Biz bu filmi görmüştük Döviz bombası kuruluyor

Dolar kuru 7.18 TL'ye kadar gerileyince yine telefonlar çalmaya başladı. “Dolar daha düşer mi? Ne yapalım?” Elbette yatırım danışmanlığı gibi bir işimiz olmadığı için soran eşe dosta sadece piyasa beklentilerini aktarıyoruz. Hatırlayalım dolar kuru daha üç ay önce 8.50 TL'nin üzerindeydi. Öğrendiğime göre 7.70 TL seviyelerinden döviz alanlar varmış. Kur şimdi 7.20'nin altına sarkınca, “Daha da düşer mi?” diye soruyor vatandaş. Oysa YouTube'da “Ekonomi patlayacak, kur çatlayacak” yorumlarına bakarak yatırım yapılmaması, pozisyon alınmaması konusunda defalarca uyardık. Yeni Ekonomi Programı'ndaki ortalamaya işaret ederek kurun nereye kadar gitmesine göz yumulacağını da müdahalenin geleceğini de öngördük. Elbette siyasi bir değişimi kimse beklemiyordu. Piyasaları yakından takip eden yorumcular kurun 7.20'lere kadar sarkma ihtimali olduğunu hep belirttiler. Faiz artırımı ve ekonomi yönetimindeki değişim sonrası enflasyon raporu eklerinden öğreniyoruz ki ülkeye SWAP kanalından 13.8 milyar dolar döviz girişi oldu. Yani son derece spekülatif sıcak para.

DÖVİZE TALEP SÜRÜYOR

Önceki gün BloombergHT'de yer alan habere göre, “Türk lirası lehine pozisyon alan kurumlar arasında Societe Generale, Citigroup, Bank of Mitsubishi Tokyo gibi bankalar bulunurken, TD Securities kısa pozisyonları kâr realizasyonu nedeniyle kapattıklarını belirtti. HSBC'nin kısa pozisyonu ise 'zarar-kes'in devreye girmesiyle sonlanmıştı.” Sıcak para yönünü bize çevirmiş çevirmesine ama bu para her an geldiği hızla çıkabilir de. Sıcak para girişi ile kur aşağı gelirken yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatının ocak ayının son haftası itibarıyla 236.1 milyar dolarla rekor seviyeye çıktığı görüldü. Döviz mevduatları kasımdan bu yana 11 milyar dolardan fazla arttı. Vatandaş geçelim döviz bozdurmayı, kur düştükçe alım yapmayı sürdürdü. Bunu bir köşeye not edelim.

DIŞ KAYNAK KULLANIM TABLOSU

Sıcak para girişi işine geri dönelim. Aralık 2017 – Haziran 2018 döneminde ödemeler dengesi finans kaleminde aralıksız giriş var ve toplam 37.2 milyar dolarlık bir kaynak çekimi söz konusu. 2019'da aynı tabloyu göremiyoruz. Aylar itibarıyla inişli çıkışlı bir seyir yaşanıyor ve ilk altı ayda yarım milyar dolarlık çıkış söz konusu. İlginçtir 2020'nin ilk iki ayında yavaş seyreden finans kalemindeki pozitif etki sonraki aylarda hızlanacaktır. İlk altı ayda 23.1 milyar dolarlık dış kaynak kullanımı. Şimdi bu dönemlere bir de portföy girişleri kısmından bakalım. 2020'de 12.6 milyar dolarlık çıkış var. 2019 biraz farklı. İlk üç ayda 8.7 milyar dolar net giriş olduktan sonra izleyen ilk üç aydaki sert çıkışlarla net portföy akımı 1.6 milyar dolarda kalıyor. 2018'de ise; Aralık 2017-Ocak 2018 yani iki aylık dönemde 5.5 milyar dolarlık girişten sonra izleyen dört ayda çıkışlarla elde 390 milyon dolar kalıyor. 2018'in ilk döneminde bir yabancı fon ilgisinin olmadığı borçlanma ile dış kaynak sağlandığı açık. 2019'da ise iki cephede de kayıplar var. Portföy çıkışına eşlik eden bir net dış borç ifası. 2020'de de 2018'e kısmen benzer bir tablo var. Fon çıkışına karşılık ama bu sefer güçlü bir kaçış. 2018'deki kadar olmasada kuvvetli bir dış kaynak kullanımı.

SÖZÜ MERKEZ'E BIRAKALIM

Hatırlayalım 2018'in ilk iki çeyreğinde yüzde 7.5 ve yüzde 5.8'lik kuvvetli büyümenin ardından gelen Brunson soslu kur şoku ve 2018'in son çeyreğinde başlayıp 2019'un ilk yarısını götüren bir durgunluk süreci. 2019 son çeyreğinde ve 2020'nin ilk çeyreğinde yüzde 6.4 ve yüzde 4.5'lik büyüme temposunun ardından gelen salgın krizi ile sert küçülme. Ancak kaynak çekimi dikkate alındığında salgın kaynaklı duruş olmasa büyümenin süreceğini düşünebiliriz. Üstünkörü anlatmak istediğim şudur; dış kaynak bulunabildiği sürece büyüme sağlanabilmiştir. Ne uğruna. İşte onu da Merkez Bankası'nın, hükümete yolladığı “enflasyon hedefi neden tutturulamadı” mektubu anlatsın: “Makrofinansal risklerin artması ve bekleyişlerin bozulmasıyla portföy ve SWAP piyasalarından yüksek hacimli yabancı sermaye çıkışları gözlenmiştir. Eş anlı olarak yurt içinde mevduat dolarizasyonunun kuvvetlenmesi ve reel kesimin yabancı para yükümlülüklerini azaltma eğiliminin hızlanması da dış finansman ihtiyacını önemli ölçüde artırmıştır. Böylelikle, yurt içi talep kaynaklı hızlı büyümenin yol açtığı dış dengesizlikler, ülke risk primlerini yükseltmiş, döviz kurları ve rezervler üzerinde baskı oluşturmuştur.”

