dedi şoföre.
Halden anlıyor gibiydi şoför.
Başıyla olur dedi sessizce.
Açtı radyonun sesini biraz daha.
O da hafif araladı camını.
“Kaptan bir şey soracağım” deyiverdi.
Buyrun dedi şoför.
“Olanağın olsa nerede yaşamak isterdin”
Karanlığı saklayan ağaçları seçmeye çalışırken,
Şoförün kararlı sesi cevapladı onu.
“Köyümde yaşardım. Hayat kısa be hanımefendi. Ne çekeceğim elin kahrını”
Haklısın dedi şoföre.
Farkına varmadan yüzüne yerleşen gülümseme ile.
Biraz daha açtı camını.
Bir başkadır benim memleketim diye fısıldarken,
durmuş da onu dinler gibiydi rüzgar.
Allaha şükür dedi içinden,
Sanki duyacaktı bu topraklar,
hissedecekti bu güzelim şehir.
Tıpkı fısıldadığı rüzgar gibi…