Bizim Yunus’un yolu 2: Yüzyıl Aşkla Yürümek!
Fikirlerinizde kalp atışları duyulmuyorsa,
bir daha düşünün!
Küreselci emperyalist sistem çökerken insanlığın başına daha yıkıcı ve daha ölümcül belalar açmaya niyetli görünüyor. İnsanlığın erdemlerinden nasiplenmeyi yitirmiş, topluma ve doğaya düşmanlaşmış bir “kanlı kuvvet”, ancak Yükselen Asya uygarlığının güçlerinin bir araya gelmesiyle durdurulabilir. Tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalan bu sistemin zorbaları, insanlığa karşı bir sorumluluk duymadıkları gibi, kendi milletlerini bile yokluğa, felaketlere sürüklemekten çekinmediklerini her aşamada gösterdiler.
İşte, Kuşak Yol Girişimi, insanlığın köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı, dünyanın geleceğinin belirsiz felaketlere gebe olduğu bir dönemde ortaya çıktı. Dünyayı 200 yıl boyunca sömürgeleştiren ve ardından serbest pazar sistemini “serbest zulüm” sistemine dönüştürerek yeryüzünü kana bulayan küreselci emperyalizmin gelip dayandığı çöküş sürecinde bütün insanlığı hedefe koymaktan çekinmeyeceği açıktır.
Karşısında ise Asya uygarlığının bir bütünlük içinde yükseldiğini ve giderek mazlum ve gelişmekte olan ülkeleri birleştirip ABD’nin dünya hegemonyası sistemine meydan okuduğunu görüyoruz. Bütün çabalarımız çöken ile yükselenin ölümcül mücadelesinde çekilecek acıların azaltılması, hiç değilse tahammül sınırına çekilmesini sağlamaktır.
Kuşkusuz bunun gerçekleşmesi için dil, din, ırk, renk ayrımı yapmadan, öncü Asya milletlerinin birliği gereklidir. Gezegenimizi topyekûn felakete sürükleyecek bu yıkıcı güç karşısında gönül birliğini inşa etmek için Yunus’un hikmet sözleriyle kolları sıvamalıyız.
KUŞAK YOL’DA YÜZYIL AŞKLA YÜRÜMEK
İçinde bulunduğumuz yüzyılda insanlık, Yunus devrinde yaşanandan daha kapsamlı, küresel çapta bir çöküş ve yükselişin alt üst oluşuyla karşı karşıya. Atlantik sömürü döneminin kapanıp Asya paylaşım döneminin başladığı süreçte insanlığa yönelen tehdit de giderek artıyor.
Dünyanın mazlumları, hızla çöküşe giden ABD Emperyalizminin vahşi pençesinden kurtulmanın çarelerini ararken, tam da bu ihtiyacın dayattığı bir noktada Yükselen Asya’nın öncülerinden Çin, son 70 yılın en büyük, en kapsamlı uygarlık projesi olan “Bir Kuşak, Bir Yol Girişimi”ni milletler topluluğunun dikkatine sundu. Bu büyük atak, dünyanın küresel boyutta çıkmaza giren ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel sorunlarına başlı başına bir çözüm önerisiydi.
Aynı zamanda, emperyalist hegemonyanın sonunun geldiğinin ilanı olan bu tarihsel çıkış, maddi ve manevi boyutlarıyla mazlum ve gelişmekte olan milletlere umut oldu. Kuşak Yol Girişimi, öncelikle Asya milletlerinin tarih içinde biriktirip, karakter haline getirdiği sevgi, hoşgörü ve barışçı duygularla birbirine yakınlaşmasıyla güçlenecektir.
Asya’da uygarlık yükselişinin temelini oluşturan ve paylaşarak gelişmeyi model alan bu girişim, yıllardan beri kendi bütünlüğü içinde güçlüklerle karşılaşsa da hızla ilerliyor. Kuşkusuz bozulan maddi yaşama rağmen, yeni uygarlığın başarısı için insanlığın yarattığı manevi mirasa ihtiyacımız var. Yunus Emre bize doğru yönü, doğru yolu gösterip herkese yoldaşlık çağrısı yapıyor.
“Durmuş marifet söyler
Erene Yunus Emrem
Yol eriyle yoldadır
Yolsuza yoldaş değil.”
