Bir zamanlar Amerika
Tuhaf zamanların içindeyiz. İnsanın, avucunun içi gibi bildiği sokaklarda yönünü kaybedip, kendi semtinde kaybolma hissinin yarattığı şaşkınlığa benzer bu zamanlar.
İlk şaşkınlık anında insan önce mekana yabancılaşır, sonra içinde bulunduğu zaman bulanıklaşır. İnsan varlığının boşluğa salındığı bu kısacık anda bocalayıp ‘nevrim döndü’ diyerek, o sokaktan hızlıca uzaklaşır. Güvenli evine vardığında insan ancak kendi kaybolmuşluğuna tebessüm edebilir.
Son ABD seçimi sonrası yaşananlar, Batı’nın kendi liberal değer ve kurumları içinde nasıl yolunu kaybettiğini çarpıcı biçimde tekrar gösterdi. Soğuk Savaş'ın mağrur fatihi, dünyanın hükümdarı Amerika, seçimlere tarihindeki kanlı iç savaş dönemini hatırlatan siyasi gerginliklerle girdi.
Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti'nin taraftarları ellerinde silahlarla ‘seçim çalışması’ yürüttü. Seçime sayılı günler kala, Trump halka seslenerek, seçimde hile yapılacağını duyurdu. Soğuk Savaş’tan bu yana dünyanın jandarmalığını yapan ABD, kendi ülkesindeki sandıkların güvenliğini sağlamaktan aciz duruma düştü.
Seçim sonuçları netleşmeye başladığı sırada, ABD Başkanı konuşma yaparken, bütün televizyonlar yayını kesti. ‘Düşünce özgürlüğünün’ Kudüs’ü, kendi başkanını sansürleyerek, kutsal mabedini kendi elleriyle kirletti.
Dün kutsal saydığı her şeyi, siyasi ve toplumsal kriz dönemlerinde lanetlemek burjuva toplumunun doğasının gereğidir.
ORTA SINIFIN DÜŞÜŞÜ
Çökmekte olan Batı’nın değerlerine hala derin inançla bağlı liberaller demokratlara göre, Amerikan halkı, Trump döneminde yanlış sokağa saparak yolunu şaşırmıştı. Şimdi Biden’in seçilmesiyle yeniden kendilerini evlerinde hissetmeye başlayabilirlerdi.
Amerikan Rüyası içinde, Trump kötü bir kabustu sadece. Kabustan uyanıldığına göre yeniden tatlı ve dingin Amerikan Rüyasına devam edilmeliydi. Elbette insan yeniden rüyalara dalabilmesi için arzu düşlerine, hayallere ihtiyaç duyar.
Seçim sonrası ABD’nin ilk kadın başkan yardımcısı olan Harris yüksek sesle “Hayal kurun ve onu takip edin” dedi. Biden ise Amerikan halkının neyi hayal etmesi gerektiğini söyledi: “Orta sınıfı yeniden güçlendirmek, ulusu güçlendirmek ve bizi burada evimizde birleştirmek.”
Savaş suçlusu Bush sonrası, seçimi kazanarak ABD’nin ilk siyah başkan olan Obama da ilk konuşmasında “orta sınıfı yeniden ayağa kaldıracağım” demişti ki, 2008 yılında Obama’nın hazırladığı orta sınıfı diriltme politikalarını uygulayacak komiteye Biden başkanlık etmişti.
Amerikan Rüyasının özetidir aslında bu orta sınıf hayali. Her şeyin sığ ve yüzeysel olduğu, öldürücü günlük yaşamda Amerikan hayalleri de o derece bayattır. İyi bir iş, büyük bir ev, lüks bir araba hayalinden ibaret olan orta sınıf olma arzusu, refah yıllarından kalma nostaljik özlemdir, geçmişte kalmış, ulaşılması imkânsız.
İki dönem seçilen, büyük umutların bağlandığı Obama’nın, orta sınıf adına yapabildiği sadece ürkek sağlık reformu oldu. Çünkü, içeride refahı görece toplumun geniş kesimlerine dağıtan Keynesçi politikaların terk edilmesine, ABD emperyalizminin ezilen dünyadan gasp edip içeriye getirdiği savaş ganimetlerinin tükenmesi eşlik etti.
Bu anlamda Amerikan orta sınıf rüyası, kendi devletlerinin emperyalist politikalarına doğrudan bağlıdır ki, yeryüzünün en utanç verici hayali için tüm demokrat Amerikalıların sevinçle Biden gibi bir şahinin kanatlarına tutunma arzusu bunu teyit eder.
Toplumsal zenginliğin giderek bir azınlığın elinde toplanmasına neden olan kutsal neoliberal politikalara, oligarşinin özel mülkiyetine dokunulamayacağı gibi, Biden’in da kaybedilen hegemonyayı yeniden tesis edebilmesi oldukça zor.
