Bravo Bayraktar
Dün yazımı yazarken, adı yolsuzluk soruşturmasına karışmış bakanlardan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa etti.
Bayraktar, "Soruşturma dosyasındaki imar planları Başbakan'ın onayı ile yapılmıştır. Tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Bugün bize bir istifa metni ve deklarasyon metni gönderildi. Böyle bir durumda bunun yanlış olacağını düşünüyorum. Hayırlı olsun" diyerek hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa etti. Ederken de "Başbakan istifa etmeli" dedi.
Açıklama elbette demokrasimiz açısından önemlidir.
Ama daha önemlisi, Başbakan'ın nasıl diktatörleştiğini, diktatörleşirken de nasıl korkuya kapıldığını ortaya koymaktadır.
Yolsuzluk hangi noktalarda?
Bakanları Anayasa'nın kendisine verdiği yetkiyi, hakkında açıklamalar yaparlar korkusuyla kullanamıyor ve bakanın istifa ederken bile ne söyleyeceğine Başbakan dikte etmeye çalışıyor.
Bir anlamda bakan istifa ederken bile kendi düşüncesini söylemekte özgür değil.
Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti bakanları, bürokratları için "Benim bakanım, benim genel müdürüm, benim valim derken" bir çok insan, hatta bu aşağılamaya muhatap olanlar bile buna sessiz kaldı.
Bu aşağılamaya muhatap olanlar zamanında gereken tepkiyi vermezlerse, istifa mektubunda neler söyleyecekleri bile EMREDİLİR.
Açıklamanın asıl can alıcı noktası; Bakan Bayraktar hukuka aykırı olan ve soruşturma dosyasında belirtilen imar planlarının Başbakan'ın onayı ile yapıldığını söylemiştir.
Bu açıklama Bayraktar'ı kurtarmayacaktır. Zira Başbakan'ın imar planı değişikliği düzenleme yetkisi olmadığına göre, bunun anlamı şudur;
"Hukuka aykırı imar planı değişikliklerini bana Başbakan emretti, bende yaptım"dır.
Bu Erdoğan Bayraktar'ı elbette sorumluluktan kurtarmayacaktır.
Burada yolsuzluğun ve nüfuz suiistimalinin ne noktalara geldiğini ortaya koymaktadır.
Erdoğan mal varlığını açıklasın
Şimdi Tayyip Erdoğan'a düşen, kendisinin, eşinin, çocuklarının mal varlığını son meteliğine kadar açıklamaktır.
Artık, "Yetim hakkı yiyen" gibi hamasi nutuk atmak yetmiyor.
Namustan, şereften bahis eden Başbakan, Avrupa Konseyi'nin bünyesinde yolsuzluklarla mücadele konusunda çalışan, üye ülkelerdeki durumu inceleyip hükümetlere önerilerde bulunan GRECO isimli kuruluşun 20 Nisan 2010 tarihli basın açıklamasında Türkiye'den yapılmasını istediği noktaların hiçbirisini yerine getirmemiştir.
AB Komisyonunun da -12 Ekim 2011 ve 2013 yılı Türkiye ilerleme raporlarında ki tavsiyelerinin hiçbiri yerine getirilmemiştir.
Ama ne yapılmıştır? İkiz devlet yapılanmasındaki koalisyon ortağı başbakanı ısırmaya başlayınca, efeler diyarının çocuğu Yılmaz Özdil'in sıraladığı gibi iktidar sadece "ahlaksızlar, şerefsizler, alçaklar, kirli ittifak, kökü dışarıda, karanlık odak, çete, şebeke, hain, tezgah, komplo, ajan, orduya kumpas kurdular, elinizi kırarız, inine gireceğiz" demişlerdir.
Başbakan hamasi nutuklar atacağına, GRECO örgütünün ve AB'nin yolsuzlukların önlemesi için yaptıkları bütün önerilere uysaydı Dünya Şeffaflık Örgütü'nün yolsuzluk endeksinde Türkiye 53. sırada yer almaz, yolsuzluk iddiaları bu hale gelmezdi.
Bütün bunlar olurken bir şeye de çok dikkat etmek gerekiyor. Türkiye'de çözüm bekleyen pek çok sorun varken, siyasetin Hükümet- Cemaat çatışmasına odaklanması ve siyasetin sağlıklı bir yapıya kavuşması için bu çatışmadan medet umulması yanlış olur.
Bayraktar'ın yaptığı açıklama, AKP hükümetinin bir üyesi kral çıplak dediği için çok önemlidir.
Artık kral çıplak.
Kral çıplak dediği için bravo Bayraktar.