Biz Hazırız İşi de Kolay Kılarız (!)

Dünya haritasına dikkatlice baktığınızda ülke sınırlarının çoğunlukla dağ sıraları, nehir, göl ya da denizlerle belirlendiğini görürsünüz. Bunlar belirleyici değilse döşersiniz dikenli teli, bir de nöbetçi kulübesi, göndere de bayrağı çekip gümrüğü koyduğunuzda sınır tamamdır. Durum biraz gerginse mayın dahi döşersiniz hatta duvar yapanları da gördük. Ya da birileri oturur alır eline cetveli Afrika’daki gibi çizer sınırlarınızı. Tüm bu tarif ettiklerimiz dünya haritasına baktığınızda gördüğünüz sonuçtur. Üzerlerine nice bedeller ödenmiş sonuç. Bedel ödenir çünkü sınır namustur, bağımsızlıktır, ülke bütünlüğüdür.

İnsanlığın belki de en insan tarafı, sanatın ve bağlı olarak kültürlerin çizdiği sınırlardır. Hele ki konu müzik olunca sınırlar somut bir karşılıktan ziyade farklı bir anlam yüklenir.

Geçenlerde bir siyaset büyüğümüz: Ataer, Diyarbakır türküsüne benzeyen bir türküye Orta Anadolu’da da rastlıyoruz yanılıyor muyum? Diye sordu. El cevap; yanılmıyorsunuz hatta daha da ileri gidelim Makedonya melodisine Kars’ta ya da Bitlis’te de rastlayabilirsiniz ya da bir bozlak, Bosna’da kulaklarınıza seslenebilir. Bu geçişken katmanları fiziki haritalarla çözemezsiniz.

Gerçekten de Karadeniz türküsü varyantlarına Ege ve Trakya’da, bir Tebriz havasını Elazığ’da duymanız mümkün. Duymanız derken radyodan falan değil, düpedüz o melodi yüzyıllardır orada kök salmış durumdadır. Kültürlerin sanatla, özellikle müzik ve dansla harman olup yeni sınırlar çizmesi de bundandır. Bunun oluşması temelde 4 faktörle gerçekleşir: Ticaret, göç, diplomatik ilişki ve iskân.

SAVAŞ UZAKLAŞTIRIRKEN SANAT YAKLAŞTIRIR

Asırlar önce develer üzerinde diyar diyar dolaşan kervanların görünen yükü baharat, kumaş, halı, kilim olmakla birlikte, görünmeyen ve hiç tükenmeyen yükü de sanat yolu ile taşıdığı kültürdür. Kervan esnafından tacir ya da hammalın mırıldandığı bir ezgi ya da üflenen bir kaval, çalınan bir saz kervanın yol boyunca toprağa attığı buğday taneleri gibidir. Günü geldiğinde yeşerir ve mahsül verir. Böylesi bir kervancı hikayesi olan Kırmızı Gül Türküsü’ndeki “Şol Revan’da balam kaldı” derken anlıyoruz ki, bu günkü Erivan’dan kalkan kervan bu melodiyi alıp sırtına gelmiştir. Şarkılar, türküler, ağıtlar, mâniler, dil, sınır tanımaz ve göçlerle taşınır. Göç demişken bir takım aklı evveller “Türklerin göçebe kültür halkı olduğu için yerleşik kültüre alışamadıklarını” biraz da küçümseyerek ünleyip dururlar. Burada kasıtlı bir istila göndermesini algılamamak mümkün değildir. Lâkin Türklerin göçerliği çekirge sürüleri gibi değil, her gittiği iklime buğday taneleri serpen gezginler misalidir. Bunun en belirgin örneği ise dünya üzerinde 300 milyona yakın insanın Türkçe ve lehçelerini konuşur olmasıdır. Göçen fütuhat ruhudur. 250 milyonu aşkın bir nüfusla halklar hâlâ yerlerinde yaşıyor ve bu da Çin, Hint ve Endonezyalılardan sonra dünyanın 4. Büyük nüfusudur. (Türk Dünyası Parlamenterler Birliği 2021 verisidir)

Kültürün geçirgen olmasının bir diğer sebebi ise iskânlardır. İmparatorluğun birçok noktasında “Mecidiye, Hamidiye, Aziziye, Süleymaniye, Mahmudiye gibi Sultan adları ile bilinen yerleşim noktaları mevcuttur. Zorunlu iskâna dayalı bu noktalar uzak kültürlerin harmanlanması için oluşturulan bir devlet politikasıdır ve kimileri tarafında asimilasyon olarak değerlendirilse de temelinde doğru olduğuna inandığım bir irâdedir. Tokat Reşadiye’de dokuz sekizlik Rumeli havasını duymanız bunun için doğaldır.

Kültürel geçirgenlik konusunda bir diğer ve belki de en önemli yol ise diplomatik ilişkilerdir. Hun ile Çin arasındaki kültür akışı, Selçuklu ile Arap, Ortadoğu coğrafyaları sanat iklimi, Osmanlı Sultanları ile İran Hükümdarları arasındaki sanat, sanatçı, eser akışkanlığı muhteşem bir birikim yaratmıştır. Timurlu hükümdarı Hüseyin Baykara (1470-1506) meclisleri; Ali Şîr Nevâî, Molla Câmî, Gulâm Şâdî ve daha pek çok sanatkârın çalışmalarını ve mûsikide önemli bir yeri olan “Herat mûsiki okulu”nu doğurmuştur. Fatih Sultan Mehmed, Kanuni Sultan Süleyman, Mustafa Kemal Atatürk ,Türklerin sanatta diplomasi geleneğinin takipçileridir. Bu diplomasiyi bu günkü iradenin çevresinde nem’alanmak için biriken taife ile sakın karıştırmayınız.

HER YAKINLAŞMA, FOTOĞRAFI DAHA DA NETLEŞTİRİR

(!) 14 Şubat Çarşamba günü İranlı sanatçıların Aydınlık Kültür Sanat’ta yayımlanan mesajını okudum. Gürkan Demir’in Tahran’dan verdiği habere göre mesaj gayet net; Müzikle Yakınlaşalım. Genç meslekdaşlarımız sanatın ve insanın yapabilirliğine belki de en yakışacak mesajı göndermişler. Haberde İran ile Türkiye arasındaki kültür iş birlikleri için; sanatçıların hazır, ayrıca İran’da Türk müziğinin de oldukça yaygın olduğunu öğreniyoruz. İranlı şarkıcılar, Türk dinleyiciyle buluşmayı gönülden istediklerini dile getirmişler.

Haydi o zaman insanlığın en tarihsel iletişim kapısını ardına kadar açalım. İran, Türkiye, Rusya, Çin, Türkî Cumhuriyetler, Gürcistan, Ermenistan, Hindistan açın gönül kapılarınızı. Gelecekte sizler, bizler varız (!) Öncülük gerekiyorsa sanatın gücü bütün alanları ile göreve hazırdır. Unutmayın Hollywood bitiyor, Eurovision’un ipi pazarda artık kimse ciddiye bile almıyor, Grammy, Nobel tartışmalı. Kirlenen dünyaya tertemiz bir Avrasya’nın söyleyeceği kadim şarkılar, yazacağı şiirler, destanlar, halk dansları, ninniler, ağıtlar varsa kalkın artık ayağa. Biz hazırız (!)