BOP’u bitirecek nihai hamleye karşı CIA’nın Alevi tertibi

20 Mart 1995’te Türkiye, 1991’den beri Irak’a yönelik en büyük sınır ötesi operasyonunu gerçekleştirdi. 35 bin askerle yapılan bu harekatın amacı, PKK’yı bölgeden temizlemekti. Ama aynı zamanda Türk Ordusu’nun esas hedefinde, o dönemde temelleri atılmakta olan Irak’ın kuzeyindeki İkinci İsrail nüvesi vardı.

1991’de Körfez Savaşı’nda Özal Cumhurbaşkanı’ydı. Hükümet’te Özal’ın partisi ANAP vardı. Ankara, Irak’a karşı ABD koalisyonunun yanında yer aldı. 20 Ekim 1991’de düzenlenen genel seçimlerde Süleyman Demirel’in Başbakanlığında DYP-SHP hükümeti kurulmuştu. Özal, 1993’te ölünce Demirel Cumhurbaşkanı oldu ve 1995 seçimlerine kadar DYP-SHP (daha sonra CHP) hükümetleri işbaşındaydı. Genelkurmay Başkanı ise Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı idi.

Türkiye, 1991’deki Körfez Savaşı’nın ardından artan PKK eylemleriyle mücadele ediyordu. Devlet içinde ABD’ye rağmen Bağdat’taki Saddam Hüseyin yönetimiyle ilişkileri geliştirme ve Irak’ın kuzeyindeki otorite boşluğunu ortadan kaldırma eğilimi ağır basmıştı. Çelik Harekatı’nın hemen öncesinde, Türkiye-Irak ilişkilerinde artan bir iyileşme sözkonusuydu. Irak Dışişleri Bakanı Muhammed El Sahhaf, Şubat 1995 ortalarında Ankara ve İstanbul’da temaslarda bulundu. 1991 yılındaki Körfez Savaşı’ndan sonra ilk kez Irak Dışişleri Bakanı Türkiye’yi ziyaret ediyordu. Bakan’ın ziyareti ertesinde BM Güvenlik Konseyinin konuyu görüşeceği günlerde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Danimarka’da Irak’a ambargoya son verilmesini istedi.

ABD TEHDİTLERİ

Harekat hazırlıkları, ABD’de büyük endişe yaratmıştı. ABD, Türkiye’ye tehdit üzerine tehdit yağdırıyordu. “Bosna Barışı”nın mimarı, daha sonra da “Kıbrıs Barışı”nın mimarlığına soyunan Richard Holbrooke, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı sıfatıyla şunları söylemişti: “Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Ayrıca Çekiç Güç’le ilgili önümüzdeki günlerde herhangi bir engel çıkarmayacağınızı da umarım.”

VE TERTİP

Aslında Çelik Harekatı’nın hazırlıklarına çok önceden başlanmıştı. Harekat, mart ayı başında yapılacaktı. Ancak tam o sırada İstanbul’da gerçekleşen ciddi bir olay, operasyonun gecikmesine neden oldu. 12 Mart 1995’te İstanbul Gaziosmanpaşa’da Alevi yurttaşların çoğunlukta olduğu dört kahvehane ve bir pastane aynı anda kimliği belirsiz kişilerce bir taksiden otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Bu bir tertipti. Amaç, Alevi-Sünni çatışması çıkarmaktı. 2 yıl önceki Sivas katliamının acısı hafızalarda tazeydi. İki Alevi yurttaş hayatını kaybedince olaylar büyüdü, Ümraniye ilçesine sıçradı. Patlak veren olaylarda 22 kişi hayatını kaybetti, 155 kişi de yaralandı. Olayların büyümesinde polis içindeki Gladyo/FETÖ büyük rol oynadı. FETÖ’cü Gladyo’nun polis içindeki unsurları halka ateş açarak ateşe benzin dökerken, yine onların kontrol ettiği sahte sol gruplar halkı kışkırtmaya çalışıyordu. O gruplar cenazeleri de alarak "Gazi Karakolu"na gitmeyi hedefliyordu. Tertibi, Vatan Partisi (o dönemki adı İşçi Partisi) önledi. Halk, İşçi Partisi'nin uyarılarını dikkate aldı ve cenazelerin cemevinden kaldırılması kararlaştırıldı. Dönemin İl Başkanı Turhan Özlü başkanlığındaki İşçi Partisi yöneticilerinin önderliğinde mahalledeki partililerin müdahalesiyle İstanbul, hatta ülke çapında yayılarak Alevi-Sünni çatışmasına dönüştürülmek istenen tertip önlendi.

