Bir İletişimsizlik Sorunsalı: Aden

“Uzay yolculuğu, insanoğlunun merakının en özlü ifadesidir.” – Stanislaw Lem.

Stanislaw Lem’in, Solaris’le birlikte en bilinen romanlarından biridir Aden. En azından ülkemiz için bu durum geçerli zira İletişim Yayınları’nın yıllar önce yayımladığı Lem külliyatından, Solaris haricinde uzun yıllar baskısı bulunan tek kitap olma özelliğini taşımaktaydı. Birkaç sene önce yazarın telifinin Alfa'ya geçmesiyle birlikte Lem'in eserleri de sırayla yeniden yayımlanıyor.

Her ne kadar Solaris, Lem’in başyapıtı olarak görünse de, kendisi ikinci kez bile okunmayı hak etmeyen, sıradan bir kitap olduğunu söylemiştir. Lem’in zihninden geçenleri tam olarak bilmiyoruz lakin ben, Solaris’in bir başyapıt olduğuna inananlardanım. Aden’i de okumamla birlikte, en az Solaris kadar sevdiğimi fark ettim.

“Pekala. Farzet ki yüksek uygarlık düzeyindeki bir nesil, yüzlerce yıl önceki dinsel savaşlar sırasında Dünya’ya iniyor ve kavgaya karışıp güçsüzün yanında yer almaya karar veriyor. Gücünü kullanarak, doktrinlere karşı gelenlerin yakılmasını, farklı görüşte olanlara eziyet edilmesini yasaklıyor, vesaire. Bana dürüstçe, insancı rasyonalizmi bütün gezegende kabul ettirmenin mümkün olabileceğini söyleyebilir misin? Hatırla: İnsanlığın hemen hemen hepsi inananlardan oluşuyordu. Yabancılar, en son insana kadar hepimizi ezmek zorunda kalacaklardı; böylece geriye onların idealizminden faydalanacak kimse kalmayacaktı!” -Kaptan.

Aden, tıpkı Solaris gibi, farklı bir güneş sisteminde yer alan bir gezegenin adıdır. Bir okur olarak Aden’e misafir oluyor ve anlatı bitene dek orada kalıyoruz. Sürüklenmenin hat safhada olduğu, bilinmezlik dozu yüksek, okuması heyecan verici bir romandan bahsediyoruz. En azından Stanislaw Lem bunu çok iyi başarıyor ve zihninde kurguladığı dünyaya bizi öylesine ustaca bir şekilde sokuyor ki, kitap daha bitmeden şapkamızı çıkarıyoruz kendisine.

Kitapta hepi topu 6 karakter var: Fizikçi, Kimyager, Sibernetikçi, Mühendis, Doktor ve Kaptan. İçlerinden sadece birinin adını öğrenebiliyoruz ve o da sadece birkaç yerde. Bunun haricinde karakterlere sürekli olarak meslekleri ile hitap ediliyor. Bu durumun, kitaba bambaşka bir hava kattığını ve ilk defa böyle bir şeyle karşılaştığımı belirtmem gerekiyor. Kesinlikle kötü değil, ustaca. Çünkü hiçbir karakter aklımızı bulandırmıyor, direkt mesleklerini icra ediyorlar ve o anda yapmaları gerekene ne ise, onu yapıyorlar.

Farklı meslek gruplarında yer alan bu altı astronot, uzay gemileriyle seyahat ederlerken, Aden gezegeni bir hayli dikkatlerini çeker. Bunun sonucunda sadece bir göz atmak amacıyla gittikleri gezegene, vahim bir kazanın sebep olmasıyla birlikte çakılıverirler. Her şeyin daha yeni başladığı bu noktada, karakterleri çok zorlu görevler beklemektedir.

Bir yandan uzay gemilerini tamir etmeye çalışan grup üyeleri diğer yandan gezegene ilgi duymaya devam etmektedir. Bu durum onları gezegeni araştırmaya iter. İndikleri bölgeden önce kuzeye, sonra doğuya, daha sonra güneye birer yolculuk gerçekleştiririler. Sahipsiz ve çalışanı olmayan bir fabrika, ilginç bitki türleri, birilerinin yaşayıp yaşamadığı dahi belli olmayan şehirler gibi sıra dışı şeylere tanık olacaklar ve gördükleri her şeye bir açıklama bulmaya çalışacaklardır. Bir an önce gemi onarılmalı ve “ev”e dönülmelidir zira Aden’de işler rayından çıkmakta ve Aden sakinleri ile karşı karşıya gelinmektedir.

