Bugün, durgunluk ve yüksek enflasyon yarın, küçülme ve yüksek enflasyon!

Dün açıklanan 2018 yılı üçüncü çeyrek büyüme verileri, ekonominin stagflasyona girdiğini kanıtladı. Yani yüksek enflasyon ve ekonomik durgunluk bir arada. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir misali, son çeyrekte de bu gidişatın süreceği aşikar. Ancak, 2019 yılının ilk 3 ayında ise, muhtemelen ekonomi küçülecek ama yüksek enflasyon da sürecek. Buna da slumpflasyon (çöküş) deniyor. Yani, ekonomide en kötü geride kaldı diyenlere daha da kötüsü maalesef önümüzde demek zorundayız bu şartlarda.
Ekonominin krizde olup olmadığı, ya da enflasyonun gerçekten düşüp-düşmediği gibi konularda yapılan tartışmalar da bugün tamamıyla anlamını yitirmiş durumda artık. Çünkü krizin varlığını anketlerden ziyade, ekonomik gösterge ve verilere bakarak anlamak çok daha gerçekçi ve doğru bir yöntemdir.
1- Kredi hacminde daralma sürüyor. BDDK verilerinden de görüleceği üzere bankalarda mevduat seviyesi yerinde sayarken, kredi hacmi düşüyor. 2002 yılından beri sürekli yükselen kredilerin, milli gelire oranı, 2006 yılından beri ilk kez daralıyor.
2- Borçlarını, taksitlerini hatta faizlerini bile ödeyemeyen firmaları, yüzdürmek ve takibe almamak adına yapılan yeniden yapılandırmalar, bankaların aktif kalitesini bozuyor ve donuklaştırıyor. Takipteki krediler, yeniden yapılandırma olmasa anormal biçimde artacak. Nitekim (Ekim-Kasım) 2 ayda 2000’e yaklaşan firma konkordatoya gitmiş vaziyette.
3- Yılbaşında 3.78 TL olan dolar kuru, bugün 5.30 TL’ye yükselmiş durumda. TL’nin yüzde 40 oranında değer yitirdiği ve benzer ülkelerden negatif ayrıştığı görülüyor. Dış borçların ödenmesi ve çevrilmesi artık son derece güç.
4- Mevduat faizleri yüzde 23-25, kredi faizleri, yüze 35’ler dolayında seyrederken, piyasalarda yaprak kımıldamıyor. KDV-ÖTV indirimleri ise bütçe açığını artıyor. Hazine daha kısa vadeyle ve daha yüksek faiz ödeyerek borçlanmak zorunda kalıyor.
5- Enflasyonda Türkiye, IMF’nin kapısına dayanan Arjantin’den sonra, gelişmiş ve gelişmekte olan yaklaşık ilk 50 ülke arasında en yüksek çifthaneli enflasyona sahip durumda. Yoksulu daha da yoksullaştıran, en haksız ve adaletsiz bir vergiye dönüştü artık bu yüksek enflasyon.
6- İşsizlikte çifthaneli rakamlar artık kronikleşmiş vaziyette. Gerçek işsizlik yüzde 17’lerde.
7- Türkiye’nin risk primi, yani CDS (Credit Default Swap) değeri, Mayıs 2018 ile Aralık 2018 ayları arasında son 7 ayda yüzde 83.2 oranında artmış vaziyette.
Türkiye’nin 7.12.2018 itibarıyla CDS değeri 388.6 iken, Brezilya 207.8, İtalya 237.9, Rusya 154.3, İspanya 85.8, Japonya 20.4, Almanya’nın ise 12.5 oldu.
8- Ekonomimiz dünyada önde gelen bütün kredi derecelendirme kuruluşlarının -ne yazık ki- “yatırım yapılamaz” seviyesindeki not indirimlerine muhatap oldu ve yatırım iklimi bu nedenle büyük ölçüde hasar gördü.
9- Buna rağmen hala gösteriş yatırımlarını ve beton ekonomisini sürdürmeye, zabıtalara market fiyatlarının kontrolünü yaptırmaya, patates ve soğan depolarını basmaya kadar, gayri ciddi yararsız ve anlamsız sözde ekonomik adımlar atılıyor veya sözde önlemler alınıyor.
10- Bu gidişatla, Mart 2019 yerel seçimleri sonrası, IMF’li veya IMF’siz son derece sert ve sıkı bir kemer sıkma programı ve acı reçetenin millete dayatılması neredeyse artık kaçınılmaz bir hale getiriliyor. Bunun anlamı ağır vergi ve zamlarla, anti demokratik baskıcı bir rejimin ayak seslerinin duyulmaya başlamasıdır.
2019 ilk çeyreğinde yaklaşan ekonomik küçülme ve yüksek enflasyona yani slumpflasyona (çöküş) doğru bir dibe vuruşu önlemek için ortada ne niyet, ne kadro, ne kapasite ne de ciddi ve gerçekçi bir ekonomik politika görülüyor.
Ya gidişatın farkında değiller, ya da farkında oldukları halde, sorunları ve tedbirleri seçime kadar miyop bir kurnazlıkla halının altına süpürüyorlar.
Yazık, çok yazık!