Bölücü koronun hafifliği
Geçen hafta bir TV programında, Tayyip Erdoğan ve iktidarın durumu tartışılırken, iktidarın sözcülüğünü yapan gazeteci (!), Tayyip Bey’i savunurken, daha doğrusu savunamazken, bir anda olayı “1937-38 Dersim olayları”na götürdü. “CHP orada binlerce insanı öldürdü” diyerek, CHP’ye saldırdı.
Diğer bir gazeteci, kendisine rahmetli Menderes ile Celal Bayar’ın da o dönemde CHP milletvekilleri olduklarını söyleyince, iktidarın gazetecisi hemen çok bilmiş bir eda ile “Onlar ayrıldılar, kendi partilerini kurdular” dedi.
DP’NİN KURULUŞU VE ‘DERSİM’ OLAYLARI
Olayları bilmeyen bir izleyici, Menderes ve Bayar’ın sanki Dersim olaylarından ötürü CHP’den ayrıldıklarını zanneder.
Mustafa Kemal Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuad Köprülü 1945 yılında “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” görüşülürken, CHP grubuna “Dörtlü Takrir” diye anılan, ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayış içeren düzenlemeler yapılmasını içeren bir önerge verdiler. Bu önergenin reddedilmesi sonrasında, o tarihteki Vatan gazetesinde çıkan yazıları nedeniyle Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan Eylül 1945’te partiden ihraç edildiler. Aynı gruptan olan Celal Bayar da önce milletvekilliğinden, sonra da CHP’den istifa etti. 7 Ocak 1946’da, yani Dersim olaylarından sekiz sene sonra Demokrat Parti’yi kurdular.
Yani Demokrat Parti’nin kuruluşunun Dersim olayları ile hiçbir ilgisi yoktur. Ayrıca 1938’de gerçekleştirilen, birinciye nazaran daha büyük can kayıplarının yaşandığı ikinci Dersim harekâtı sırasında, Atatürk’ün Başbakanı Celal Bayar’dır.
Bunu yazarken sakın Celal Bayar’ı eleştirmek gibi bir düşüncem olduğu akla getirilmesin; zira bir kısım bölücüler, iktidarın sözcülüğüne soyunmuş gazeteciler gibi tarihten husumet çıkartma çabasında olanlardan değilim. Bayar ve arkadaşları da, CHP’den ayrılıp DP’yi kuruncaya kadar CHP’nin başbakanı, bakanı ve milletvekilleriydiler.
Anadolu halkı, 1911 Trablusgarp Harbi’nden başlayarak kesintisiz Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nda tam 11 yıl dövüşerek, 5 milyon evladının ve hem de çoğunlukla okumuş evladının kanı ve canı pahasına, egemenlik ve toprak bütünlüğü temelinde bir Cumhuriyet kurmuştur.
‘DERSİM’İ GÜNDEME TAŞIMANIN ANLAMI
Dile kolay 11 yıl, aç biilaç dövüşerek kurulmuş bu Cumhuriyeti kuranların ve yönetenlerin ruhlarında bu süreçte yaşananlar büyük yaralar açmıştır.
Bu ruhsal yaralar, sadece harp meydanlarında yaşanan kayıplardan değil, vatanın bir yandan İngilizler ve Fransızlar arasında bölüşülmesine diğer bir yandan da bu topraklar üzerinde Ermenistan ve Kürdistan kurulmasını öngören Sevr’den ötürü oluşmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, devlet Musul meselesi ile uğraşırken İngiliz kışkırtmasıyla başlayan 1925 Şeyh Sait ve diğer Kürt isyanları, genç Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerini toprak bütünlüğü açısından elbette ki hassaslaştırmıştır.
Dersim olaylarını değerlendirirken, Cumhuriyete kadar o bölgede devletin varlığından dahi söz edilemediğini de göz ardı etmemek gerekir.
Olayları yaşandıkları dönemin hukuk ve değer yargılarıyla irdelemek gerekir.
Kendi uluslaşma süreçlerini bizlerden evvel tamamlayan Batılı ülkelerin, “uygarlaştırma” adı altında sömürgelerinde uyguladıkları insanlık dışı uygulamaları görmezden gelip, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece kendi toprak bütünlüğünü sağlamak ve uluslaşmak için gösterdiği çabayı eleştirmelerinin tek amacı böl-parçala-hükmettir.
Aslında yetmiş yedi sene evvel yaşanmış Dersim olaylarını devamlı olarak gündeme taşıyanlar, Cumhuriyetin tasfiyesi projesini yürütenlerdir.
Eğer Türkiye’nin bir bölgesini bu ülkeden ayırıp etnik kökene dayalı bir ırkçı devlet kurmak istiyorsanız, “Dersim olaylarını” kaşımak elbette kendi içinde tutarlıdır.
Bu tutarlılık sadece ülke içindeki bölücü koro için değil, müttefikimiz olan ABD, Almanya ve diğer AB ülkeleri için de böyledir.
Amerikalılar değil miydi “Türkiye’nin istenen müttefik olabilmesi için Kemalizm’in kazınması gerekir” diyenler?. Onlar istiyor, bölücü koronun üyeleri de aldıkları talimatları yerine getiriyor.