Bir bilinç aydınlığı: Cavit Orhan Tütengil

Bir bilge aydınlık...
Ona dair söylenebilecek ilk söz bu olmalı.
“Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları” kitabını 1975’te yazdı Cavit Orhan Tütengil.
Bugün bile halen değerini koruyan bu kitabındaki yaklaşımıyla Tütengil, kırsal/kentsel ayrımı yaparken; kent ve kent dışı yaşamı belirleyerek bunu iş-gücü biçimlerine göre değerlendirmek gerektiğinin de altını çizer. Ama asıl önemlisi de, Tütengil’in Türkiye’nin bu yöndeki yapısal sorunlarını irdelemesidir.
1970’ler Türkiyesi üzerine değerlendirmesinde iki önemli tespiti vardır; bunu da “geçiş halindeki toplum” nitelemesiyle yapar:
* Tarım toplumundan sanayi toplumuna,
* Kırsal yapıdan kentsel yapıya ve işleyişe yönelme.
Sözünü ettiği “geçiş”in bu iki ana eğilimi, 2015 Türkiye’sinin yapısal sorunlarının en temel yanlarını oluşturmaktadır.
Bu sürecin bütün aşamalarını anlayabilmek için, Tütengil’in analizini iyice değerlendirmek gerektiği kanısındayım.
CHP, eğer “merkez Türkiye”/”merkez kent” gibi projeleri gündeme getirip yarının Türkiyesi’ni inşa etmek istiyorsa; az gelişmişlik sürecini bir türlü aşamayan (buradaki en temel olgunun halen toprak sorununda yattığını düşünüyorum) Türkiye’nin 1970’den beri yaşadığı “geçiş” dönemleri/”ara rejim” dönemleri ve 1990’larda da ülkenin küresel dünyaya entegre edilme çabasını iyice analiz etmek zorundadır. İşte burada da Tütengil’in tespitleri önem kazanmaktadır.
Kır sosyolojisine bakmadan, kent sosyolojisinin dinamiklerini göremeyiz. Sözüm ona “uydu”/”mega” adı verilen kentle/kentlilikle ilgisi olmayan o yapay yapıların da kent bilinci/kent kültürüne katılımı/katkısı tartışma götürür.
Çünkü kent dediğimiz olguyu var eden en temel araçları/nesneleri/mekânları/dokuyu kurup buralara süreklilik/içsellik sağlamadan kentlileşmeden söz edemeyiz.
Bugün otopark, inşaat alanı görünümündeki kentler ve (ne) toplumsal sınıfların göstergesi, ne de üretim ilişkilerinin yansımalarını içeren sanayileşme verilerinin arenasıdır.
Bir karmaşadır yaşanan.
Konut/sanayi iç içeliği, aşırı göçle genleşen kent dokusu, boşalan tarımsal alanlardan yaratılan ara kırsal alanla-kente geçiş mecraları kentlerin ana dokusunun eteğinde pıtrak gibi yığışmaktadır. Bunların adı dün “gecekondu” ydu bugün de “kentsel dönüşüm konutu” adını aldı.
Doğrusu CHP’nin, bünyesinde birçok bilim insanı barındırıyorken; böylesi yapay/ütopik bir proje ile toplumun karşısına çıkması aculca bir adımdı...
İyi düşünülüp tasarlanmamış, Türkiye’nin yapısal sorunları yeterince analiz edilmemiş diye düşünüyorum.
“Azgelişmenin Sosyolojisi” adıyla da bir kitap yazan Tütengil’in getirdiği yaklaşımla; özellikle “azgelişmişlik” olgusuna dikkat çekmesi bu kadar önemliyken, ve ülkemiz bunu bir türlü aşamamışken; ne olduğu/nasıl ortaya çıkarıldığı bilinen, kültürel aktörlerin bir misyon(er) partisi olan AKP’nin yaptıklarına bakarak kendince proje üreten CHP’yi anlamak güç doğrusu.
Onların (AKP zihniyetinin) “Yeni Türkiye” dediği şey; küresel pazarın uydusu bir Türkiye’dir. Orada her şey vardır. Aidiyetsiz, kimliksiz, ucube bir kent görünümünde “kitch ülke” yaratmak... CHP’de bunun karşısına “ütopik ülke” (merkez Türkiye) imgesiyle çıkmaktadır.
Oysa yeni dünya düzeninde dünya “küresel köy”e dönüştürülürken; yerel doku bozulmakta, din/inanç sömürü aracına dönüştürülerek küresel terör/şiddet körüklenmektedir.
Böylesi bir dünyada Türkiye, Anadolu kültür coğrafyasının tüm zenginliklerini kucaklayarak var olmaya çalışmalıdır.
Siyasetin gündeminde önü kapatılan, “kargo ulus”a dönüştürülen bir ülke bir zaman sonra tüm aidiyetlerini yitirir. Küresel pazarın uydusu bir Türkiye’ye hayır demenin zamanı geldi de geçiyor, biline.
Sözümü Tütengil’in şu değerlendirmesiyle bağlamak isterim:
“Türkiye’deki kırsal/kentsel ayırımı iktisadi faaliyetin niteliği, iş bölümü ve dayanışma biçimleri, sosyal örgütler, toplumun bir minyatürü olan ailenin yapısı ve işleyişi, dünya görüşü açılarından değişik iki toplum yapısını ortaya koymaktadır.”
Bugünün Türkiye’si bu iki yapının prototipiyle var olmaktadır. “Yeni Türkiye” aldatmacası da, bunun varlık sebebidir aslında.
CHP’nin asıl bu iki yapıyı iyi irdelemesi gerekir... Üstelik şu gerçekleri de görerek:
* kırsal yaşantının bütün özelikleri neredeyse kente taşınmakta,
* mesleksizlik yaygınlaşmakta,
* üretim çeşidi ve kalitesi düşmekte,
* “çakma” denilen ürünler çoğaldığı gibi, Çin ve Uzak Asya pazarının her türlü vasat ürünü tüketim çöplüğü yaratmakta. Toplumun üretici kesimi atıl kalmakta;
* tarım/hayvancılık gerilemede,
* sanayi ve hizmet sektörü kriz yaşamaktadır,
* inşaat ve turizmle nefes almaya çalışmak,
artan nüfus yoğunluğunun gereksinimlerini
karşılayamamaktadır;
* köylülükle birlikte akrabalık ilişkileri de çözülmektedir.
Azgelişmişliğimizin nerede olduğunu, bizlere her daim bilinç aydınlığı yaşatan Cavit Orhan Tütengil’in yazdıklarına bakarak daha iyi anlayabiliriz, bence!