Büyük devrimcinin not defterinden: Mustafa Kemal’in Suriye günleri
Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 84’ncü yılında devrimci hayatında önemli yer tutan Suriye’nin Şam vilayetinde geçen günlerinde tuttuğu günlüklerdeki notlarla anıyoruz. Kurmay Yüzbaşı olarak çıktığı Harbiye’den “sakıncalı” görülerek sorgulanır ve ardından da Şam’da bulunan 5’inci Ordu Komutanlığına bağlı 30’uncu Süvari Alayına tayin edilir. Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı Kurmay Yüzbaşı Müfit (Özdeş) Şam’da bulunan 29’uncu Süvari Alayında, Ali Fuat (Cebesoy) ise Beyrut’taki Süvari Alayında görevlendirilir. Ali Fuat’ın yazdığına göre Mustafa Kemal, Müfit ve Ali Fuat İstanbul’dan deniz yoluyla Beyrut’a gitmişler ve 5 Şubat 1905 tarihinde görev yerlerinde stajlarına başlamışlardır.
Genç Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, Mart 1905 tarihinde Havran’a gönderilerek Dürzî ayaklanmasını bastırması istenir. Burada dört ay kalır. Basrelharir ve Kuneytira’da da görev yapar. Temmuz 1905 sonunda tekrar Şam’a döner. Bu dönemde isyanları kurşun atmadan bastırır, halkla kurduğu dostluk ilişkileriyle bölgede kendisini sevdirir, devlete olan güveni artırır. Bölgeye bir süre huzur gelir.
Mustafa Kemal, Şam’da kaldığı üç yıl içinde sık sık çevre gezilerine çıkar ve bölge halkını ve coğrafyasını tanır. Bu dönemde tuttuğu notlarda buradaki çarpıklıkları, yanlış uygulamaları, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin etkin olduğu bölgeleri saptar ve özellikle yönetimdeki yolsuzluk ve usulsüzlükleri görür ve etkilenir. Bunları da not defterine ayrıntılarıyla yazmaktan geri durmaz. Ayrıca bunları üst makamlara da iletir.
Buradaki bozuk düzen onun fikir ve eylem hayatına da yansır. En önemlisi de burada ilk devrimci örgütü Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni Haziran-Ekim 1905 tarihleri arasında kurar. Gelişmesi için Selanik’e giderek burada da şubesini oluşturur. 20 Haziran 1907’de 5. Ordu Kurmay Başkanlığına atanır. Kıdemli Yüzbaşıdır. Piyade ve topçu stajı bitince de 13 Ekim 1907 tarihinde Selanik’te bulunan 3. Ordu Komutanlığına atanır.
İşte, buradaki hayatına ilişkin notlar, 2009 yılında Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) tarafından kitaplaştırılır:
SUBAYLARIN KÖTÜ ALIŞKANLIKLARI
"18 Temmuz 1905 saat 1'de İrbid'e varış. (...) Kaymakam Bey'in ifadesine göre, halk yönetime sadık; ancak, yapılan hareketler onları şımartıyor. Halk çete halinde eşkıyalığa çıkmıyor. Aralarında ufak tefek çarpışmalar oluyor. Bunun için halka yazılı bildiriler dağıtılarak seyyar müfrezeler dolaştırılmalı. Bilgi ve eğitimin gelişmesi için gereken ortam hazırlanmıyor. Burada iki okul açtım. Buralara öğretmen tayin edilmediği için, vekaletle bu iş idare ediliyor."
4 Ekim 1905 tarihli notunda, bugüne kadar gerek eğitim sırasında ve gerek karşılaştığı diğer işlerde şahit olduğu olaylardan çıkardığı sonuçları şu başlıklarla defterine düşer:
“A- Subayların hepsi, askeri fikir ve bilgilerden tamamen yoksundur.
B- Askeri konuların en kolaylarının bile, cahil olan bu subaylar heyeti içinde bazıları görülür ki kendilerini en iyi asker, en isabetli fikir sahibi komutan kabul ederek bilgiçlik iddiasında bulunurlar.
C- Doğrudan kabul etmemek, kendilerinin hiçbir hazırlık düşüncesine dayanmayan eğitimlerini doğru göstermek ve herhangi birinin bu konudaki bir iddiasında, diğerlerinin anlamadıkları halde, mutlaka taraf tutarak söz söylemelerini işitmek insanı çıldırtır.
D- Bir hatalarını söylemek, kendilerine düşmanlık ilanı gibi algılanır.
E- Gözlerinde, kurmay subaylarının bilgileri, yapılması imkânsız, masal derecesindedir ve bu inançlarını açıkça söylemekten asla utanmazlar.
F- Kendileri tecrübe ile beslenmiş, önemli işleri hallederek yetişmiş olduklarını ileri sürerek, bir bilgi ve görüş sahibinin anlatacağı gerçekleri anladıkları halde, dinlemek istemezler. Kendilerinin her yaptıklarını durum, ortam ve zamana uygun göstermekle, cahilliklerini ve bencilliklerini ilan etmeleri her zamanki alışkanlıklarındandır.
(...)
Bu cahil ve kötü niyetli adamlar aynı zamanda tamamen hırsızdırlar.
Süvari sınıfına yeni geldiğim zamanlar, ilk karşılaştığım ve arkadaş olduğum subaylar kendilerini o kadar güzel tanıtıyorlar, o derece doğru ve vicdanlı gösteriyorlardı ki insanlık maskesi altında aşağılık ve hainlik vasıflarını gizli bulunduğunu fark etmek oldukça zor, özellikle benim gibi gerçek hayata yeni atılanlar için imkânsızdır.
(...)
