Bizim farkımız
Karanlık günlerdi. Savaşa beraber girdiğimiz Almanya yenilgiyi kabul edince İngilizler elini kolunu sallayarak İstanbul'u işgal etmişti. Ezanlar susmuş Eyüp Sultan Camisi işgal güçlerinin cephaneliği olmuştu. Halkın üstü başı perişan vaziyette ayağına giyecek ayakkabısı bile yoktu. İnsanlar bir parça ekmeğe muhtaç durumdayken bayraklar kaldırılıp ezanlar susturulmuştu. Camiler işgal kuvvetlerince cephanelik ve tuvalet olarak kullanılmaktaydı. Kadınlar namuslarını korumaya çalışıp açlıktan ağlayan bebeklerini kesilen sütleriyle emzirmeye çalışıyordu. Padişah Vahdettin ise İngilizlere ülkenin anahtarını bir an önce teslim edip himayeleri altına girmek arzusunda teslimatçı bir politika izliyordu. Bu sırada Anadolu'nun dört bir yanından gelen cılız sesleri de durdurmak niyetiyle Mustafa Kemal'i Anadolu'ya müfettiş olarak atadı. Mustafa Kemal ise tam aksi bir davranışta bulunup Türk milletinin gücüne inanarak tüm dünyaya örnek olacak birlikteliği yaratarak Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
ATATÜRK SAYESİNDE
Padişah Vahdettin koltuğunu kurtarmak için ezanların susmasına ses çıkarmayıp halkın açlığına ve namusuna kayıtsız kalıp bir an önce İngilizlerin himayesine girmek isterken senin gavur diye hakaret etme cüretine girdiğin Atatürk cemaatle beraber namaz kılarak meclisi Kur'an-ı Kerim okuyarak açtı. Atatürk sayesinde camilerimiz işgal güçlerinin tuvaleti ve cephaneliği olmaktan kurtarılıp ezan sesi minarelerden tekrar duyulup özgürce alınlar secdeye değerek avuçlar Allah'a açıldı.
Din tüccarlarının Atatürk'ün Kur'an-ı Kerim'i Türkçe yapmasını eleştirip saldırmasını bir bakıma anlarım. Çünkü Allah'ın kelamı diyerek halkı kandırarak söz sahibi olmak isterler. Tamam ama Kur'an-ı Kerim'i konuştuğun dille okuyarak Allah'ın sözlerini hiç bir aracı olmadan anlamanın güzelliğine sen nasıl sahip çıkmazsın işte onu anlamam. Sonuçta özgürsün Kur'an-ı Kerim oku da ister Arapça, ister Türkçe, istersen de anlayacağın dille oku. Yeter ki oku ve anla.
HER ŞEYE RAĞMEN YÜZYILDIR AYAKTAYIZ
Allah'ın sözlerini anlaman için aradaki aracıyı kaldıran Atatürk'e dinsiz diyenler keşke onun kadar dine hizmet etse. Bugün eğer Kur'an-ı Kerim hala Arapça olsaydı tüm dünya müslümanları Arapça konuşur ve Arapça yazışırdı. Bu mu istediğin? Kendi kültürü, kendi dili olmayan bir ülkenin dilinin kölesi olan alt kimlikli ezik bir ulus olmak mı isteğin? Ülkemizi, çağdaş ülkelerdeki yaşam koşulları ile kıyasladığımızda hep diyorsun ya beğenmiyorsan git orada yaşa diye; ben beğeniyorum ve ülkeme, dilime, dinime sahip çıkarak bu topraklar benim vatanım diyorum ama sen illa da Arapça ile konuşup Arapça yazmak istiyorsan komşularımız içinde sevdiğin ve imrendiğin yaşam biçimi mevcut gidebilirsin kapı açık.
Ben ülkemden memnunum ama senin değişmeni beklemek inan beni çok yordu. Bugün Ortadoğu yanarken biz her şeye rağmen yüz yıldır dimdik ayaktaysak Aydın Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Naim Babüroğlu'nun, "Bu ülkeden Atatürk'ü, cumhuriyeti ve kadınları çıkar geriye Afganistan kalır." dediği gibi bu değerlerimiz sayesinde ayaktayız.
Bakara süresi 62' inci ayette, "Şüphesiz müslümanlardan, hristiyanlardan, yahudilerden ve Sabiîlerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için rableri katında mükafatlar vardır." der. Allah'ın sözleridir. Dünya barışı demektir bu ayet. Arapça, Türkçe, İbranice hangi dilde olursa olsun aynı anlamdadır. Benim Allah'ın kelamı olan bu sözleri duymamdan neden rahatsızlık duyarsın? Dünya barışını saklayıp düşmanlık tohumları ekmek için mi? Sen Kur'an-ı Kerim'i istediğin dilde oku ve ibadetini yap benim için sorun yok ama eğer birazcık Allah korkusu varsa ezanlar yasaklanıp, camilerin ibadete kapalı olup, kadınların, kızların ırzına geçildiği o karanlık günlerde sana bu özgürlüğü verenlere de saldırma. Allah'ın tokadı fena olur.