Biz de Adalet İstiyoruz
“Tekmelediğimiz el bombaları bir yerlerde patlarken aynı delikten tam 25 el bombası da biz attık. Onlar kaçına penaltı çektiler bilmem, ama ‘teslim ol TC askeri, teslim ol’ diye bağıran teröristin sesini bir daha duymadık. O kadar çok ki el bombası maçı! Karşılıklı olarak, odadan odaya, pencereden pencereye, evden eve o kadar çok el bombası attık ki! Ben filmlerde bile görmedim böyle fantastik kareler. Pencerelerden içeri giren el bombalarını aşağı katlara inen merdivenlere tekmeliyorduk. Sokaklarda evlerde patlayan el yapımı patlayıcıların, ağır silahların blastını, basıncını eklemlerimizde hissediyorduk. Artık biz göğüs göğüse muharebenin en üst safhasını icra ediyorduk…”
Başka bir yerde, çatışma çıkar çıkmaz ilk yaralanan tabur komutanıdır. Kendisini ambulans helikoptere bindirmek için bekleyen taburundaki moral bozukluğunu görünce şöyle seslenmektedir: “Zırıl zırıl ağlayacak olanlar bassın istifayı, gitsin evinde ağlasın. İntikamımı alacak olanlar hazırlansın, göreve çıkacaksınız.”
Başka bir yerde vurulan Yiğitcan Yüzbaşı’yı almaya gidenlerin öyküsü var: “Komutanımıza tam yaklaştıkları anda bir arkadaşımız yüzünden, diğer arkadaşımız da kafatasının üst kısmından, hem de tamı tamına dik bir açıyla mermi yemiş, oracıkta yığılıp kalmışlar.”
Okuduğunuz satırlar bir romandan değil, gerçek hayattan. Abdullah Ağar’ın “Özgür Şehit” isimli kitabından, hendek savaşları sırasında Cizre’de yaşananların minicik bir parçası… Remzi Kitabevi’nden çıktı, mutlaka okumalısınız.
Kitabın yazarını tanırım, silah arkadaşımdır. Hayat-ı askeriyesi o dağlarda vuruşarak geçmiştir ve Türkiye’nin birliğine, bağımsızlığına adanmıştır. Onun kaleme aldığı bu vatan fedaileri için ben de adalet istiyorum. O kahramanlar için, toprağa dökülen her damla kan, yetim kalan her bir çocuk, dul kalan her bir kadın, evlatsız kalan her bir ana, elleri bağrında kalan her bir yavuklu için… Ben de adalet istiyorum, Abdullah Ağar da… Şu anda görevde oldukları için adlarını yazamayacağım her bir vatan evladı… Adalet istiyorlar…
Baktım, adalet yürüyüşünde yok hiç biri… Başının üzerinden mermi geçen bir tek asker yok.
Çünkü daha dün bu hendekleri savunan, sokakların patlayıcı maddelerle doldurulmasına yardım eden ya da göz yuman, Silivri önlerinde “Ergenekoncular en ağır cezaları alsın” diye eylem yapan HDP’liler, tescilli Atatürk ve cumhuriyet düşmanları CHP ile birlikte o yollarda… “O hendeklerde omuz omuza direneceğiz” diyen zamanın CHP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı’nı hatırlıyorum, şaşırmıyorum.
Düşünüyorum, Atatürk, Seyit Rıza için adalet yürüyüşü mü yapmıştı? Şeyh Sait için yollara mı dökülmüştü? Soruyorum, bugünün Şeyh Saitleri, Seyit Rızaları için sokaklara dökülenler Atatürk’ün partisi olarak kalabilir mi?
Bazen bunları yazdığım için söyleniyor bana arkadaşlar, canları sağ olsun, ama önce vatan sağ olsun. Vatanın sağlığına düşman adamlarla yan yana can sağlığı da olmaz… Evet, ben de şikâyetçiyim mevcut hükümetin bazı uygulamalarından, ben de muhalifim, ama bunun için ABD’nin kara gücü olmuş terör örgütleriyle yan yana durmam.
Durmayın siz de… Durmayın…
KATAR
Türk Ordusu şu anda dünyanın her yerinde bizim olmayan savaşlarda, şehit oluyor. Karargâh düzeyindeki NATO ve BM görevleri dışında muharip birlik göndererek katıldığı uluslararası görevlerin sadece bazılarını hahtırlatayım:
Kore Savaşı için bir tugay, Somali’deki aşiret savaşları için bir mekanize bölük kuvveti, Bosna-Hersek savaşı için yaklaşık 1.500 kişilik bir görev kuvveti, Arnavutluk’ta insani yardım için bir tabur görev kuvveti, ABD öncülüğündeki NATO’nun Afganistan’ı işgalinden sonra 3 bin kişiden fazla sayıda askeri birlik… Bu görevlerin devam ettiği yıllar boyunca katılan asker sayısı binlercedir.