Vergi toplamak amacıyla gönderilen müfrezelerin bir subayla, 2-3 atlı olması yeterliyken, 20-25, 30-40 atlı gönderilmesindeki amacın hayvanların arpa ve samanlarını bedava tedarik etmek ve buna karşı, harcanmış gibi gösterilen değerdeki parayı cebine koymak olduğu anlaşıldı.
VATAN VE HÜRRİYET CEMİYETİ’Nİ KURDU
Mustafa Kemal Ekim 1905’te burada gizli olarak bir grup arkadaşıyla “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”ni kurar. Cemiyetin kurucuları arasında Dr. Mustafa (Cantekin) ve Müfit (Özdeş) Bey vardır. Süvari Alayı Kumandanı Lütfi Bey son anda teşkilata girmekten vazgeçer. Diğer isimler hakkında bugüne kadar bir bilgiye ulaşılamamıştır. Mustafa Kemal, Cemiyeti büyütmek için Beyrut, Yafa ve Kudüs şehirlerinde de şubeler örgütler. Cemiyetin Beyrut şubesini Ali Fuat Cebesoy, birkaç subay arkadaşıyla kurar (Cemiyetin burada kozmopolit yapısı nedeniyle gelişmesinin güç olduğunu belirtir).
Ali Fuat Bey'in hatıralarına göre Cemiyet'in Şam ve Beyrut bölgesinde büyümesine imkan yoktur. Çünkü buralar hem kozmopolit hem de Arap milliyetçiliğinin ağır bastığı yerlerdir. Bu durumu Mustafa Kemal de tespit eder. Beyrut'ta bulunan arkadaşı Ali Fuat'a mektup yazar ve Beyrut'ta görüşmek istediğini bildirir. 15 gün sonra geldiğindeki ise halini Ali Fuat şöyle anlatır: "Mustafa Kemal'i heyecanlı ve endişeli buldum. İlk sözü; “Ben Makedonya'ya gidiyorum”, oldu ve durumu kısaca anlattı: “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin 5. Ordu mıntıkasında gelişmesine imkân yok gibi” idi. Makedonya'da ise süratli bir gelişme olacağı muhakkaktı. Rumeli'ye geçmek kararını vermiş, Müşir Hakkı Paşa'nın oğlu Haydar'ın da yardımıyla bir izin tezkeresi uydurmuştu. Ancak bu tezkere ile İzmir'den öteye geçemezdi. Fakat Selanik'e vardıktan sonra bir kolayını bulmaya çalışacaktı."
GİZLİCE SELANİK’E GİTTİ
İşte bu maksatla Nisan 1906’da Yafa'yı terk ederek Mısır üzerinden bugünkü Yunanistan'ın Pire limanından vapurla Selânik’e gider. 3. Ordu Müşiriyet Dairesinde görevli Kurmay Albay Hasan Bey'i bulur. Ondan yardım görme umudu görür. Bu sırada hava değişimi raporu alır. Bundan sonra Cemiyetin şubesini kurma girişimine başlar.
Ömer Naci, Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Hakkı Baha (Pars) ve Mustafa Necip gibi yakın arkadaşlarıyla Cemiyetin gizli şubesini açar. Burada yaklaşık dört ay kalır.
Temmuz 1906’da Mustafa Kemal’in Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katılır. Faaliyetlerini bu Cemiyet içinde sürdürür. Zaten daha sonra kendisi de bu Cemiyete katılarak onun disiplinine dahil olacaktır... Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, 27 Eylül 1907 tarihinde Paris’ten gelen Dr. Nazım Bey tarafından Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşir.
Mustafa Kemal, 13 Ekim 1907 tarihinde Manastır’da bulunan 3. Ordu Karargâhı’na atanır. Rütbesi de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) olur… 29 Ekim 1907 günü İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne üye olur.
SURİYE’DEN ÇIKARDIĞI DERS
Mustafa Kemal’in Suriye’den çıkardığı ders Türk devleti kurmaktır. Çünkü İmparatorluğu ayakta tutmak imkansızdır. Bunun için yapılacakları ise okul arkadaşı Ali Fuat’a şöyle anlatır: “Meşrutiyet köhneleşmiş ve insicamını kaybetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun gövdesi üzerine değil, aksine Türk çoğunluğunun yaşadığı kısım üzerinde oturtulmak, düşmanlarının, yani büyük devletlerin yapacağı bir tasfiye yerine ihtilal idaresi kendi başına bir Türk devleti kurmalıdır."
Ali Fuat'a göre Mustafa Kemal "Türk devleti" fikrini daha Şam'da iken tarif etmiş ve bu konuda şunları söylemiş: "Dava, yıkılmak üzere bulunan bir İmparatorluktan, önce bir Türk devleti çıkarmaktır:"
Mustafa Kemal, güney hudutlarımızın sınırını ise şöyle çizer: “Hatay, Halep ve Musul vilayetlerini içine alacak, diğerleri Araplara terk edilecekti.”
Atatürk, bu gerçekliği 21/22 Aralık 1937'de Ankara'da ağırladığı Suriye Başbakanı Cemil Mardam'a da açıklar:
"Ben Suriye'yi bilirim. Gençliğimde Şam'da bulundum. Sürgün olarak, Abdülhamid zamanında. Suriye'nin daha birçok şehirlerinde de yaşadım. Daha sonra kumandan olarak da bulundum. Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu'ndadır. Balkan Harbi sonunda Galibolu'daydım. Ben Talat Paşa'ya teklif ettim. Suriye'ye, Irak'a bağımsızlık veriniz dedim. Talat Paşa 'Bunu başkasına söyleme, seni asarlar' dedi. Fakat yapılacak şey buydu. Eğer yapılsaydı bugün Türkiye, Suriye ve Irak -ki zaten kardeştirler- bugün daha samimi kardeş olacaklardı."