Bir Gladyo operasyonu-1: Kızıldere 1972
Kızıldere’de yaşamını yitiren Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Hüdai Arıkan, Ömer Ayna, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt ve Saffet Alp’in anılarına saygıyla, sevgiyle, özlemle…
Oy dere Kızıldere
böyle akışın nere
onlar biter mi sandın
sana can vere vere... (Kızıldere Ağıdı)
Kimilerine göre, 68 kuşağı öğrenci liderlerinden. Kimilerine göre, Mahir Çayan’ın “yoldaşı”. THKP-C’nin kurucu yöneticilerinden. 30 Mart 1972’de Kızıldere’den sağ kurtulan tek isim. HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’den söz ediyoruz.
Meclis’te milletvekili yeminini ederken yakasındaki "10 karanfil" rozetinin anlamını soran bir gazeteciye, "Bilmiyor musunuz" diye kızdı. Kızıldere’de yoldaşları bir Gladyo operasyonunda katledilirken, samanlıkta saklanan Kürkçü, 10 karanfili orada can verenler anısına taktığını söylüyordu!
Şimdi gelin, Kızıldere’ye giden süreci ve orada yaşamını yitiren devrimci gençleri 46 yıl sonra bir kez daha hatırlayalım, saygıyla analım.
THKP-C KURULUYOR
THKP-C, 1970’in Aralık ayında Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga, Ertuğrul Kürkçü, Orhan Savaşçı, Ulaş Bardakçı, Sina Çıladır, Bingöl Erdumlu ve Ziya Yılmaz tarafından kuruldu. Mahir Çayan tarafından son şekli verilen THKP-C tüzüğüne göre Merkez Komite üç kişiden, Genel Komite ise 10 kişiden oluşacaktı.
THKP-C iddianamesinde, Merkez Komite’nin Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga’dan oluştuğu; Genel Komite ise üç MK üyesi ile birlikte Ertuğrul Kürkçü, Orhan Savaşçı, Bingöl Erdumlu, Ziya Yılmaz, Ulaş Bardakçı, Sina Çıladır ve Hüseyin Cevahir’den oluştuğu belirtiliyor.
EYLEM TİMİ
Bir numaralı sanığın Mahir Çayan olduğu 23 sanıktan oluşan ilk THKP-C davasında yargılanan ve müebbet hapse mahkum edilen, Vatan Partisi Ankara İl Başkanı Kamil Dede şunları söylüyor:
“Evet, bir Merkez Komite ve bir Genel Komite vardı, ama beş kişiden oluşan bir eylem timi de vardı. Her şeye bu tim karar veriyor ve eylemleri bu tim yapıyordu.
“Bu beş kişi Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Oktay Etiman ve bendim. O beş kişi arasında şimdi hayatta kalan ne yazık ki sadece benim.”
EFRAİM ELROM KAÇIRILIYOR (1971)
THKP-C’nin ses çıkaran eylemlerinden biri İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılması oldu. 17 Mayıs 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Hüseyin Cevahir, Necmi Demir ve Oktay Etiman’dan oluşan bir grup Elrom’u yaşadığı apartmandan kaçırdılar. Çayan ve arkadaşları, İstanbul’un öte yakasında olan Kamil Dede’ye ulaşamamışlardı. Bu eylemde onun yerini Necmi Demir alacaktı.
22 Mayıs 1971’de Elrom öldürüldü. Kısa süre sonra eylemi gerçekleştirenlerden Oktay Etiman dışındaki tümü yakalandı.
İŞKENCEYİ SAVUNAN BİR MAHKEME
16 Ağustos 1971 günü, Mahir Çayan ve 23 arkadaşının, Selimiye Kışlası’nda bulunan İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 No’lu Askeri Mahkemesi’ndeki duruşması başlar. THKP-C'lilerin hemen hepsi 1. Şube işkencelerinden geçtiler. 2-3 hafta Sansaryan Han'ın en üst katındaki hücrelerde kaldıktan sonra Harbiye hücrelerine götürüldüler.
MAHİR, DOĞU PERİNÇEK’LE GÖRÜŞMEK İSTİYOR
Turhan Feyizoğlu, “Mahir”de şöyle yazmaktadır:
“Bu dönemde (Mahir ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi’nden firarlarından sonra) Mahir’le görüşmek isteyen veya Mahir’in görüşmek istediği kişiler konusunda bazı bilgiler vardır. Bunlardan birisi Mihri Belli, diğeri Doğu Perinçek’tir.
Mihri Belli bu konuda şunları anlatmıştır: ‘Ankara’da birkaç gün kalmam gerekti. Mahir, Cihan ve arkadaşları da oradaydı. Henüz Karadeniz Bölgesi’ne geçmemişlerdi. Onlarla bağlantı kurmaya çalıştım. Olmadı. Ben o sıra onlar için en anlamlı, en önemli eylemin ele geçmemek olduğu görüşündeydim. Buluşsaydık bunu konuşacaktık.
Ayrıca Mahir’in o dönem Söke dağlarında gerillacılık yapmakta olan Doğu Perinçek ile görüşmek istediği fakat görüşemediği konusunda bilgiler vardır.” (Mahir, s. 500)
Hülagü Bulguç bu konuda şunları anlatıyor:
“Mahir, Maltepe’den kaçtıktan sonra Ankara’ya geldiğinde örgüt çok dağınıktı. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Mahir de ne yapacağı, nereye gideceği konusunda bir şey söylemiyordu… Bir çıkış yolu aranıyordu ve çeşitli görüşler ortaya atılıyordu. Etrafımızdaki çemberin daraldığını görüyorduk. Mahir, yurtdışına çıkmayı hiç düşünmediğini söylüyordu. Doğu Perinçek’in yurtdışına çıktığı şeklindeki söylentilere inanmadığını söyledi. Doğu’ların Söke dağlarında olduğuna dair bilgiler de vardı.
“Böyle bir tartışma ortamında Mahir, ‘Doğu ile bir görüşsek iyi olur, bulabilir miyiz, konuşabilir miyiz?’ dedi. Fakat bu konuyu araştırmaya bile vakit bulamadık. 9 Mart’ta Koray Doğan’ın öldürülmesi üzerine aceleyle hareket etmeye karar verdiler. 10 Mart 1972’de benim evimden ayrıldılar.” (THKP-C Davası/İddianame, V Yayınları, Ankara, Mart 1988, s. 531)
'FEYİZOĞLU’NA SÖYLEYEN BENİM'
Kamil Dede anlatıyor:
“Mahir’in Doğu Perinçek’i aradığını Turhan Feyizoğlu’na söyleyen benim. Çember daralmıştı. Mahirler’in Ankara’da kalma şartları sıfıra inmişti. Selahattin Güleç’ten dinlemiştim. Mahir, Güleç’e sormuş, ‘Doğu’yu bulabilir miyiz’ diye.
“Bunu Perinçek’e anlattığımda, ‘Çok sonra öğrendim’ dedi ve şöyle devam etti: ‘O zaman duysaydım, Mahir’le kesinlikle irtibat kurardım.”