Bu dağınıklığa son verilmeli!

Özelde ülkemizi genelde tüm dünyayı saran ve derinden sarsan COVID-19 salgınının ekonomiye etkilerinin görülmemiş boyutlara ulaşmasından endişe ediliyor.

İnsanlar bir yandan can derdiyle uğraşırken, bir yandan da mal derdine düşmüş vaziyetteler.

Yani iş ve aşlarının, ekmek teknelerinin, firmalarının ve istikballerinin karşı karşıya kaldığı / kalacağı risk ve tehditlerin endişesi içindeler.

***

Hal böyleyken, sadece gelecek seçimleri düşünen, popülist ve sığ bir Başkan olan Trump, ABD’de başta New York ve Los Angeles gibi büyük metropol ve eyaletler olmak üzere, yerel yöneticilerle, kamuoyu önünde son derecede itici ve yakışıksız bir itişme ve çekişmeye girmiş görünüyor.

Ne yazık ki, Türkiye’de de iktidar, kendinden olmayan Büyükşehir Belediyeleri ile böyle olağanüstü bir dönemde olmaması gereken benzer çekişme, engelleme gibi işlere, yasaklamalara vb. kalkışıyor.

Millet can derdinde, bunlar siyasi rekabet, kıskançlık ve engelleme peşindeler. Tam ibretlik bir durum maalesef.

***

Tabii bu zihniyet ve seviyede, ülkenin ekonomisinin kısa ve orta vadeli risklere karşı alabileceği ve/veya alması gereken, önlemler, vermesi gereken teşvik ve destekler de, dağınık, bölük-pörçük, yeterli koordinasyondan ve akılcı bir planlamadan uzak bir biçimde sürdürülmek zorunda kalınıyor kaçınılmaz olarak.

Yapıcı eleştiri ve önerilere, bugüne kadar hiçbir zaman kulak vermiş olmasalar da, biz “aynı gemide” olduğumuz gerçeğinden hareketle, durumdan vazife çıkararak, riskleri ve çözüme yönelik önerilerimizi yazmaya ve söylemeye devam etmeliyiz, ediyoruz da.

***

Türk ekonomisi, bu salgından önce de, kırılgan bir ekonomik düzeydeydi. 437 milyar dolarlık toplam dış borcun yanı sıra, şirketler de, hane halkları da, güçleri ve kapasitelerinin üzerinde borçlanmaya gidiyorlardı.

Bunların ötelenmesi ve/veya yeni borç ve kredilerin alınması, gelecekte sorunun daha da ağırlaşmasından başka bir işe yaramayacaktır.

Gözü kara borçlanmanın, aşırı ve gereksiz tüketimin, insanların da, firmaların da, gelirlerini ve karlarını aşacak seviyelere gelmesi, bugün büyük bir problem. Borç-gelir ilişkisi bozulmuş durumda. Karlar ve gelirler, borçlar ve faizleri kadar artmıyor çünkü.

Ülkede, Sermaye Piyasası Kurulu, BDDK, Rekabet Kurumu gibi kuruluşların, dengeli ve planlı bir koordinasyon içinde çalışabileceği bir “düzenleme alanını” kaybetmiş görünüyoruz. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılması ve “planlama aklının” kaybedilmesi, bu duruma gelinmesinin temel sebeplerinden birisidir ne yazık ki.

Türkiye’de bugün, ekonomide hangi sektörün bu salgın nedeniyle ne tür risk ve kayıplar yaşadığı veya yaşayacağına dair, bir projeksiyon yapacak, sektörler arası bir planlamayı hayata geçirecek, geleceğe yönelik bir perspektif ortaya koyabilecek ne bir kurum, ne bir kuruluş, ne bir şahıs, ne de bir program görülmüyor orta yerde.

***

Artık, bu tasarruf oranlarıyla gidilemeyeceği aşikar. Tüketim çılgınlığına nasıl son verilecek? Gösteriş yatırımlarından, gereksiz lüks tüketimden nasıl uzak durularak, makul ve mantıklı bir arayış ve davranış modelini kim, nasıl ve ne zaman ortaya koyacak?

Yoksa salgının hız kesmesi veya kontrol altına alınmasıyla her şey eski tas-eski hamam olarak devam mı ettirilecek?

Bu sorulara ve muhtemel cevaplara odaklanacak bir plan-program yok. Tabi Hazine ve Maliye Bakanı'nın büyük bir özgüvenle neredeyse altı ayda bir açıkladığı ve sonu çoğunlukla hayal kırıklığıyla biten, sayısını hatırlamakta zorlandığımız “müjde paketlerini” saymazsak.

Sonuç olarak, bir bütün olarak ekonominin sıkıntılarını, bu salgının ekonomi üzerinde yarattığı tahribatın boyutlarını, yaratabileceği hasarın tahminini ve bunlara karşı alınacak önlemlerin, sağlanacak teşviklerin, desteklerin, ortaya konulabileceği bir perspektife ihtiyaç var.

Acaba bunun gereğini kavrayabilecek bir zihniyet var mı? İşin orasından şüphemiz var doğrusu…