Buzdolabı ihraç edip terör ithal etmeye devam mı?

Geçen haftanın en önemli gündemi Türkiye’nin BRICS+’e yaptığı üyelik başvurusuydu. Her ne kadar hükümet yetkilileri ve hükümete yakın yazarlar BRICS+’i “ekonomik bir yapı, AB’nin alternatifi değil” gibi sözlerle yumuşatsa da bu tercihin çok yakın bir zamanda moda tabirle “kamp değişikliği” anlamına geleceği çok açık.

Esasında son 10 yıldır Türkiye bu dönüşümün sancılarını yaşıyor. Ağır aksak olsa da, iki ileri bir geri yapsak da, AK Parti hükümeti kendince Batı-Doğu dengesi tutturmaya çalışsa da, Türkiye için tarihin tekerleği Asya’ya doğru hızla dönüyor. Tren doğuya son sürat giderken içinde Batı’ya koşan bedbahtlar da var şüphesiz. Onlar belki de gelecek istasyonlarda inip, yollarına bakacaklar. Trenin istikameti belli. Birkaç yolcu istedi diye rota değişmez sonuçta.

BİR ZORUNLULUK

Türkiye’nin Batı (Atlantik-ABD-AB) denetiminden çıkıp yükselen Asya ve onun müttefikleriyle eşit, adil ve kalkınmacı bir ilişkiye girmesi sıradan bir dış siyaset tercihi olmanın çok ötesinde. Bu, ülkenin iktisadi ve askeri zorunluluklarının bir sonucu. Batı, tek parça bir Türkiye istemiyor. Mümkünse bölünmüş, olmazsa idari olarak özerk bir Türkiye dayatıyor. Ve bunu açıkça ilan ediyor.

Batı, üreten özellikle de yüksek teknoloji ile üreten bir Türkiye de istemiyor. Bu da çok açık. Ülkenin kaynaklarını yüksek faiz akbabalarına yedirmek istedikleri ortada. Batı sermayesi artık ülkemize gelmiyor. Gelse de yatırıma değil, vurguna geliyor.

Yani aslında bu ülkenin insanları, tek parça özgür bir vatanda refah içinde yaşamak için Batı dışı dünyayla birlikte olmak zorunda. BRICS+ üyeliği bu ihtiyacın somut adımı ve örgütsel formülü.

CUMHURİYET BAŞROLDE

Hâl böyleyken, BRICS+ üyeliğine karşıtlık CHP’nin gazetesi konumundaki Cumhuriyet’ten geldi. Bu da şaşırtıcı değil şüphesiz. Bu gazete sol, Kemalist bir kisve altında 85 yıldır Türkiye’de Batıcılığın kalesi konumunda. Sahte bir laiklik savunusunun altına gizlenmiş ABD-AB hayranlığı. Türkiye’nin en büyük “laik” sermayedarlarının yıllardır bu gazeteyi fonlaması da tesadüf değil şüphesiz.

Cumhuriyet’te iki başlık gördük. Birisi şöyle:

“İktidarın siyasi kaygılarla AB’ye karşı BRICS alternatifi yaratma hamlesi tepki çekti: Eksen değişimi riskli”
Diğeri:

“BRICS KÂRDAN ÇOK ZARAR GETİREBİLİR”

Her iki haber de “Türkiye’nin ihracatının önemli bir kısmını Avrupa’ya yaptığı, BRICS üyeliğinin ekonomik anlamda ülkeye zarar vereceği” fikrine dayanıyor. Ve bu fikri desteklemek üzere alınan görüşler var.

İş dünyasından bir kişi konuşmuş. O da aynı konuya dikkat çekiyor: Avrupa’ya mal satıyoruz! Ayrıca Batı’dan yeterince kredi alamamaktan da şikâyetçi. Burada Batı ülkelerini değil Türkiye’yi suçluyor. “Bunun nedenini düşünmeliyiz.” Nedeni basit aslında. Biz ona Vatan Savunması diyoruz onlar ise “Türkiye insan haklarından uzaklaştı.”

İŞ DÜNYASININ UFKU

Şüphesiz Türk iş dünyasının tamamını temsil etmiyor bu görüşler. Herhalde iş insanlarımız BRICS+’nın son genişlemeyle birlikte dünya nüfusunun yarısını temsil ettiğinin, yani devasa bir pazar olduğunun farkındadır. