BOP’u rezil eden ülke: Suriye (2)

2005’te Türkiye’de Nevruz etkinliği bahanesiyle sokaklar savaş alanına dönüştü. Fransa’da polisten kaçan iki Müslüman gencin elektrik akımına kapılarak ölmesi aylarca sürecek sokak eylemlerini tetikledi. Onlarca iş yeri, okul, devlet kurumu, araba kundaklandı, ateşe verildi. Temmuz ayında Mısır’ın turistik merkezi Şarm el-Şeyh’te aynı anda bir otele, AVM’ye ve kalabalık taksi durağına El-Kaide adına üç bombalı saldırı yapıldı. Yerli ve yabancı 88 insan katledildi. Yüzlerce insan yaralandı. 7 Temmuz’da üç kişi Londra metrosunun farklı noktalarında taşıdıkları patlayıcıları infilak ettirdi. 1 saat sonra dördüncü terörist bir otobüste intihar saldırısı düzenledi. 52 insan katledildi. 770 insan yaralandı. Haziran 2006’da İsrail’i Dışişleri Bakanı iken ziyaret eden BOP Eşbaşkanı Condoleeza Rice, Tel Aviv’den dünyaya BOP’un doğuşunu müjdeledi.

İSRAİL’İN 33 GÜN BOZGUNU

Temmuz 2006’da İsrail topyekun askeri gücüyle denizden, havadan ve karadan Lübnan’a saldırır. BOP’un önünde engel olarak gördüğü, İran, Irak, Suriye ve Filistin’in en önemli kalkanı olarak telakki ettiği Şii Lübnan Hizbullah’ı ve sahadaki Sünni, Hristiyan, Dürzi müttefiklerine büyük bir darbe vurarak Lübnan’ı işbirlikçilerine teslim etmek ister. 33 gün süren savaş sonrasında İsrail ağır bir askeri yenilgi yaşar. Hizbullah savaşı İsrail’in içine taşır. İsrail ve şürekâsı neye uğradıklarını anlayamaz. “Tanrının seçkin topluluğu, tüm Arabi ordulara kök söktüren, her yerde gözü, kulağı burnu olan” efsanevi İsrail ordusunda ciddi bir bozulma ve korku hâkim olur. İstihbaratı ve ordusunun komuta merkezinde Hizbullah’a casusluk yapan hücrelerin, köstebeklerin varlığından bahsedilir.

SURİYE YIKILMADAN BOP İMKANSIZDI

BOP’ta büyük bir delik açan bu savaşta Suriye ve İran subayları ile silahının stratejik bir katkısı olmuştu. Suriye’nin bu coğrafyadaki özgül ağırlığı yok edilmeden, etkisi kırılmadan, devleti, ordusu ve milleti zayıflatılmadan BOP’un yaşama şansı olamazdı. Bilmeyenler için yeniden belirtelim: Şimdiki koşullarda tahayyül etmek ve inanmak zor olabilir ama Suriye sadece askeri güvenlik konularda değil, ekonomik, sosyal, kültür, spor, eğitim, sağlık, tekstil ve ilaç sanayi, sinema, ziraat ve tarımda, dini hoşgörüde bir markaydı. Hani Hatay vilayetimizin çalışkanlığı, medeniyeti, bereketi, Ezan-Çan-Hazan kültürü anlatılır ya, 2011 öncesi Suriye bunun üç adım ilerisinde bir ülkeydi. Ve BOP’un efendi mahfilleri bu ülkeyi kan denizine çevirmeden işlerin iyi gitmeyeceğini idrak ettiler. Afganistan ve Irak’a götürdükleri demokrasi, refah, adalet ve toplumsal barışın iki katını “Arap Baharı” paketiyle Mart 2011’de Suriye’ye taşıdılar. Bu sefer yakın-uzak tüm akrepleriyle coğrafyamızın kalbi Şam’a saldırdılar.

İKİNCİ İSRAİL PLANI

Şam, Hz. Muhammed’in Yemen (sağa düşen coğrafya) ve Şam (sola kuzeye düşen coğrafya) için ettiği duanın tecellisini mi yaşadı, herkesin bir hesabı var ama en büyük hesap Allah’ındır kerametine mi tanıklık etti; yoksa insan azminin, cesaretin, fedakârlığın ve vatan aşkının yanında karmaşık denklem ve dengelerin devreye girmesi sayesinde mi ayakta kaldı, Allah daha iyi bilir. Ama “Suriye, Onun Hamisi Allah’tır” hak sözünün tecelli ettiğini gördük. Zira tarih böyle bir terör savaşına ve habis oyunlara nadiren şahit olmuştur. Bu habis ateşin çemberinden çıkmak için de mucizeden ötesi gerekiyordu. İkinci İsrail’i (Kürdistan örtüsüyle) birlikte ve Türkiye’nin himayesinde kuracaklardı. 100 sene önce Şam’ın Güney Vilayeti Filistin’e dayatılan süreç ve ardından kurulan Birinci Siyonist Yahudi İsrail devletinin benzeri proje 100 sene sonra Şam’ın Kuzey vilayetlerinde ifa edilecekti. Böylece Batı İran, Kuzey Irak ve Suriye üzerinden, Anadolu’nun bağrından İskenderun Körfezine Akdeniz’e kadar uzanan bir coğrafya üzerinde bu habis tamah tatbik edilecekti. Sözüm ona Sayın Erdoğan ve hükümetini Arabi ve Müslüman ülkeler için örnek alınası ve lideri yapacaklardı.

