Bir kez daha içi boş kavramlar

10 Mart günü yayımlanan yazımda, 2000’lerin başında yayınlanan yazılarımı neden “Bir Kez Daha” öntakılarıyla okurların dikkatine sunduğumu açıklamıştım.

Düşünceler doğru sözcüklerle, doğru kavramlarla aktarılmaz ise, ne türlü olursa olsun, iletişim ol(a)maz. Bu nedenle, benim türümden yazarların, arada bir, askeriyenin dediği gibi “mıntıka temizliği” yapması gerekiyor. “İçi Boş Kavramlar”ı Hürriyet gazetesinin 2.2.2003 tarihli sayısında yayınlamışım. 80’li, 90’lı yıllarda yazıp yayınladığım bu türden başka yazılarım da mutlaka vardır. Yazmayı bilmeyen başka yazıcıların, siyasetçilerin, televizyaların her gün kirlettiği dil, yazı ve düşüncelerimin geniş kitlelere ulaşmasına engel oluyor. Türkçeyi, dolayısıyla düşünceyi kirletenler, sözcük ve kavramları yanlış belagat (retorik) içinde kullananlar benim en büyük düşmanlarım.

2003 yılında yayınlanan yazımı, seçim sath-ı mailine (!) girdiğimiz şu günlerde bir kez daha bilgi ve ilginize sunuyorum efendim!

***

[İçi boş kavramlara, içi boş lâkırdılara, eskiler “lâf ü güzâf” derlerdi. Ama el-hakk, Kamu Vicdanı, Milli İrade, Halk İradesi, Ortak Bilinç, Ortak Akıl, Ortak Vicdan gibi faşizm kokan “lâf ü güzâflar”ın okkalı bir sanal ağırlıkları var. Eskiden, ağırbaşlı insanlar, karar verilmesi gereken durumlarda, ne denli düşünceli ve tedbirli olduklarını sezdirmek için, “mülâhazat hanesini boş bırakmak” deyimini kullanırlardı. Yani, bir konu hakkındaki düşüncelerin yazılacağı yeri, sütunu boş bırakmak. Eskinin ağır top politikacıları, fıkra ve makale yazarları ne kadar “dûrendiş” (ilerisini düşünen, tedbirli, akıllı) olduklarını göstermek için bu haneyi daha sonra dolduracaklarını imâ ederlerdi. Ama daha sonra da o haneyi boş bırakırlardı.

***

Ben en çok bu “lâf ü güzâflar”ın “ortak” sözcüğüyle türetilenlerine kızarım. Sanki bir şey “ortak” olursa güvenilirlik, geçerlilik kazanacak. Oysa, ortak mülkiyete (komünizm) iltifat etmeyen âdemoğlu, iradesini, aklını ve vicdanını neden başkalarıyla paylaşsın?

Daha önceki yazılarımda da “ortak dikkat”e arz etmiştim (edilebilir): Böyle içi boş olduğunu sandığınız lâkırdılarla karşılaştığınız zaman, bunu (bunları) Fransızca, İngilizce, Almanca (üçü yeter) dillerinden birine çevirin, çevirtin; bakalım o dillerde karşılıkları var mı?

Örneğin, “Ortak Akıl”... “Ortak Akıl”ın Fransızcada geçerliliği varsa, en sıradan bir sözlükte bile olması gerek. Ya “la raison collective” ya da “la raison anonyme” olarak. Ama böyle bir düzen yok. Ama buna karşılık, “usçul, ussal, usa dayanan, aklî, usa uygun, usa yatkın, makul, sağduyuya aykırı düşmeyen” anlamında “rasyonel” (rationnel) sözcüğü var. Gelin, biz şu gösterişsiz “rasyonel”le idare edelim.

***

Kötü politikacılar ve yazarlar içi boş düşüncelerine ağırlık kazandırmak için toptancı uyduruk kavramlar kullanırlar. Böylece, bir şeyin, bir kimsenin, bir partinin toplumun “Tümü” tarafından seçildiğini, beğenildiğini, onaylandığını imâ etmek isterler. Doğrusunu isterseniz, “Ortak Mülkiyet”ten hoşlanmayan halkımız, aklın, vicdanın, iradenin, bilincin ortaklığına düşkün görünmektedir. Oysa, olmayan ortak akla sadece akılsızlar güvenir, olmayan ortak vicdana ise sadece vicdansızlar sığınır.

