Bu iş Yüce Divanlık-(TAMAMI)

MİT Müsteşarı’nın özel yetkili Savcılık tarafından, MİT yasasındaki 26. madde dikkate alınmadan ifadeye çağrılması, arkasından bunu yapan savcının soruşturmadan alınması ülke gündemine oturdu.

Durum böyle de olunca öz biçime feda edilerek, asıl konu gözden kaçırıldı.

Asıl tartışılması gereken, MİT’in hükümetin bilgisi dâhilinde PKK’nın şehir yapılanması olan KCK’yı kurdurup kurdurmadığıdır.

APO denen katilin eylem talimatlarının Kandil Dağına ve terör örgütünün kırsal kadrolarına MİT personeli tarafından iletilip iletilmediğidir.

Özerk Kürdistan’ın kurulması, bu kurulduktan sonra APO’nun önce ev hapsi ve sonradan özgür bırakılması ve arkasından çok daha vahim olanı BM veya NATO’nun bölgeye müdahalesi konusunda terör örgütüyle uzlaşılmış olup olmadığıdır.

KCK sanıklarının salıverilmesi konusunda taahhütte bulunulup bulunulmadığıdır.

Demokratik Toplum Kongresi tarafından MİT’in isteği üzerine özerklik ilan edilip edilmediğidir.

Bütün bu sayılan eylemlerin Hükümetin yani MİT’in bağlı olduğu Başbakan’ın bilgisi dâhilinde olmaması mümkün değildir. Nitekim Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, “bu süreç durdurulursa” yani “anlaşmadan dönülürse” iç savaş çıkacağını fütursuzca söyleyebildiğine göre, burada artık asıl tartışılması gereken, hükümetin bu konudaki sorumluluğudur.

Üstünü örtme telaşı

İddia edilen bu fiiller Türk Ceza Kanunu’nun dört ve beşinci bölümlerinde yer alan Devletin Güvenliğine, Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar oluşturan fiillerdir.

CHP ve MHP’nin varlığı iddia edilen, Aysel Tuğluk’un açıklaması ile de iddia olmaktan öte varlığı ortaya çıkan, ülkeyi bölmeye yönelik uzlaşmanın/protokolün, hükümetin bilgisi dahilinde olmamasının mümkün olmadığını, kamuoyuna iyice anlatmaları gerekmektedir.

APO’nun verdiği eylem talimatları Kandil Dağı’na MİT personeli tarafından götürülmüşse, bunu yapanların ve yapılmasına izin verenlerin ellerinde şehitlerin ve ölen ülke insanının kanı vardır.

O zaman da şehit cenazelerinde atılan “Kanı yerde kalmayacak” nutukları da timsahın gözyaşlarıdır.

Burada bir noktayı gözden kaçırmamak lazım, soruşturmayı yürüten savcının görevden alınması, apar topar MİT yasasının 26. maddesine ek bir fıkra ekleyerek MİT görevlilerinin bu soruşturma kapsamının dışına çıkartılmaya çalışılması, hükümetin suçluların telaşı içinde kendilerini koruma ve olayın üstünü örtme telaşıdır.

Burada gizlenmek istenen, kendi suçluluklarıdır. Yüce Divan yolunu kapama telaşıdır.

Sayılan eylemler eğer doğruysa, bir istihbarat teşkilatının terör örgütü içine sızması veya örgüt içinden adam elde etmesi faaliyetlerinin çok ötesinde, ülkenin bölünmesi için terör örgütüyle işbirliği yapmasıdır. Varılan anlaşmanın nihai hedefi önce Özerk Kürdistan ve giderek de bağımsız bir Kürt devleti kurdurmaktır.

Muhalefetin yapması gereken

CHP ve MHP’nin zaman geçirmeksizin Hükümet hakkında gensoru önergesi vererek, bu konuyu TBMM’ye taşımaları gerekir.

Şu andaki yapı içinde, PKK’nın avukatları, Atatürk’e katliamcı diyebilen onursuzlar ve bunların yandaşları bu gensoruya destek vermeyebilirler, ama AKP içinde aynen 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi iyi anlatılmış bir gensoru önergesine destek verecek, bu ülkenin bölünmesine karşı çıkacak vatan sevgisi taşıyan milletvekilleri olduğu inancındayım.

BM veya NATO müdahalesi isteneceğine göre, savaşma motivasyonu düşmüş, komuta kademesi yıpratılmış bir ordu gerekiyordu o da yargı eliyle başarıldı.

Elinde ve emrinde yüz binlerce askeri, tankı, topu tüfeği varken darbe yapmamış insanları, birçoğu sivil hayata geçtikten sonra darbeci ilan ederek içeri almalarının sebebinin bu olduğu da ortaya çıktı.

Bu ülkenin sivil, asker aydınlarını terör örgütü yöneticisi ve üyesi diye zindanlara tıkarken, hükümet adına da ülkenin bölünmesi konusunda terör örgütüyle pazarlıklar yapılırken bir yandan da yabancı Silahlı Kuvvetlerin ülkeye çağrılmasının alt yapısı hazırlandığı iddia edilmektedir.

2001’den beri önce merkez sağdaki millicilerin, arkasından ulusalcı solcuların ve en son olarak da son iki yıldır CHP’deki ulusalcı kadroların tasfiyesinin gerçek sebebi de buymuş demek ki.

Ergenekon davaları ve Silivri’de görülen bütün diğer davalarda kamu vicdanını sızlatacak şekilde infaza dönüşmüş tutuklulukların temel sebebinin, ileride APO’ya af çıkartabilmenin ön hazırlığı olduğunu daha ilk günden beri söyleyen bir kişi olarak bu tezgâh beni hiç şaşırtmadı.

Bu iş Yüce Divan’da biter.