Bu görevlerde Türk askeri kendi maaşı dışında bir de BM’den maaş alır ve bu bir ABD askerinin maliyetinden düşüktür.
Halen Irak, Kosova, Bosna-Hersek, Afganistan ve Letonya’da asker bulundurmaktayız.
Buralarda ne oldu da insani yardım ya da uluslararası askeri müdahale yapıldı diye baktığımızda hepsinin Batı kışkırtmalarıyla başlayan ve bölünmeyle sonuçlanan iç savaşlar olduğu görülecektir.
ABD ordusunun askeri görevlerini M. Hardt ve A. Negri şöyle tanımlamaktadır: “ABD’nin halihazırdaki askeri müdahalelerinin hepsi de savaşla barış arasındaki gri bölgeye denk düşen, yani konvansiyonel olmayan ya da düşük yoğunluklu çatışmalardır. Ordunun görevleri savaş yapmak göreviyle, barış yapmak, barışı korumak, barışı dayatmak ya da ulus inşası görevlerinin arasındaki alanda salınır. Hatta zaman zaman bu görevler arasındaki farklar ortadan kalkar…”
Bu sayede, Yugoslavya bizzat ABD tarafından parçalanıp, bir ya da birkaç milyonluk minik şehir devletlerine dönüştürülmüştür. Kosova’daki altın madenlerinin olduğu yerlerde ABD üsleri olması barış ile değil aleni soyguna ilgilidir. Afganistan’ın işgali, tek kutuplu dünya sisteminin en büyük adımıdır, sonrası BOP… Somali’deki aşiret kışkırtmaları Çin’in yükselen ekonomik nüfuzunu kırmak için silah kullanmaktan başka bir şey değildir.
Katıldığımız bu dış görevlerin biri bile doğrudan milli çıkarlarımızla ilgili değildir. Personel dolar üzerinden maaş alıp biraz ekonomik durumunu düzeltsin diye, bir tür ödüllendirme olarak kullanılmaktadır.
Türkiye’nin bu kapsam dışında yaptığı biricik dış askeri müdahale Kıbrıs Barış Harekâtı’dır ve başta ABD olmak üzere dünyanın geri kalanı Kıbrıs’ı elimizden almak için çalışmaktadır. Harekâttan sonra ilk ambargo koyan ABD idi…
BM kapsamında Irak’ın kuzeyindeki Türk Özel Kuvvet unsurlarını anmadan geçmeyelim. ABD’lilerin karşı çıkmasına rağmen Türkmenlere destek oluyorlardı. Ne oldu? Gelip kafalarımıza çuval geçirdiler. Yani ABD kontrolü dışında adım atamıyoruz.
Katar’a askeri destek, tam olarak ABD kontrolü dışındadır.
Bir saflaşmadır.
Daha önce de yazdığımız gibi, petrolün dolarla satılması ve bunun silah zoruyla temin edilmesinin yarattığı küresel sömürüyü kıracak olan tek şey, petrole alternatif olan doğal gazın dolar dışında satılması ve taşınmasıdır. Katar, İran ve Rusya dünyada üretilen doğal gazın %55’ine sahiptir. Bu da Avrasya blokunun yükselmesiyle dolar hâkimiyetine dayalı ABD ekonomisinin çökmesi demektir.
Bütün mesele budur.
Sırf bu nedenle işte…
Katar’a asker göndermek milli bir meseledir. Tıpkı Fırat Kalkanı operasyonu gibi…
SÜPER VATANDAŞ
Başlıktaki tabiri, sizi musibetlerden korumak için uçuşan pelerini ve özel kostümüyle ortalıkta dolaşan biri için değil, sıradan vatandaştan daha fazla hakka sahip olanlar için kullanıyorum.
Mesela…
Sağlık hizmetleri ve ulaşım bize paralıyken ona bedava. Kira damı oturuyor, devlet desteği var. Çocuklu mu, çocuk başına para Üniversite’ye mi gidecek, sınavsız. İş yeri mi açacak, vergisiz? Yurt dışından yasa dışı yollarla mesela sigara ya da başka ürünler getirip satmak mı istiyor, serbest. Diyelim askerlik zamanı geldi, hayal görme, adam kendi ülkesi için bile savaşmadı. Mahallenin ortasına kurulup nargile içmek, plajda ve sokakta kadınları taciz etmek ya da rahatsız olacağımız başka bir şey mi yapıyorlar, ağzınızı açarsanız toplu halde saldırır, hatta öldürürler.
Suriyelilerden söz ediyorum. Sayıları şu anda Suriye ile sınır olan illerdeki Türk vatandaşlarından daha fazla. Ve bizimkinin birkaç katı olan doğum oranıyla bu sayı artmaya devam ediyor.
Yarın bu süper vatandaşlar, “Ee biz buralarda çoğunluğuz, oylama yaparak Suriye’ye katılmak istiyoruz” derse…
Yani, demem o ki, her ne yapılacaksa bir an önce yapılmalı… Yarın çok geç olmadan…