CIA’NIN BÜYÜK BOZGUNU

Türkiye, ABD’nin içerideki kuvvetlerini devreye sokarak engelleme çabaları ve dışarıdan tehditlerine rağmen Çelik Harekatı’nı düzenledi. Türk Silahlı Kuvvetleri 20 Mart 1995’te Irak’ın kuzeyinde derinliği ve genişliği çok büyük olan alanda etraflı bir temizlik yaptı. Bugün Vatan Partisi’nde mücadele eden, dönemin Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı’nın komutası altında düzenlenen harekat, 43 gün sürdü. Harekatın sonunda Irak’ın kuzeyinde 1992’den beri ABD’nin koruması altında PKK’nın Türkiye’ye saldırılar düzenlendiği güvenli üsleri yerle bir edildi. Ama daha önemlisi, bölgedeki Irak otoritesinin yokluğunda kurulmak istenen Amerikan Çekiç Güç’ünün patron olduğu düzenin bozulmasıydı. 1991 sonrasında Irak Ordusu’nun çıkarıldığı ülkenin kuzey bölgesinde devlet otoritesi yoktu. İncirlik ve Zaho merkezli olarak ABD’nin denetimideki Çekiç Güç’ün askeri şemsiyesi altındaki sözümona hükümet dışı kuruluşlar, Irak’ın kuzeyini parçalamanın altyapısını oluşturacak çalışmalar yapıyordu. Irak’ın kuzeyindeki, ağırlıklı olarak Kürtlerin bulunduğu halk içinden binlerce kişi, CIA ve diğer Batılı istihbarat örgütlerinin örtüsü olarak faaliyet yürüten bu kuruluşların yardım ve eğitim programlarına sokulmuştu.

Türkiye’nin Çelik Harekatı’nın açtığı yolda çok önemli bir gelişme, Irak Ordusu’nun ülkenin kuzeyinde yeniden inisiyatif kazanma fırsatını ortaya çıkarması oldu. ABD Genelkurmayı’nın yayın organında “Çekiç Güç’ün hedeflerini bozan” bir harekat olarak nitelenen Çelik Harekatı, Irak Hükümeti’ne ülkesini birleştirmek için cesaret verdi. Nitekim bir yıl sonra 1996 Ağustos sonunda Irak Ordusu, 36’ncı paralelin kuzeyine Körfez Savaşı’ndan beri ilk kez çıktığı bir harekat düzenledi ve Erbil’e girdi. Türk Ordusu’nun perde gerisinden desteklediği bu harekatın sonucunda Barzani peşmergeleri bürolarına Irak bayrağı çekti, Mesut Barzani, “Biz Irak’ın parçasıyız.” diye beyanatlar verdi.

Türk Ordusu’nun harekatı ile birlikte Irak Ordusu’nun ülkenin kuzeyine çıkışı daha sonra “CIA’nın en büyük bozgunu” diye anılan bir tabloya yol açmıştı. Bu harekatların sonunda ABD, sözüm ona hükümet dışı kuruluşların eğittiği 7 bin 500 CIA peşmergesini, o dönem MİT Kontr-Terör Merkezi Başkanı olan Mehmet Eymür’ün marifetiyle Türkiye üzerinden tahliye etmek zorunda kaldı. (1995 Çelik Harekatı ve genel olarak ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamındaki eylemleri ile Türkiye’nin siyasetleri hakkında daha fazla ayrıntı için bkz. Fikret Akfırat, Kukla Devlet-ABD Kürdistan’ı Nasıl Kurdu?, İkinci Baskı 2007, Kaynak Yayınları)

BOP’U BİTİRECEK NİHAİ HAMLE

Suriye bağlamında ortaya çıkan gelişmelere ne kadar benziyor değil mi? Bugün, Türkiye ABD’yi Suriye’den çıkarmak için bir siyasi kararlılık içindedir. Tahran ve Soçi Zirveleri’nin ardından hızlanan Suriye ile diyalog ve eşgüdüm doğrultusundaki siyasete karşı ABD yine tertiplerin düğmesine basmıştır. Çünkü, Türkiye’nin 24 Temmuz 2015’te başlayan vatan savaşı sürecinde çok önemli bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Bu aşamanın önemi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni nihai olarak bitirecek olmasıdır.

Bu nedenle ABD, 27 yıl öncekine benzer şekilde Alevi-Sünni çatışması için tertiplere girişmiştir. 30 Temmuz’da Muharrem orucunun ilk gününde bir şahsın aynı gün içinde beş cemevine saldırmasını, 5 Ağustos’ta da İstanbul-Kartal Cemevi Başkanı ve Alevi Vakıfları Federasyonu 2. Başkanı Selami Sarıtaş’ın evinin önünde kimliği belirsiz kişilerce saldırıya uğramasını bu tertip kapsamında değerlendirmek gerekiyor. Amaç, Alevi yurttaşlar arasında hükümet ve devlet karşıtlığı yaratarak, başıbozuk grupların eylemleriyle iç kargaşa çıkarmak. Ancak, her ne kadar Biden cephesi bu tür bir kışkırtmaya zemin hazırlayacak siyasi yönelim içinde olsa da, 15 Temmuz 2016 sonrası FETÖ/Paralel Devlet Yapılanması’nın devlet içinden büyük ölçüde temizlenmiş olması bu kışkırtmanın ülke sathına yayılmasını engelliyor. Ayrıca devlet içinde bu konuda ciddi bir uyanıklığın bulunduğu görülüyor. Daha önemlisi siyasi iradenin tertipleri önleyecek bir tutum içinde olması. Cumhurbaşkanı’nın Hacıbektaş’a gitmesi, Hüseyin Gazi Cemevi’ni ziyaret etmesi ve İçişleri Bakanlığının aldığı kışkırtmayı önleyici tedbirler iç cepheyi sağlam tutma yönünde bir irade olduğunu ortaya koyuyor.

ABD, ne kadar tertip düzenlerse düzenlesin, Türkiye bölge ülkeleriyle birlikte BOP’u tarihin çöplüğüne gömecek nihai hamleyi yapacaktır. O günlerin arefesindeyiz.