Bir mit yaratmak

Küresel ağ dünyayı kolaçan ediyor. Bir yanıyla mutlu insanlık, hayatını kolaylaştıran her şey gözünün önünde.

Gene de şu tür soruları sormaktan alamıyoruz kendimizi: Peki sonu nereye varacak bu salgının, çılgın tüketimin? Bu tür sorulara kulak tıkamak ne mümkün!

Evet, bilişim teknolojisi bir tür alan ve zaman daralması yaşatıyor bize . Yığınlar akın akın bunlara yönelip hayatını kolaylaştırıcı her şeye sahip olmaya, kullanmaya çalışırken; farkında olarak ya da olmayarak köleleşiyor, sıradanlaşıp tutsağı oluyor teknolojinin...

Çok küçük bir azınlığın düşünüp, yaratıp ürettiğine tutsaklık... Yani; bırak, senin yerine ben düşünüyorum zaten. Sana düşen yalnızca takip edip alman, tüketmen, yenilemen...Yeryüzünde “kargo ulus”lar yaratmak küresel kapitalizmin işi. Siz tüketin, biz gönderelim.

Yaptığı, edindiği işi sev(e)meyen geniş bir kesim var toplumumuzda. Sessiz yığınların suskunluğu renk vermediğinden, yeterince de istatistik veriler bilinemediğinden görülemiyor bu. Ama bazen medyaya yansıyor bir biçimde. Gerçi buna da gerek yok, hayatın akışında gözlediğimiz bir olgudur bu.

Yaptığı işi sevmemek mutsuzluğumuzun en temel kaynağı. Çünkü böylesi bir durumda o alanda verimli olmanız, ilerlemeniz pek mümkün değil. Üstelik ülkemizdeki gibi her şey insan ilişkilerine bağlı/bağımlı kalmışken... Yetenek, bilgi, birikim, deneyim çoğu kez işe de yaramıyor!

Birçok alanda mesleki formasyonumuz yetersiz. Düşünsenize doktor, mühendis fakülteden çıktığıyla kalıyor.

Bugün halen öğretmen yetiştiren “akademi” kimliğinde bir kurumumuz yok. Oysa şimdi anlıyoruz ki; öğretmen okulları ne büyük şansıymış bu ülkenin.

Bilgi üretemeyen toplum cehaleti çoğaltır. Bilgisizlik hamaseti, mesleksizlik iğretilikle kayıt dışı işleri geçer akçe kılar.

Farkında mısınız toplumun suç oranı giderek arttığı gibi, suç çeşidi de çoğalıyor.

Toplumun moral değerlere ihtiyacı varken, siyaset bir demagoji mecrasına dönüşmüş; kimlikler, inançlar üzerinden toplumu ayrıştırıcı söylemler taşınıyor her gün hayatımıza.

Çözülme, yozlaşma, değersizleştirme hayatın her alanına sızmış durumda. Aidiyetini yitiren bir toplumun yaşama gücü, dayanağı olabilir mi?

BİLİM DİN İLE AÇIKLANMAZ

İnanç sömürüsüyle tekçi bir anlayışı egemen kılmak toplumu ayrıştırmanın en başat yolu. Bugün sıklıkla yapılandır bu.

Kendi yurdunun dirliği düzenini kuramayan, değerlerine sahip çıkamayan bir zihniyet Kudüs için fetva veriyor.

Ötede ise, bundan en çok muzdarip olması gereken Arapların kılı kıpırdamıyor.

Osmanlı’nın yıkımını hazırlayan işbirlikçi zihniyet bugün halen Ortadoğu’da kol geziyor.

İslâm inancından bir mit yaratarak insanımızı cehaletin kollarına bırakamayız.

Hiç unutmuyorum; Erzurum’da, bir gün, evinin yanıbaşındaki mescitte Kırkıncı Hoca ile konuşuyordum, bana şunu söylemişti:

“Efendi, kötü mü ettik, dini cahil köy imamının elinden alıp alim, okumuş din hocalarına verdik. Hurafeyle din bir arada olmaz....”

Eğitilmemiş toplumun din algısı/din anlayışı kulaktan dolma bilgilerledir.

Bilimi dinle açıklayamazsınız, ama dini bilimle açıklamanız; gerekliliğini göstermeniz mümkün.

İşte o zaman hurafelerden mit yaratmaya yönelmeyiz.

Evet, herkes işini yapmalı/bilmeli, bilerek, anlayarak, severek üretmeli. Gelişmenin, zenginleşmenin, aydınlanmanın başka yolu yok.