***

Örneğin, Başbakan Gül, kendisine yöneltilen haklı eleştirileri savuşturmak için milli iradeyi temsil ettiğini söylüyor. Hangi Milli İrade? Milli İrade varsa bunun karşılığı yüzde 100 oy olmalı. Ama biri çıkıp da “Hayır, sayın başbakan, siz milli iradenin ancak yüzde 35’ini temsil etmektesiniz!” diyemiyor. Diyemiyor, çünkü Başbakan’ın sahip olduğu yüzde 35’in yüzde 65’ten daha büyük olduğunu ileri süren goygoycu dayıları var!

Bir kez daha yazıyorum: Milli İrade bir kuruntudan başka bir şey değildir!] (Hürriyet, 2.2.2003)

***

Efendim, çok değerli, birbirinden değerli okurlar! “Can kurtaran yok mu?” konumunda olduğumun, olduğumuzun mutlaka farkındasınızdır. Böyle durumlarda atasözleri ve deyimler, kimi zaman epeyce işe yararlar: “Ben diyorum cerre (testi) boğazı, o diyor yandı g....tümün ağzı!”

İş bu noktada artık. Üstelik Başyüce’nin dediği gibi “Noktasının noktasının noktasında!”

***

Necip Fazıl’ın bir başka müridi (Abdullah Gül), 2003 yılında, başı sıkışınca “milli irade”ye iltica ediyormuş. Günümüzde, onun tek yumurta ikizi olan Başyüce’nin de bir elinde “milli irade” kalkanı, öteki elinde “milli irade” mızrağı var.

Bre bay ikiz kardeşler, milli irade “hukuk”un, “yargı”nın üzerinde olamaz. Laik bir devlette Tanrı da, peygamberler de, onların kitapları da, evrensel hukuk alanının dışında kaldıkları için, hukuktan üstün değildirler. Neden Tanrı’dan, dinden, kitaptan söz edersiniz? Evrensel hukukta her eylemin sıfatı ve tarifesi bellidir.

***

Yukarıda siyah renkle yazdığım cümleler, ortak iradenin, milli iradenin sultasından kurtulmuş özgür bireylerin kafalarına kazınmadıkça, çakılmadıkça bu ülkeye demokrasinin d’si gelmez. “Ortak Mülkiyet”ten hoşlanmayan şu insan denen mahluk, Kamu Vicdanı, Milli İrade, Halk İradesi, Ortak Bilinç, Ortak Akıl, Ortak Vicdan gibi faşizm kokan “lâf ü güzâflar”ın zulüm ve istibdadından kurtulmadıkça birey olamaz, birey olamadığı için bağımsız ve özgür düşünemez.

***

“Sol iktidara az geldiği için az hırsızlık yapıyor, iktidar olduklarında onları da görürsünüz; hükümet olunca bunlar ortaya çıkıyor. Çünkü bir adamın elinde para yoksa, makam yoksa neyi çalacak” diyen TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili Prof. Dr. Burhanettin Kuzu, yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet iddialarıyla ilgili olarak da internette yayınlanan kayıtlar doğru olsa bile kimsenin bunlara inanmayacağını söylüyor.

Bir hukuk adamı böyle söyleyebilir mi, böyle konuşabilir mi? Kendisi de bağımsız düşünemiyor. Pek zayıf olasılık ama, “bağımsız ve özgür birey bilinci”ne sahip olsa bile mensup olduğu siyasal okulun biat ve itaat kültüründen kurtulamıyor.

Biat ve itaatın egemen olduğu muhitlerde bütün insan erdemlerinin önüne “ortak” sıfatını ekleyerek onu beş paralık edebilirsiniz.

Bunların insan dediği “şey”, mülkiyet gibi somut bir konuda tam anlamıyla bireyci, ama bütün soyut safsatalarda ortak!