HÜKÜMETE UZATILAN HAVUÇ

BOP’un akıl hocalarının planlarına istinaden AK Parti hükümeti sayesinde Irak ve Suriye iç çatışmalarla meşgul edilecek, mezhep ve etnik savaşlarla yıpratılacak, Kürdistan onların toprakları üzerinde inşa edilecek, “Türkiye Kürdistanı” için düşünülen coğrafyadaki mahalli idareler ve belediyeler PKK/HDP’ye teslim edilecekti. Komşu ülkeler bölünürken, Türkiye açılım ile korunacak, “Kürt meselesini” çözmüş olacak ve Türkiye büyüyecekti. Sayın Erdoğan, Gül, Gülen, Davutoğlu, Bekir Bozdağ, PKK/HDP ve diğer irili ufaklı partilerde yer alanlar birçok söyleminde sistematik olarak bu projeyi süslenmiş yalan söylemlerle propaganda etmiştir. Sahibine göre kişneyen, efendilerini sorgulamayan ve alemin en yalaka ve yalancı medyasının haber mutfağı ve köşelerinden sorumlu kiralık silahşorlar en barbar mezhepçi ve etnik söylemlerle bu projeye hizmet etmişlerdir. Ancak filhakika, 2011'de Suriye’ye dayatılan, mezhep ve etnik parçalanmayı hedef alan uluslararası terör saldırısının akıl hocaları Sayın Erdoğan ve hükümetini sadece “işbirlikçi, militan ve yol açan buldozer” olarak görmüş ve istemişti. Diğer vaatler koca bir yalandan ibaretti.

ABD’NİN HESABI BAŞKAYDI

Sayın Erdoğan ve ABD arasında baş gösteren krizin en bariz iki olayı Erdoğan’ın istediği ABD ile birlikte askeri müdahale, Suriye içinde güvenli tampon bölgeleri inşa etme talebi ve Suriye ordusunun kimyasal silah kullandığı iddiasının Obama tarafından ihtiyatla karşılanmasıydı. 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı ilçemize yapılan terör saldırısından 6 gün sonra Washington’a Obama ile yanında Sayın Hakan Fidan’la buluşmaya giden Sayın Erdoğan, Obama’nın taleplerine karşı gösterdiği menfi tutumu sebebiyle büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı. Üç saat süren görüşmelerin ardından basına konuşan Sayın Erdoğan, ABD ile birçok konuda mutabık olduklarını söylemesine rağmen Obama konuşmasında Esad’ın gitmesi gerektiğini ancak diğer iddiaların daha çok araştırılmasının elzem olduğunu söylemişti.

ABD, Sayın Erdoğan’ın bundan daha fazlası bir müdahalesini, kendisine daha farklı bir misyon yüklemesini arzulamıyordu. Söyleneni yapacak ötesine karışmayacak, sorgulamayacaktı. Suriye-Türkiye hattı boyunca bu bölgelere IŞİD’i salarak YPG/PKK’yı tarihin en karanlık ve en barbar örgütüne karşı savaşan kahramanlar olarak tanıtmaktı. Yanlarına mümkün oranda bölgenin kalabalık nüfusunu teşkil eden başta Araplar ve Süryanileri de eklemleyerek, kadın militanları öne çıkararak örgütün sivil, seküler, çağdaş ve demokratik bir karakterde olduğunu tedavüle sokmak ve meşrulaştırmak niyetindeydi. Suriye-Türkiye sınırı boyunca kendisine askeri, siyasi ve ekonomik bir konum kazandırmak arzusundaydı. Petrol, tarım ve su kaynaklarının YPG/PKK’nın kontrolünde olmasını, Suriye-Kuzey Irak güzergâhını bu örgütün idaresine geçmesini amaç edinmişti.

