Bir dili inşa etmek...

Kürtlerin yolu uzun, işi zor!

Hele hele silahla, şiddetle her şeyi çözümlemek gibi bir çaba içindelerken; işleri çok daha zor.
Eminim ki medyaya çok az bir bölümü yansıdı okul yakmaların...
Kuşkusuz bu bir sonuç.
Öfke hiçbir şey dinlemiyor, gözü kara ...
Biriken acıyı dile getirmenin yolu şiddet mi olmalıdır?
Elbette ki hayır!
Dedim ya, Kürtlerin işi zor!
Ne denli örtüp etseler de toprak için savaştıkları, kendi ulus-devletlerini kurmanın uyanışına erdiklerini söylemeliyiz.
Doğu Ergil’in bir belirlemesi vardı, Kürtlerin kalkışması için: Osmanlı’nın son milliyetçilik hareketi... O dönem bunu yapamayan Kürtler, Cumhuriyet’e miras olarak kaldı da diyebiliriz.
Kuşkusuz sorunun sosyolojik boyutu kadar uluslararası yanları da var. Göz ardı edilmemesi gereken daha birçok detay ...
Çok tartışıldı, halen tartışılıp ediliyor da. Sıklıkla yinelediğim şudur: Siyasi iktidarlarla/iradeyle çözümlenecek bir “sorun” değildir, ama silahla da çözümlenemeyeceği ortada. Akılcı yol, Türkiyeli bir çözüm arayışı; hem ekonomik, hem siyasi, hem toplumsal, hem kültürel. O yörede henüz toprak sorunu çözümlenememişken, feodal yapı varlığını sürdürüyorken çözüm arayışını namlunun ucunda görmek...
Gene de, biz, bizim Kürtlerimiz açısından “sorun”a baktığımızda; konu daha da çatallaşıyor.
Düne kadar “iyi”/ “eşit” vatandaş olan Kürtler ne zaman ki uyanış sürecine girdiler ve bunun için de “öncü” siyasi gruplar silahlı mücadeleyi seçtiler, asıl sorunun boyutları ortaya çıktı. İhmal edilenlerin neler olduğu görülmeye başlandı. Sanırım, bu da, en az otuz yılını aldı ülkenin.
Bu konuda sıklıkla yazdım.
“Kürt sorunu” dediğimiz, Osmanlı’dan beri süregelen “Doğu sorunu”muzun bir parçasıdır. Orada hem ekonomik, sosyal, kültürel açıdan yaşanan/kangrenleşen sorunlar vardır hem de yerleşik nüfusların demografik yapıdaki çeşitliliği nedeniyle göz ardı edilen sorunlar...
İsmail Beşikçi’nin Doğu Anadolu’nun Düzeni kitabını (*) lise yıllarımda bize okumamızı öneren edebiyat öğretmenim Muhammed Alkaşı ile Beşikçi’nin getirip bize sunduğu gerçekliği enine boyuna konuşup, kitabın 151-161. sayfalarını satır satır tartıştığımızı unutamam. Beşikçi’nin o çalışması bugün aşılamadığı gibi, o gün yasaklanmak yerine iyi okunabilseydi, “Doğu sorunu”nun çözümüne sanırım bugün daha farklı yaklaşılabilirdi.
Doğu ve Güneydoğu’da nüfus çoğunluğunu oluşturan Kürtler; 1915 öncesi Osmanlı’ya karşı bağımsızlık mücadelelerini verselerdi ne olurdu?
Feodal yapı, aşiret ve toprak sistemi nedeniyle yörede hiçbir zaman “özerk” oldurulamadığı için; Osmanlı İmparatorluğu Kürtleri hep “sadık tebaa” görmüş. Sanırım bunda nüfus çoğunluğunun Müslüman olmasının da etkisi var. Eğer Arnavutlar gibi iki dinli bir toplum olsalardı durum farklılaşabilirdi!
Özcesi, Kürtler o süreçte Ermenilerin varlığına/etkisi ve gücüne (her yönüyle ama) sahip değildi. Eğer olsalardı, belki de ulus-devlet kurulma sürecinde ilk “tehcir” onlara yapılacaktı. Oysa onlar Osmanlı’nın fedaisi kesildiler!
Kürtlerin, Osmanlı tarafından “ıslah” edilme fikri; feodal beylere/ağalara yaramıştır. Halkın yoksunluğu/yoksulluğu katlanarak artmıştır, yöre her yönüyle geri bıraktırılmıştır.
Bütün bu seyre baktığımızda; bugün gelinen noktada Kürtlerin silahla/şiddetle çözüm arayışının dipsiz bir kuyu olduğu aşikâr.
Okul yakarak kendi okulunu kurma fikri çok vandalca.
Oysa Kürtler, önce, dillerini/kültürlerini/geleneklerini kurma/koruma/geliştirme yollarını aramalıdırlar.
Okul bir araç. Üstelik şiddetle kurulamaz.
Ne yazık ki bu işin/konumun misyonunu üstlenecek insanları yetiştirmek; Türkiyeli aydınlar/düşünürler/eğitimciler/bilim insanları, sanatçılar ve yazarlarla hareket etmek yerine; namlunun ucuyla dillerini, kültürlerini inşa etmek gibi bir yolu seçiyorlar.
İkisi de şimdi aramızda olmayan dostlarım Nedim Dağdeviren ve Mehmed Uzun’la bunu enine boyuna konuşup tartıştığımızı söylemek isterim burada. Dilin inşası olmadan hiçbir şeyi kuramazsınız... Eğitim elbette ki önemli, kendi dilinde eğitim kaçınılmaz bir olgu. Ama yolu yordamı asla bu değil.
Evet, asıl vahim olan da bunun için silaha/şiddete baş vurmak. Dille beslenen kültürün hangi ırmaklardan akıp gelişebileceğini daha çok anlatmak gerek birbirimize. Ama okul yakarak ne bir dili, ne kültürü ne de ulusu inşa edemeyeceğimizi artık 21. yüzyılda görmemiz gerekir diye düşünüyorum.
(*) Doğu Anadolu’nun Düzeni/Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller, İsmail Beşikçi; 1970, E Yayınları, 520 s.