DOLARİZASYON DİRENCİ DÜŞÜRÜR

Burada yer vermedim. Ama özetle aktarayım 2017'de güçlü dış kaynak kullanımı KGF desteği ile içeride kredi genişlemesi ve yüzde 7.4 büyüme. Yukarıda aktardık; 2018'in ilk yarısı aynı şekilde. Ardından risklerin yarattığı kırılganlık ve Papaz bahane kriz şahane. Sert faiz artırımı. Papaz krizi aşılıp yaptırım riski ortadan kalınca dış kaynak kanallarının açık kalacağı görülür, dış kaynak kullanımı artar ve 2019'un üçüncü çeyreği ile ivmelenen, 2019 son çeyrek ve 2020 ilk çeyreğinde gelen hızlı büyüme. Bu süreçte enflasyonla uyumsuz faiz indirimleri. El parasıyla sağlanan büyüme. Ve salgın çarpması ile yine bir zorunlu küçülme. Ancak rezervleri yakmak pahasına inatla sürdürülen kredi genişlemesi. Bu kez negatif reel faiz patlayan dolarizasyon ve siyasi sonuçları oldu. Ardından sert faiz artırımı.. Ve en başa “Bunu bir köşeye not edelim” kısmına dönüyoruz. “Yoksa yine aynı film mi sarılıyor?” diye sormadan edemiyoruz. Kasım ile başlayan hızlı fon girişleri ve yabancı kaynak kullanımı. Üstelik bu sefer rekor düzeyde bir dolarizasyonun eşlik edecek. Yukarıda arz ettik. Bundan önceki yazımızda da değindik. Kurdaki hızlı aşağı inişin enflasyona kısa vadede etkisi olmayacak. İhracatçı kurun geldiği seviyelerden rahatsız. Dolarizasyonun kırılması için kurun düşmesi değil artmayacağının garanti edilmesi lazım. Bunun için de bir sonraki olası şoka neden olacak adımlardan kaçınmak gerekiyor. Siyasi adımlardan söz etmiyorum. Siyasi bağımsızlığın bedelini ekonomide ödeyeceğiz. Elbette bunu iktidarın duruşu belirleyecek. Büyümeden feragat, ayağını yorganına göre uzatma dönemi, el parasıyla saltanatın sonu, rezervlerin güçlendirilmesi. (Ancak rezerv güçlendirecek ölçüde portföy girişi yok. Gelen kaynağın büyük kısmı akbaba denilen carry-trade parası.) Aksi halde bakın döviz bombası kurulmaya başladı bile.

ELVAN VE AĞBAL BU OYUNU BOZAR MI?

İnce bir çizdi. Bu yüzden güven tesisi her şeyden önemli. Yeni ekonomi yönetimi önemli adımlar atmaya başladı. Faizden söz etmiyorum. O sadece bir araç. Bugün artar yarın enflasyondaki gelişmeye göre düşer. “Merkez'e güven geldi şimdi sıra TÜİK'te!” başlıklı yazımız yayınlanalı bir gün geçti ki, TÜİK bünyesinde TÜFE özelinde farklı kurumlardan ekonomistlerin yer aldığı bir Danışma Kurulu oluşturuldu. Bir benzerinin istihdam özelinde de oluşturulacağını Uğur Gürses kişisel blog sitesindeki yazısında aktardı. Talep TÜİK'ten gelse de Lütfi Elvan'ın kaptanlığındaki ekonomi yönetiminin bu yönde irade göstermesi son derece kıymetli. Uzun bir bekleyişin ardından güven tesisi anlamında Hazine ve Maliye Bakanı Elvan farkını ortaya koymaya başlıyor. Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın da burada aktif rol alarak farklı kesimlerden ekonomistlerle görüşmeler yapılması Ankara'ya olan güveni artıracak gelişmeler. Merkez Bankası'nın hükümete yazdığı mektupta yer alan şu taahhütler de öngörülebilirliği artırıyor: “Enflasyon hedeflemesi rejiminin sade bir operasyonel çerçevede tüm unsurlarıyla kararlılıkla uygulanması. Fiyat istikrarı önceliği ve odağıyla sıkı ve kararlı bir para politikası duruşu sergilenmesi. Şeffaflık, öngörülebilirlik ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda iletişimin güçlendirilmesi. Dalgalı döviz kuru rejiminin uygulanması. Döviz rezervlerinin güçlendirilmesi ve bu doğrultuda mevcut tüm araçların şeffaf bir şekilde, bir plan dâhilinde, belirlenen stratejik ölçütler oluştuğunda uygun koşullarda kullanılması. Fiyat istikrarının yanında finansal istikrarın da gözetilmesi.” Elvan ve Ağbal'ın politikaları son dört yıldır ekonomide yaşanan yüksek dalga boylu anomaliyi aşmamızı sağlayacak mı yoksa bütün bu çabalar yine bir erken seçime mi kurban gidecek göreceğiz. Hükümet 2023'ü işaret ederken muhalefetin riskleri görmezden gelip erken seçim söylemini tutturması ise en hafif tabirle sorumsuzluk.