Tarihin derinlerinden gönüllere seslenen büyük söz erenlerinin döşediği ulu yol ile bugünün Kuşak Yol’unu aynı manevi değerler içinde buluşturmak acil görevdir. Bu sorumluluk bugünün sanatçılarına, edebiyatçılarına, şairlerine düşmektedir. Bu aşk yolunu, gönüllü girilecek, arzuyla yürünecek bir dayanışma ve sevgi yolu yapmak öncelikle şairlerin hedefi olmalıdır.
FİKİRLERDEKİ KALP ATIŞLARI
"Çin Mucizesinin Arkasındaki Kuvvet ÇKP 100 Yaşında" adlı çevrimiçi konferansta da ifade etmeye çalıştım: Fikirlerinizde kalp atışları duyulmuyorsa bir daha düşünün! İçinde gönül sıcaklığı olmayan, duyguları uyarmayan, kalp atışları duyulmayan fikirlerin eylem süreçlerinde etkisi zayıf olacaktır. Kalp atışlarını duymak elbette insanların yakınlaşmasıyla mümkün olur. Yunus Emre bu gerçeği bakın hikmetli sözlerle nasıl dile getiriyor:
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.”
ÇKP’nin başarısının arkasında öncelikle halka duyduğu güven, halkla bütünleşme ve halk kültürüne olan bağlılığı olduğu apaçıktır. ÇKP örneğinde olduğu gibi, büyük devrimci mücadeleler aynı zamanda kendi içinde büyük gönül örgütlenmelerdir. Yunus Emre çağının kanlı, karanlık günlerinde halka şöyle sesleniyor:
“Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.”
İnsanlığın büyük devrimci liderleri bu gerçeği her fırsatta dile getirmişlerdir. Örneğin Başkan Mao Zedung, devrimin başarısı için edebiyat ve şiire duyulan ihtiyacı şöyle belirtiyor: “Düşmanı yenmek için öncelikle silahlı orduya dayanmalıyız. Ama bu ordu tek başına yeterli değildir. Saflarımızı birleştirmek ve düşmanı yenmek için mutlaka bir kültür ordusuna sahip olmamız gerekir.”
Kuşak Yol Girişimi’nin öncüsü Başkan Xi Jinping “Doğruluğu, iyiliği ve alçakgönüllülüğü yaygınlaştıralım,” diyor. Xi’nin fikirlerinde birleşmenin kalp atışlarının sesi duyuluyor mu? Evet, duyuluyor. Çünkü Çin lideri başarı için önce insanı kazanmanın şart olduğunu söylüyor.
Yunus Emre ise çağlar öncesinden, Başkan Xi’ye şu destek mesajını, bilgece sözlerle gönderiyor:
“Ko ikiliği gel birliğe yet,
Bir olan canlar ayrı dolanmaz”
“Tüm canlılar için ortak bir gelecek” düşleyen Xi Jinping, “Yüce dağları toprak tanelerinin üst üste yığılması, azgın nehirleri damlaların bir araya gelmesi var eder,” derken, derin Çin kültürünün aşıladığı birleşmenin erdemlerine dayanıyor. Derdini bu biçimde insanlığa anlatan Çin’in oğlu Xi, elbette 4.000 yıllık Çin bilgeliğinden besleniyor.
Devrimci siyasetler tarih boyunca, manevi kültürle, özellikle edebiyat ve şiirle kurdukları bağın gücüyle orantılı başarı sağladılar. Bugün sanat, edebiyat, şiirin, müziğin yarattığı manevi enerjiden yoksun bir devrimci irade düşünülemez. Ayakta kalma, yolda yürüme kudretini kitleler Yunus Emre’lerden almaktadır.
Düşüncelerimizdeki kalp atışları bizim yaşama sevincimizle, devrimci sade yaşantımızla, engin bir dünya sevgiyle beslenir. 19 yaşımda, gençliğe “Devrimci Kültür ve Sanat Seminerleri” verirken, Nazım Hikmet’in yanı sıra Yunus Emre’den de söz ederdim. Yunus’un çalışma odamın duvarına kilim desenleri arasında yazdığım şu dizelerini her gün okudukça dünyanın güzelliklerine hayranlığım artar, yaşama sevinci dolardım:
“Bu dünya bir gelindir
Yeşil kızıl donanmış
İnsan böyle geline
Bakar bakar doyamaz.”
DEVAM EDECEK