Büyük yersiz yurtsuzlaşma

Son günlerde, çağdaş sanat entelektüellerinin 1990’lı 2000’li yıllarla ilgili -çok değil beş yıl önceki- düşüncelerini, günümüze yönelik muhtemel öngörülerini okuyorum. Günümüzün önde gelen bir çok önemli ismi tıpkı Türkiye’nin medya ayaklı gevezeliğinde olduğu gibi her yerde her konuda sürekli öngörmüş ama hiçbir öngörüleri de tutmamış. Sözüm ona kehanetleri gereği her şey küreselleşip iyileşeceğine tam anlamıyla bir çöküşe savrulmuşuz. O savruluş sürecinin içinden geldiğim ve tartışmaların merkezinde bulunduğum için öngörülen ile gerçekleşen arasındaki karşıtlıklar, trajik ideolojik kültürel yanılgılar, çöküşler ve yıkıcı sonuçları bugünden bakıldığında çok daha açık görülebildiği gibi bizzat yaşanıyor da zaten.

Bir önceki yazımda da belirttim: Gelinen noktada sadece sanat piyasamız, kültür ortamlarımız, ekonomimiz, toplumsal kişisel hayatlarımız değil zihinlerimiz ile onun ürettiği ideolojik kültürel içerikler ve formlar da büyük bir deprem geçiriyor aslında. Artçı sarsıntıları önümüzdeki büyük süreçte çok daha derinden hissedilecek, kesin...

Bu büyük depremin merkezinde yer alan ülkemiz de -her anlamda- çoktandır allak bullak. Bildik bütün sistem partileri, siyasi kimlikler, pozisyonlar, ideolojik kültürellikler yerlerinden oynamış durumdalar. Bunların zamanla nereye, neye doğru evrilip nasıl bir yeni yol - yatak bulacağını önümüzdeki sürecin yaşamsal, siyasal, ideolojik, kültürel enerjileri belirleyecek.

ÖNGÖRÜLER VE GERÇEKLEŞEN

Fakat entelektüel düşünce - sanat - kültür ortamları -piyasa dışında- düşünsel olarak bir türlü o 20 - 30 yıllık sürecin vahametini kavrayamadığı gibi, geliyor olanı da hala yeterince göremiyor bana kalırsa. Yani “körleşme” dediğimiz şey bütün şiddetiyle sürüyor. O yüzden de geçmişin o bildik ünlü kehanetçileri sınıfta kaldılar, ya 15 Temmuz darbe yenilgisiyle birlikte iyice kendi içlerine kapandılar ve sessizce geriye çekildiler ya da rahat edebileceklerini düşündükleri yurt dışına kaydılar önemli ölçüde. Zaten kendileri küreselleşmeyle birlikte gerçek anlamda birer “yersiz yurtsuz”laşmaya uğramışlarken asıl şimdi çok daha büyük bir ideolojik, dilsel, kültürel “yersiz yurtsuzlaşma”ya savrulmuş durumdalar. Çünkü 1990’lı yıllarla birlikte dıştan sokulan sözde “küreselleşme” afyonuyla birlikte her sözde “çağdaş sanat” kavramı sözüm ona yenileşme - küreselleşme niyetiyle kafasını “yurt” kavramına takmıştı. Kendi içsel, düşünsel, sanatsal, kültürel, enerji kaynaklarından çok doğrudan dıştan dayatılan “küresel”, “bienal”, “güncel” vb. kavramlarını bile tümüyle bu hedefe angaje etmişlerdi. Sözde “dışa açılma” hayalleri adına dıştan çağrılan küratörler ve yazarlar da tıpkı bizdeki eşdeşleri gibi bütün çabalarını Türkiye’nin kurtuluş - kuruluş savaşına ve bu büyük değişim ve kuruluşun lideri Mustafa Kemal’e harcamışlardı. Bu yüzden de 1990’lı yıllardan itibaren kelime kelime kavram kavram kişilikler, kimlikler, pozisyonlar, kurumlar bağlamında tek tek tarumar edilip dağıtılmıştı.

SANAT SADECE SANAT DEĞİL

Çok yazdım, çok söyledim: Sanat hiç bir çağda hiçbir zaman sadece “sanat” değildi. Bu Ortaçağ’da da öyleydi. Rönesans’ta da, modern dönemde de öyleydi. Bu, bugün de öyle ve gelecekte de öyle olacak. Görünen o ki giderek çok daha fazla ve daha da belirgin olarak öyle olacak...

Bakın şu bölgemizin pek küreselleşmiş (!) trajik haline: Daha on - on beş yıl öncesinden ilan edilerek uygulamaya sokulan BOP ile göz göre göre yakılıp yıkılan kadim büyük Ortadoğu’ya...
Bakın şu bölgemizi kana bulayıp parçalara böleceğini daha kaç yıl öncesinden ilan eden asıl “savaş” planlayıcılarına ses çıkarmayıp da bu savaş projelerinin yıkıma doğru evrilmesiyle birlikte sözde “savaş” karşıtlığı şaşkınlığının ya da aymazlığının geldiği yanılgının sefaletine!

Öte yandan tarihin şu garip tecellisine ve büyük kırılmasına da bakınız ki, savaş bütün zalimliği ve sertliğiyle sürerken BOP adlı savaş aygıtı ABD’nin kendi yakıp yıkmış olduğu Suriye’yi “yeniden inşa” adı altında iştahlandırıcı bir ekonomik paket hazırlıyormuş. Söylenenlere göre bunun için hazırlanan müteahhitlik hesapları ve maliyeti 300-350 milyar dolar civarındaymış. Şu sözde küresel gelecek öngörüsüne (!) ve insanlık dışı iki yüzlülük gösterisine bakar mısınız? Çağdaş sanat artık gözlerini, kulaklarını ve kafasını “piyasa”dan kaldırıp biraz daha geleceğe açacak mı dersiniz?