Bu nesnel durumda orta sınıfı diriltecek her türlü sihirden mahrum Amerikan hükümetleri, her seçimde şarlatanca pazar ayininin umudunu vaaz etmektedir.
Reagan’dan bu yana Amerikan orta sınıfının kaçınılmaz düşüşü, Evanjelist, muhafazakar Amerikan halkını cennetten düşüş kadar korkutmaktadır. İronik olan, Amerikan Rüyasının artık bu orta sınıfın, işçi sınıfının saflarına düşme korkusuyla ayakta kalabilmesidir.
Bir zamanlar Amerika’da sevgi kardeşliğinin şehri Philadelphia’yı kurma ütopyası olan Thomas Jefferson’ın yerini, umut taciri, kin dolu siyasetçiler aldı. Bu, mülkiyetinin çitlerinin ötesini düşünemeyen burjuva toplumundaki bölünmenin, sınıfsal ayrılmanın kaçınılmaz sonudur.
Kaldı ki, 2008’deki krizle binlerce Amerikalının evlerine ipotek konmuş, binlerce evsiz sokakta ölüme terk edilmiş, milyonlarca borçlu Amerikalı kendisini evinde güvende hissetmekten uzakken, Biden’ın bu kalabalık halkı hangi evde nasıl birleştireceğinin cevabı yoktur.
Amerikan Rüyasıyla artık alt sınıflara yükselme, sınıf atlama hayali satarak geniş emekçi kesimlerin sistem içinde ehlîleştirilmesi söz konusu değildir. Bugün ABD’deki seçimle berrak biçimde gözüken, işçi sınıfına düşmeye başlayan orta sınıfların, küçük burjuva korkularını dizginleyecek bir teselli, avuntudan başka bir şey değildir Amerikan Rüyası.
RÜYANIN SONU
Amerika’da orta sınıfların önlenemez düşüşü Amerikan Rüyasının sonuna işaret ederken, aynı zaman Marx’ın öngörülerini de yeniden ufukta görünür kılmıştır.
Modern kapitalist toplumda en nihayetinde, işçi sınıfıyla burjuva arasında uzlaştırılamaz çatışmalar yaşanacağına dair Marx’ın öngörüsüne karşı, Refah Yıllarında sistemin işçi sınıfından yarattığı orta sınıflarla, sınıfsal çatışmaların uzlaştırıldığına dair liberal söylemin de sonuna gelinmiştir.
Burjuvaziyle işçi sınıfı arasındaki bu tampon sınıf bugün hızla erirken, bugünkü orta sınıfı temsil eden genç, beyaz yakalı, eğitimli insanların ağırlıklı olarak sosyalist fikirlere yakınlık duydukları genel kabul görmektedir.
Amerikan sistemi bugün, orta sınıfın düşüşünü önleyemese de, kendi sınıfsal kimliğini bulmaya çalışan genç emekçi kesimin sınıf bilincine ulaşması, her türlü etnik ve cinsel kimliği vitrine koyarak, engellemeye çalışmaktadır.
Bir kez daha, her cumhuriyetçi kabus sonrası yeniden rüyaya dalabilmek, bu genç emekçileri işçi sınıfının uzağına savurabilmek için, Beyaz Sarayın basamaklarında farklı etnik kökenden bir figür spot ışıkları altında pazarlandı. Ancak bu kültürel illüzyon Amerikan sisteminin, sınıf çatışmasından kaçış için girdiği son sapaktır.
Amerikan emperyalizmi çıkmaz sokağın girişine adımını atmıştır. Kabus kısa süre sonra, çok daha güçlü biçimde yeniden Amerikan Rüyasını bölecek, Trump’lar çok daha güçlü şekilde gelecektir. Çünkü Trump’lar, toplumsal sorunların nedeni değil, sonucudur.
Bugün yaşanan derin ve büyük kriz koşullarında, eriyen orta sınıf, işçi sınıfının saflarından daha çok, işsizler ordusunun saflarına dahil olmaktadır. Trump’lar, hızla genişleyen lümpen proletaryanın yıkıcı karakteri üzerinden yükselmektedir.
İnsanlık burjuva toplumunun sınırlarına dayanmıştır, bu toplumun sınırları içinde kalındığı sürece liberalizmin her krizi karşısında daha gerici, otoriter, halk düşmanı bir siyasi meydan okumanın yükselişi kaçınılmazdır.
İşçi sınıfına dayanan, devrimci, anti emperyalist sol partilerden yoksun, Batı’nın ışıltılı başkentlerinde yükselen sağ popülizm, yüz yıl öncesi gibi, Batı için tarihin tekerrür edeceğinin işaretini vermektedir.