“Çok ilginç, ama Aden’de şu ahtapot kollarından hiç yok,” dedi Doktor. “Okuduğum bütün bilimkurgularda gezegenler, adamı yakalayıp boğazlayan böyle şeylerle dolu.”
“Ve oralarda yaşayanların altı parmakları vardır,” diye ekledi Kimyager. “Nedense hepsinde altı olur.”

Üstteki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Stanislaw Lem, Aden’deki canlılara canavar damgası yapıştırmamakta ve karakterleri ile savaştırmamaktadır. Zaten kurgu bunun üzerine olsaydı, ne Solaris ve Aden başyapıt olabilirdi ne de Stanislaw Lem usta. Onu usta yapan etmenlerin başında hiç şüphesiz eserlerinde seyahat ettiğimiz gezegenin canlıları ile iletişim kurma çabaları geliyor. Ve bunun sonucunda da insanoğlunun Dünya dışında ne kadar savunmasız olduğunu anlıyoruz. Kendi dünyamızda geçerli olan “doğru”larımızla, Aden’in “İkicanlı”larını sorguluyor, bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyoruz.

Haklarında hiçbir şey bilmediğimiz canlıların hayatlarına iyi niyetli de olsa müdahale etmenin getireceği sonuçlar nelerdir? Gezegen ve gezegen üzerinde yaşayan canlı varlıklar hakkındaki kısıtlı bilgilerimizle böyle bir şeye kalkışmalı mıyız gerçekten? Kalkıştığımız takdirde sonuçlar ne olur? Bizim doğrularımız, onlar için de geçerli midir? Doğrularımız hangi zaman ve mekanlarda geçerliliğini yitirmemektedir? Peki ya Aden’de olan biten her şeyi Dünya’dan örneklerle tartışmaya sunmamız? Tüm bunlar etik midir?

Yazar, tüm bu soruları ve daha fazlasını hiç çekinmeden yöneltiyor bize. Kendi hayal gücü çerçevesinde, gereken cevapları vermeyi de ihmal etmiyor. Hikayenin standart akışı içerisinde karakterleri aracılığıyla felsefi çözümlemeler yapmayı çok iyi başarıyor. Ufacık bir konuyu dahi her yönüyle ele alması, altyapısı güçlü bir eser çıkarıyor ortaya.

Kitapla ilgili tek eleştirim, tıpkı Solaris’te de olduğu gibi, çeviri sorunu. Eserlerini Lehçe yazan Stanislaw Lem’i, bizler ancak ve ancak İngilizce çevirilerinin tercümesiyle okuyabiliyoruz. İngilizceye çevrilirken anlam kaybına uğrayan birçok şey, bir kez de dilimize aktarılırken bozuluyor. Lem, kelimelerle ustaca oynayan bir yazar ve gönül ister ki orijinal dilinde okuyalım. Eh, bu seçenek zor olduğuna göre geriye en iyi seçenek Lehçeden direkt çeviri kalıyor. Çevirinin çevirisini okumak hoş değil.

Yine de İletişim Yayınları'nın çevirmeni Olgun Baydemir ve editör Türker Armaner’in emeklerini yabana atmamak gerek. Kitabın akıp gitmesinde hiç şüphesiz önemli katkıları var. Alfa Yayınları'ndaki çeviride ise Olgun Töman ismi çıkıyor karşımıaza.

Sona yaklaşırken, Aden’in en az Solaris kadar başarılı bir kitap olduğunu tekrar etmekte yarar var. Uzun gezegen betimlemeleri, karakterler arasındaki çözümlemeler ve sayfalarca süren gizem, kitabın başarısında büyük rol oynayan etmenlerin başında geliyor.

Okurken kendinizi gerçekten de başka bir güneş sisteminin dördüncü gezegeninde, Aden’de bulmanız işten bile değil. Bir süre Dünya’yı özleyeceksiniz evet, ama bu Aden’de geçireceğiniz sürenin boş olacağı anlamına gelmiyor.

Stanislaw Lem’in zihninin dehlizlerinde gezinecek ve Dünya’ya geri döndüğünüzde artık eski siz olmayacaksınız.

Keyifli okumalar dilerim.