“Bizde FETÖ’cü barınamaz!”

Bugünlerde AKP ve CHP birbirlerini FETÖ’yü korumak ve kollamakla suçluyor. İki taraf da “Bizde FETÖ’cü barınamaz” diye yaygara koparıyor. Karşılıklı suçlamalar devam ediyor. Aydınlık’ın yazdığı Bylocklu vekiller yoksa Vatan Partisi’nden mi? İki eski gazeteci, şimdi biri AKP, öteki CHP milletvekili. Neler yapmışlardı bir hatırlayalım.

“Eğer "Ergenekon" denilen büyük yalanın tarihi, bir gazetecinin adıyla özdeş kılınacak olsaydı, bu isim Şamil Tayyar'dan başkası olamazdı. Kitaplarıyla, yazılarıyla, yaptığı haberler ve konuşmalarıyla o bunu çoktan hak etmiştir… Mehmet Baransu ve benzerleri Tayyar'ın eline su dökemezler.”

29 Mayıs 2011 günlü Aydınlık’ta “Silivri Notları”nda böyle yazmışız. Şamil Tayyar o günlerde FETÖ’cü yargıç ve savcıların bir numaralı basın sözcüsü gibiydi. Yazıları ve kitapları ortadadır. Danıştay saldırısının hem sanığı hem de gizli tanığı Osman Yıldırım'ın yalanlarını "haber" yaparak, bu davanın, Ergenekon'la bağlanmasında payı büyüktür. Ergenekon süreci boyunca görevini layıkıyla yapmıştır. Şimdi AKP Gaziantep milletvekili.

Enis Berberoğlu, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeniydi. Şimdi CHP İstanbul milletvekili. Tarih 25 Aralık 2009. Şamil Tayyar, Ergenekon ve benzeri tertiplerin savunuculuğunu yaparken, Enis Berberoğlu “Hepimiz Şamil’iz” başlığıyla şöyle yazmıştı:

“Aslında ‘Hepimiz Şamil Tayyar olmalıyız’ demeliydim. Çünkü adamın gazeteciliği mahkeme kararıyla teyit ediliyor. 40 yaşlardaki meslektaşımız Şamil Tayyar Ergenekon takipçisi. (Tanıyan ve hatırlayan bilir, benim Susurluk halimi andırıyor.) Yazdığı Ergenekon kitapları referans sayılıyor, çok satıyor. Şamil Tayyar ilk Ergenekon kitabı yüzünden 20 ay ceza aldı. Şimdi bir duralım ve nefeslenelim... Mahkeme demiyor ki, Şamil Tayyar yalan, yanlış yazdı. Aksine karar hazırlık soruşturmasını açığa vurmaktan... Yargıyı etkilemeye çalışmaktan söz ediyor. Yani Şamil Tayyar ne yapmış? Polisin, savcının, avukatların elindeki belgelere ulaşmış. İlgili şahıslarla konuşmuş, elini mahkemeden önce tutmuş. Yani belki de tek suçu gazeteci aceleciliği.”

Berberoğlu, Tayyar’ı savunmakla kalmıyor, devam ediyor:

“Ergenekon cezaları Şamil Tayyar’la sınırlı kalacak sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Örneğin Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Aslan yine Ergenekon konulu bir haberle ilgili açılan davada ifade vermek üzere Bolu’da gözaltına alındı, saatler sonra serbest kalabildi.”

Adem Yavuz Aslan’ın ABD’de firarda olduğunu hatırlatalım.

Enis Berberoğlu senin yatacak yerin yok!

Cumhuriyet

Hukuk, medyanın doğasıdır. AKP’nin anlamadığı budur… Asla istediğin şekle sokamazsın. Dünyaya hükmettiğini zannedersin… Kağıda bile hükmedemezsin. (Yılmaz Özdil, Sözcü, 1 Kasım 2016)

Ortadoğulu olmaya bir adım daha

Cumhuriyet’e yönelik bu operasyon, yeni rejimin karakterinin ne olacağı konusunda da fikir veriyor. Bu yeni rejimde hukuk olmayacak. Özgürlükler muktedirin istediği kadar, onun uygun gördüğü konularda olacak. Özgür ve bağımsız medya olmayacak. (Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet, 1 Kasım 2016)

“Otokratik hukuk”

Bu hukuk anlayışı, iktidarın yanında duruyor; güçlünün haklı olduğunu düşünüyor hep. Sadece bugün değil; adaletin bir türlü bu topraklarda yeşermemesinin sebebi bu: Sıkıyönetim Mahkemeleri… Devlet Güvenlik Mahkemeleri… Özel Yetkili Mahkemeler… Ve bugün henüz adı konmamış Kanun Hükmünde Kararname Mahkemeleri… (Soner Yalçın, Odatv, 1 Kasım 2016)

FETÖ’cü ile gizli toplantı

Can Dündar, 17 Aralık 2014'te, Cumhuriyet'in kült Genel Yayın Yönetmeni İlhan Selçuk ve eski Ankara Şefi Mustafa Balbay'ı da tutuklatan, FETÖ'cü Emniyetçi Nazmi Ardıç'la gizli bir toplantı yaparken yakalanmıştı. Ardından Dündar, 17-25 Aralık darbe girişimi savcısı Celal Kara'yı bizzat röportaj yaparak aklamış, FETÖ'nün tezlerine meşruiyet kazandırmaya çalışmıştı. Bunu izleyen günlerde, Cumhuriyet'in Genel Yayın Yönetmeni oldu. (Hilal Kaplan, Sabah, 1 Kasım 2016)

“Demokrat” tayfa

Oradan veriliyor artık “Kemalistler”e “demokrat” ayarı. Haklı Nuray Mert. Düşünün, “cumhuriyetçi azınlık” artık Cumhuriyet’te bile azınlık… Dün o gazete “cumhuriyetçi azınlık” nedeniyle basılmadı. Tam tersine baskının sebebi o gazetedeki “demokrat” tayfaydı. (Orhan Gökdemir, soL, 1 Kasım 2016)

Rektör atamaları

YÖK’ün ilk yıllarında da böyleydi. YÖK öneriyor, Cumhurbaşkanı atıyordu. Hatta çoğu zaman, YÖK ilk sırada kimi gönderiyorsa, o rektör oluyordu… Özetin özeti: Başı ağrıyan bir üniversitenin ne kendine ne de ülkeye bir yararı olur. (Abbas Güçlü, Milliyet, 1 Kasım 2016)

Bu kadar basit

Öğretim üyelerinin seçtiği rektör, yine öğretim üyelerine karşı sorumlu olur. Üniversiteye dönük çalışır. Cumhurbaşkanı'nın atadığı rektör, Cumhurbaşkanlarının siyasi ve ideolojik doğrultusunda göz doldurmaya çalışır. Bu kadar basit. (Esfendar Korkmaz, Yeniçağ, 1 Kasım 2016)