Bölgesel seçenekler

I. Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin bölgemizde silahlı kuvvetleriyle statüyü değiştirmeye başlamasının önemli bir göstergesi olan emperyalist hegemonyanın, uzun süre yeniden üretilmesinin mümkün olmadığı açıktı. Hegemonya üretiminin bazı etkenler sonucunda barutunu tüketmesi siyasî değişimlere yol açacak ideolojik iklimi de doğurdu. Kuşkusuz, ABD’nin hegemonik üstünlüğünü kıran en büyük etken, Batı Asya ülkelerinin ortak tehdidi doğru algılaması ve bu tehdide silahla karşı koymasıdır.

ABD’nin hegemonik üstünlüğünün sadece Batı Asya’da değil bütün Avrasya coğrafyasında tartışılması, emperyalist egemenlerin, kendi tarihlerinin en büyük siyasî ve askerî girişiminde başarısızlığa uğradıklarının göstergesidir.

Daha dün haberlere yansıyan, Hollanda Dışişleri bakanı Ziljstra’nın PKK ve PYD’yi mahkûm eden ve Türkiye’nin vatan savaşını destekleyen açıklaması mevcut hegemonik kırılmanın yankıları arasında not edilebilir.

Zaten Güvenlik Stratejisi belgesi ABD’nin hegemonik çöküşünü saptamıştı. Belge, ABD’nin dünya hegemonyasını tekrar kurmasının stratejisi üzerinde duruyordu.

Teori dergisinin hâlâ bayilerde bulunan mevcut sayısında (Ocak 2018) yayımlanan ÇHC Devlet Başkanı Şi Jinping imzalı, “Daha iyi bir dünya için birlikte çalışmak” başlıklı metinde de bu konuya dair önemli vurgular var. Söz konusu metin, Şi Jinping’in, ÇKP ile Dünya Partileri Üst Düzey Diyalog Toplantısında yapmış olduğu açılış konuşmasıdır.

Özetle, Gramsci’nin teorisinden hareketle ifade etmek gerekirse, hegemonya krizini ortaya çıkaran iki durum da yaşanmaktadır. Amerika, türlü propaganda yöntemleriyle arkasına aldığı siyasî rızayı hem yitirmiştir, hem de önceden edilgen olan siyasî kuvvetler etkin roller üstlenmeye başlamıştır.

Amerika’nın hegemonik gücünü her açıdan yitirmesi gerçeğinin daha önce teorisini yapmış olduğumuz Batı Asya Birliği siyasetinin canlı bir niteliğe bürünmesiyle birlikte ele alınması, emperyalizm ile ulus devlet çelişmesinin bölgesel birliklerle daha köklü bir çözüme

kavuşturulmasının yürürlüğe girdiğini ve kategorik olarak alternatif bir sistemin üretileceğini gösteren önemli bir teorik çıkarımdır. Bu çıkarımı, Türk Ordusunun Afrin’e düzenlediği Zeytin Dalı harekâtıyla birlikte düşündüğümüzde ise, niteliği bir yana, harekâtın isminin dahi bölgesel birliklerin zorunluluğuna gönderme yaptığı anlaşılmaktadır.

Batı Asya’da yaşanan son iki senenin siyasî gelişmelerinin adım adım bölge ülkelerinin silah arkadaşlığı biçimine evirilmesi, bölge halklarının özlemlerine de cevap veren bölgesel birlik siyasetinde kalıcı sonuçları bütün ülkelerin gündemine getirmiştir. Bu bağlamda, birliğin, teorik ve pratik gereksinmeleri, karşılaşacağı sorunlar ve tarihî dayanaklar artık bölgemizin gündemindedir.

Kuşkusuz her birlik dinamiktir; hele ki ideolojik ve siyasal alanlarda farklı yaklaşımlar taşıyan ülkelerin birliği bütüncül olmayan ölçüler taşıyacaktır. Ancak Batı Asya ülkelerinin ortak tarihi, coğrafî yakınlığı, kültürel olarak iç içe geçmişliği, siyasî ve askerî tehdit algısı ve eşit gelişmeye dayanan gelecek tasarımı açısından birlikte hareket etme zorunluluğu bu ölçüleri bütünlemektedir.

Zeytin Dalı Harekâtının, Teori dergisinin Ocak 2018 sayısı olan “Türkiye’nin bölgesel seçenekleri” dosya konusunun üzerine gelmesi de, harekâtın öngörülebilir sonuçlarıyla birlikte düşününce, muazzam bir öngörüye işaret etmektedir.

Aslında, tarih içerisinde kapitalizmin yeniden üretiminin doğurduğu çalkantılı sonuçlar, ulus devletleri ateş hattına süren emperyalist müdahaleler, insanı ve doğayı topyekûn tehdit eden gelişmeler bir yönüyle emperyalist hegemonya üstünlüğüne yol açarken, diğer yönüyle o hegemonik üstünlüğü parçalayacak seçenekleri de hayata geçirmişti çoktan. Türkiye açısından Zeytin Dalıyla birlikte o seçenekler yakınlaştı