Boş alanlar hep olmalı

Düşünce ve kültürde “eskimezlik” denince akla ilk gelen adlardandır İbni Haldun. Tarih bilimi ve yöntemi açısından eşsizliğini koruyan Mukaddime’si bir sunu, bir önsöz niteliğiyle çağdaş toplumbilime giriş olarak değerlendirilir. Turan Dursun, çevirisinin ilk 50 sayfalık bölümünde İbni Haldun’un çağdaş bilginler gözündeki saygın yerini de vurgular (Kaynak Y., Nisan 2013 / Onur Y., 1977)... Aydınlık Kitap’ı yönettiği Şanlı Gezi sürecinde Haldun Çubukçu benden Mukaddime için yazmamı istediğinde kitaba yeniden göz atarken altını çizdiğim birçok parça arasında “eskimezlik” üstüne cümlelerden çok daha iyilerini, en genel ve en somut olanı buldum: toplumların çöküş dönemlerine ilişkin bölümlerde, meğer yapılaşma ve toplum sağlığına dair genişçe bir paragrafı da işaretlemişim...

BULAŞIN CİRİT ATTIĞI ORTAM

Kovid - 19’un bütün dünyayı susta durdurduğu şu günlere de ışık tutan cümleler herkesle paylaşılmaz mı hiç? Okuyalım: “... kıtlıkların, açlıkların çoğalması, devletteki çöküntüler yüzünden kargaşanın artması ve bu yüzden her şeyin altüst olması, kargaşa ortamında adam öldürme olaylarının alıp yürümesi ve ‘veba’ türünden hastalıkların meydana gelmesi birer nedendir. ... ‘Veba’nın nedeniyse, genellikle ‘hava’nın bozulmasıdır. ... Bozukluk çoksa, ciğerde hastalık oluşur. İşte ‘taunlar’ (salgınlar) da bu tür hastalıklardandır. Ciğerde oluşan hastalıklar... Tüm bunlara yol açan kokuşmuşlukların, zararlı ‘rutubet’lerin artmasının nedeni, devletin son dönemlerinde nüfusun yoğunlaşması, konutların ve yapıların sıklaşmasıdır. ... Felsefede, ‘yerleşme merkezlerindeki yapılar arasında yer yer boşluklar, boş alanlar olması (sağlıklı yaşam için) zorunludur’ biçiminde bir söz vardır. Gerçekten de öyle boş alanlar olmalıdır ki, temiz hava dalga dalga gelip canlıların yol açtığı kirlilik nedeniyle oluşan bozuk, kokuşmuş havayı alsın götürsün. ... [bu olmayınca] nüfus yoğunluğu ve sık yapılar olan kentlerde, başka kentlerden daha çok kitle ölümlerine rastlanır.” (s. 254 - 255)

KALABALIK VE SIK YAPILARDAN ÇÖKÜŞE

Her ne kadar günümüzde teknolojik bağlamda pek çok etken çürümeyi büsbütün azdırmışsa da, uygarlık tarihinde salgınların oluşumuna dair İbni Haldun’un yukardaki saptamaları bile olan biteni açıklamaya ve onun deha kimliğini göstermeye de yetiyor. Kara Veba’nın özellikle Avrupa’nın büyük kentlerinde toplumlara 14. yy'da verdiği zararı yaşarken gözleyip bu sonuçlara varan Haldun; “devletin temel yapılarını” oluşturan gerçek gücünse emeğin kolektif niteliği olduğunu vurgular: “...yapıtlar, çalışanların çokluğu oranında ve emeğe yönelen, emekte yardımlaşan ellerin bir araya gelmesiyle olup biter yalnızca.”

Devletin doğuş, yükseliş, rahatlama, yetinme aşamalarının sonunda, beşinci olarak, “savurganlık aşamasının” geldiğini öngören Haldun, artık, toplumsal çürümenin her alanda “devletin egemeni” eliyle yaygınlaştırıldığını belirtir: Daha öncekilerin toplayıp biriktirdiklerini har vurup harman savurarak tüketen muktedir, tüm eski yardımcılarını terk ederek yalnız ve tek kalır. Bu, yıkılışa kadar süregider.

Haldun; son derece deneysel açıklamalarını dogma ve siyasal baskıların, önyargı ve dinsel akidelerin gölgesinden uzak tutabilmek için kitabının her bölümünde son sözü Tanrı’ya bırakır: “Tanrı, ölçüsünü dilediği biçimde koyar.”

SOSYAL BULAŞTAN KAÇINMAK

Haldun, toplumlarda gözlediği evrelerin eskimeyen kalıplarını tanımlamak için yönteminde değişmeyen üç özelliği şöyle belirler: Sürekli değişim ve yenileşmenin yasaları, yansızlık, eleştiri... Yasalar: Nedensellik, benzerlik (zor ve zorunluklar) ve benzemezlik (süreç, bozulma, değişme)...

İşinizin adını, yasayı çiğneyerek “Eskimiyen” koyarsanız, daha başında çaptan düşer, anaforunuzda bozulmaya başlar ve gitgide sosyal bulaşa dönersiniz. Yazı, haber, yorum istediğiniz kişinin eleştirisine dayanamayıp hem kendi iradenizi hem onunkini siler ve çöpe atarsanız, “eskimeyen” içini de boşaltırsınız. Gerçek şu ki, basılı kâğıtta bu kadar hızlı bozulmak olanaksızdır. Dijital teknolojinin kolaylığına sığınarak “eskimez” dediğiniz hakikati yapboza çevirmeyi umduğunuz an, muhalefet ettiğiniz “muktedir”den daha gülünç duruma düşerek canlı karikatür olursunuz.

İbni Haldun’un “felsefede boş alanlar” sırrı önemli... Hiçbir yaşam yoktur ki yanlışları olmasın. Ama yapıta dönmüş yaşam odur ki, ölümden sonra da, hakikatle olabildiğince örtüşük süreçte, üstelik başkalarının yaşamında kendini durmadan yenileme yetisindeki öznenin veri ve yetileriyle yüklüdür. Dahası hakikati yeniden ve bambaşka açılardan araştırma, yorumlama ve dönüştürme yönünde bizi durmadan güdüler. Eskimezlik buradadır. Bozulmayı sosyal bulaşa götürmek istemiyorsan, eleştiri için boş alan bırakmalısın.