Bir çıkmazdan çok daha derinine...

Türkiye, sözüm ona içine düşürüldüğü derin çıkmazdan çıkarılmak (!) amacıyla erkene alınan seçim sarmalı ile çok daha derin bir çıkmaza doğru sürükleniyor.

İlkinin müsebbibi AKP iktidarı biliyorsunuz. MHP ile “Cumhur İttifakı” kurdu ve sık sık “Cumhur”dan söz ediyor ama bütün varlığı ve tarihi “Cumhuriyet” ile hesaplaşma üzerine kurulu.

24 Haziran seçimiyle girilecek ikinci muhtemel ve çok daha derin çıkmazın merkezinde ise emperyalist işgale karşı savaşarak bağımsızlığını kazanmış bir “ulus devlet” olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu partisi CHP’nin başındaki Kılıçdaroğlu yönetimi yer alıyor.

Sözüm ona onlar da “Cumhur İttifakı”na karşı “Millet İttifakı” oluşturdular ama kapalı kapılar ardında kurucusu oldukları “ulus devlet”in parçalanmasına yol açacak çok daha tehlikeli yanlış hesaplar ve matruşka ittifaklar peşindeler ne yazık ki.

Üçüncü bir ittifak daha var: “Kürdistani İttifak”. O da ABD’nin kara gücü olmayı seçerek başta Türkiye olmak üzere (BOP kapsamında) bölge “ulus devlet”lerini parçalama planının enstrümanlığına soyunduğunu açık açık ilan ediyor.

Her yer doz duman, her şey ayan beyan. Fakat göz gözü görmüyor. Çünkü entelektüel ideolojik bilincin suyu aşırı kirlenmiş, zehirlenmiş durumda.

Öyle ya da böyle Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik ölüm kalım mücadelesinin kapıya dayandığı kaçınılmaz, tarihsel bir dönemece gelip dayanmış görünüyor.

Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde kendi tarihsel devlet bilincini ve ideolojisini hiç bu kadar yitirmemişti. Kurucu partisi CHP de yitirmemişti. Hem solcu, hem Atatürkçü, hem Cumhuriyetçi, hem Kuvayı Milliye’ci, hem CHP’li ama aynı zamanda hem ABD’ci, NATO’cu, AB’ci, Saidi Nursi’ci, Fetöcü, cemaatçi, hem modern hem de aynı anda aynı yerde postmodernci olmamıştı.

Her üç ittifakın da “çağdaş” dedikleri çağdaş, “demokrasi” dedikleri demokrasi, “barış” dedikleri de barış değil, “çakma” imitasyon...

NASRETTİN HOCA’NIN EŞEĞİ

Nasrettin Hoca’nın eşeği meselini biliyor olmalısınız? Hani hoca bir gün eşeğini kaybetmiş de günlerce aramadık yer, sormadık kimse bırakmamış ama nafile bir türlü bulamamış. Hocanın durumuna bakıp üzülen köylüleri de hocayla birlikte aramaya çıkmışlar ama onlar da bulamamışlar.

Bir süre sonra köylüleri hocanın aranırken bir yandan da “Allah’a şükürler olsun! Allah’a şükürler olsun” diyerek kendi kendine söylendiğini fark etmişler. Dayanamayıp “Bre hoca” demişler “Canın sağ olsun olmasına ama eşeğini kaybettin ve bulamadın daha, bunda şükredecek ne var ki” diye sormuşlar. Hoca da: “A komşular, ben şükretmeyim de, kim şükretsin, ya ben de eşeğin üstünde olsaydım” demiş ve eklemiş: “Ben, eşeğin kaybolmasına şükretmiyorum ki, eşeğin üzerinde ben olmadığıma şükrediyorum. Yoksa şimdi ben de kayıp olacaktım...”

Türkiye, şu an tam da Nasrettin Hoca’lık bu ibret verici meselin çağdaş versiyonunun tam göbeğinde. Fakat şükredecek bir durum yok doğal olarak. Çünkü hocanın ki bir mesel sonuçta. Türkiye’nin sürüklendiği durum ise tarihsel bir ölüm kalım meselesi artık ve alabildiğine gerçek.

Bu köşede uzunca bir süredir ideolojik siyasi kültürel tıkanıklık, çaresizlik, çöküş, körleşme, zihinsel obezite, yersizyurtsuzlaşma, gaflet delalet vb üzerine yazıp duruyorum.

Bazen bir ulus ya da toplum öyle bir kritik sürece evriliyorr ki hem ne diyeceğiniz, ne yapmanız gerektiği çok netleşiyor ve acil hale geliyor hem de diyeceğinizi deyip dememeye değip değmeyeceğini düşünmeye başlıyorsunuz ama demek zorundasınız? Sinir bozucu bir durum bu.

Hani işleri ya da hayatı vermiş olduğu yanlış kararlar ve yaptıkları sonucunda çıkmaza girmiş bir yakınınız vardır. Öyle bir noktaya sürüklenmiştir ki artık amansızdır. Çünkü, siyasi ekonomik toplumsal öngörüsü olmadığı için büyük hatalar yapmıştır ve çöküştedir. Siz de aklınızın, öngörünüzün sınırları içerisinde bir şeyler söylersiniz fakat o dinler dinler yine de kendi bildiğine devam eder. Ta ki “yıkılana kadar”... Türkiye şimdi tam da böyle bir noktada işte.

“Cumhur ittifakı” Cumhuriyet’e, “Millet İttifakı” millete, “Kürdistani İttifakı” da ABD’ci bir Kürdistan’a değil de Türkiye’ye sarılsa ve hep birlikte bir ulus devlet olma iradesi gösterebilseler bir gelecek umulabilir. Ne var ki durum tam tersi ne yazık ki? O yüzden bu ittifaklardan hangisi kazanırsa kazansın kazanılan sadece çıkmazın çok daha derini olur ki ben onu bilir onu söylerim.

Yazın bir yere: bir ay sonra şu içine yuvarlanmış olduğumuz çıkmazdan çok daha beterindeyiz bilesiniz.

Kral çırılçıplaktır!