TÜRKİYE, OYUNU RUSYA’YLA BOZDU

Bu esnada sorun teşkil etmeye başlayan Sayın Erdoğan’a karşı ABD telkinleriyle birlikte yürüdüğü, iktidarını paylaştığı ve “ne istediler de vermedik” şürekâsının saldırılarına maruz kalmaya başladı. ABD Pandora’nın kulağına fısıldamış, kutuyu açtırmış ve eski dostların arasına mutsuzluğu yaymıştır. Rüşvet, tele kulak casusluğu, Davutoğlu’nun 7 Haziran 2015 seçimindeki kumpası, 15 Temmuz 2016 ve birçok müdahale ile Sayın Erdoğan’ın halsiz, çaresiz ve muhtaç hale gelmesini istediler. Sayın Erdoğan stratejik hamlesini Putin ile barışarak yaptı. Bu ilişkilerin normalleşmesi ve iyileştirilmesinde Doğu Perinçek ve Silivri’den çıkan Türk Generallerin katkısı büyüktür. Moskova ile münasebetlerini düzelten Sayın Erdoğan, BOP’un hayati önem addettiği İkinci İsrail Projesine (Kürdistan’a) Sünnistan projesi ile müdahale etti. Irak’tan İskenderun Körfezine açmak istedikleri koridora çomak soktu. Bu zeki hamlenin arkasında duran da Rusya oldu. Türkiye, etrafı üç Kürdistan erki ile kuşatılmış, açılım ile Ankara’dan koparılmış, Güney Doğu ve Akdeniz vilayetlerinde üç Kürdistan erkine bağlı veya taraftar mahalli ve belediye idareleri ile yüzleşecekti. Ve Ankara etrafını yakarken aslında kendisini de ateşe verdiğini büyük bir bedel ödeyerek öğrenecekti. Bu sebeple Şam’ın ayakta kalması Ankara’nın da kendisini hedef alan ateşten kurtulması için çok önemli oldu. Şam’ın düşmemesi BOP’u da, bu projede görev üstlenmiş olanları da, efendileri mahfilleri de allak bullak etti. Hesaplarını alt üst etti. Bölgesel ve uluslararası ilişkilerde derin bir kırılma ve deprem etkisi yarattı.

ABD VE PKK PANİK İÇİNDE

Rusya, Türkiye ve İran arasında başlayan Astana ve Soçi süreci Rusya, Türkiye ve Suriye’nin yer aldığı Moskova süreci ile taçlandırıldı. 11 sene sonra Rusya, Suriye ve Türkiye Savunma Bakanları ile İstihbarat Başkanları bir araya geldi. Ocak ayında Dışişleri Bakanları görüşecek. Ardından bir Putin-Erdoğan-Esad zirvesi bekleniyor. ABD, PKK ve şürekâsı ciddi bir panik içinde. İçerde ve dışarıda Moskova, Ankara ve Şam arasında başlayan bu süreci baltalayacak faaliyetlere hız verildi. FETÖ, PKK, IŞİD, HTŞ, ÖSO’nun birçok bileşeni ittifak edelim “üç düşmana” karşı birlikte mücadele edelim çağrıları yapıyor. Altılı Masanın üyeleri ve medyası tarihi buluşmalara karşı dilsiz ve kör rolünde. Davutoğlu ve Babacan, Sayın Erdoğan’dan boşalan BOP memurluğunda görevimize bağlıyız mesajları veriyorlar. Demirtaş, Babacanı takdir ediyor. PKK, BOP’ta askeri misyonunu ifa ediyor. Atatürk Cumhuriyeti ve Milli demokratik devrimlerini rafa kaldıracak, Rusya’ya karşı etkin mücadele edecek, Suriye’de ABD ve PKK varlığının devamını sağlayacak bir işbirlikçi iktidar hayalindeler.

ERDOĞAN’IN SIRTINDAKİ KÜFE

Sayın Erdoğan ve hükümetinin sırtında taşıdığı, kemikleşmiş Esad düşmanı bir Suriye muhalefeti ve silahlı örgütlerinin olduğu ağır bir küfe var. Özellikle sınırlar arası legal illegal milyarlarca dolar kıymetindeki ticaretten nemalanan geniş bir kesim var. Suriye ordusunun Türkiye sınırına yerleşmesi, gümrük ve hudut kapılarını kontrol etmesi bunlarda ciddi bir rahatsızlığa ve öfkeye sebep olacaktır. Bunların bürokrasi, askeriye ve istihbarat üzerinde önemli etkileri var. Bütün bu unsurlar Sayın Erdoğan’ın Şam ile yakınlaşmaması ve Sayın Esad ile normalleşmemesi için engel oluşturmaktaydı. “Mecburiyetler tercihlerin üstündedir” tunç yasası devreye girdi: ABD, AB ve İsrail’de etkin bir çevrenin, FETÖ’nün, PKK’nın ve Türkiye’deki taraftarları ve işbirlikçileri ile Sayın Erdoğan ve hükümetinin ekonomik, sosyal ve kültürel programlarıyla sorunlu kesimlerin oluşturduğu geniş bir cephe oluştu. ABD, Kuzey Irak’ta tüm bölücü örgütleri bir araya getirdi. Güney Kıbrıs Rum Hükümetine silah ambargosunu kaldırdı. NATO’ya alınması için çalışmalara başladı. Türkiye’yi, Suriye’yi, İran’ı ve Rusya’yı içeride ve dışarıda hazırladığı saldırılarla hedef tahtasına koydu. Bölgemiz büyük tehdit ve savaşlarla yüzleşebilir. Ama ve lakin hiçbir tehdit ve savaş Rusya, Türkiye ve Suriye iş ve güç birliği ile rekabet edemez. Hatırlatalım; Şam ya vezir ya rezil eder. BOP sayesinde, Suriye üzerinden vezir olup yıldızlaşacaklardı, rezil oldular.

-BİTTİ-