Biz gurur duyuyoruz, peki ya siz?

Türkiye’de siyaset kurumunun kodlarına az çok hakimseniz, herhangi bir olayın sıcaklığının en çok yirmi dört saat süreceğini de bilirsiniz. Cuma akşamı yaşanan bir olayın, kırk sekiz saat sonra bir istifaya yol açması pek de akla yatkın bir durum değildir. Mutlaka işin arkasında başka bazı saikler olması gerekir.

İsmet Özçelik’in dünkü yazısı bunların neler olduğuna dair kuvvetli ipuçları veriyor. Öyle anlaşılıyor ki yaşanan alelade bir istifa değildir. Her ikisi de Ak Parti içinde olan ama esasen Ak Parti’nin dışındaki tüm siyaset alanında varlık gösteren iki güç, Cuma gecesinden itibaren kırk sekiz saat boyunca çarpışmış, işler en sonunda böylesine sıcak bir noktaya varmıştır.

DOĞU İLE BATININ ÇARPIŞMASI

Aslında bu çarpışma, uzunca bir süredir devam eden Doğu ile Batı’nın, milli güçler ile emperyalizmin ya da daha açık tabirle Türkiye ile Amerika’nın savaşının son durağıdır. Türkiye’de Batıcılar, bir blok olmaktan ziyade her siyasi örgüte dağılmış unsurlar halindedir. Bunlar, muhalefet partilerinde yönetim kademesini tamamen işgal ederken, iktidar tarafında da zaman zaman etkin olabilmektedir. Bu savaşın zirve yaptığı 15 Temmuz gecesinde kimin hangi pozisyonda durduğuna bakılırsa tablo daha net anlaşılabilir. Darbeci hainler, darbeye “tiyatro” diyen vicdansızlar zaten gözümüzün önündedir. Ama, 16 Ekim sabahına kadar sükut içinde, sinsice bekleyip akşam meydanlara “demokrasi nöbetine” gidenlerin sayısı da hiç az değildir.

Bu bakımdan, 12 Nisan akşamı da belki bir başka büyük çatışma anı olarak tarihimize geçecektir. İstifanın reddedilmesine kadar geçen üç saatte, üç farklı eğilim ortaya çıkmıştır. İstifayı üzüntü ile karşılayanlar olduğu kadar, zil takıp oynayanlar da olmuştur. Bunların arasında gözden kaçmaması gereken ise sükut içinde beklemeye yatanlardır.

Süleyman Soylu, milli güçler için çok önemli bir isimdir. Türkiye’de hiçbir bakan terörle mücadeleyi bu kadar ciddiye almamış, böyle fedakarca çalışmamıştır. Türkiye’de hiçbir içişleri bakanı emperyalizmi bu denli açıkça karşısına almamış, emperyalistler tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmemiştir. Dolayısı ile Soylu’nun görevde kalması milli güçlerin bir zaferidir. Ama Türkiye’de emperyalizmin ilişkiler ağı kuvvetlidir. Önümüzdeki dönemde benzer çatışmaların olmasına şaşırmamak, bu tip gerilimlere hazırlıklı olmak gerekir.

SEVİNENLER, ÜZÜLENLER

O akşam bizler, Süleyman Soylu’nun görevde kalması için çaba gösteren taraftaydık. En basitinden, FETÖ ve PKK’ya yarayacak bir gelişmeye direnmek vatan ve namus borcu olduğu için bunu yaptık. Ne mutlu bize ki milletin ezici çoğunluğu da bizlerle beraber hareket etti.

Öteki taraf ise söylemleri ile bir kez daha halkın nefretini kazanmayı başardı.

PKK’nın yayın organı olan gazete, haberi, Soylu’ya küfür ederek, “Soysuzluğunda debelen Süleyman” diye verdi.

PKK’nın meclisteki uzantısı Ahmet Şık “Sıradaki gelsin…” diyor, bir başka aparat Barış Atay, “daha hesap vereceksiniz” diye intikam çığlıkları atıyordu.

FETÖ’cü Emre, “Gidecek dedik gitti, sıradakini söyleyeyim mi” diye eğleniyordu.

CHP Gençlik Kolları Başkanı, PKK ile mücadeleden çok gocunmuş olmalı ki “Irkçının biriydi, iyi hatırlamayacağız” diye kin kusuyordu.

CHP’nin ünlü vekilleri de farklı şeyler söylemiyordu. En iyi ihtimalle “tiyatro bunlar” diyorlardı. Tıpkı 15 Temmuz ihaneti için söyledikleri gibi…

ODA TV’NİN UTANÇ GECESİ

Muhalefetin Oda TV’si eksik kalır mı? Onlar da bu koroda yerlerini aldılar, ama meşreplerine yakışır bir şekilde: “Hangi yandaşlar gözyaşı döküyor” diye manşet atmışlar, altına da sözlerimizi koyarak akılları sıra bizimle dalga geçmişler.

FETÖ’nün gazeteleri de onlardan işaret almış gibi, aynı şeyleri yazmış. Ama haklarını yemeyelim, FETÖ’cüler Oda TV’den daha insaflı: Sadece “kimler gözyaşı döktü” diye yazmışlar, “yandaş” dememişler!

Milliyetçi, vatansever bir devlet adamının gidişine üzülmek utanılacak değil, gurur duyulacak bir şeydir. Evet, Süleyman Soylu’nun istifasını öğrendiğim anda kendimi ağlayacak kadar kötü hissettim, çünkü terörün nasıl bir bela olduğunu, emperyalizmle kavganın nasıl zorlu bir iş olduğunu çok iyi biliyorum ve ülkem için endişeleniyorum.

Gördünüz mü? Biz yaptığımızdan utanç duymuyoruz, sahipleniyoruz. Peki siz, PKK ile FETÖ ile yan yana gelerek kurduğunuz şu dile sahip çıkabilecek misiniz acaba?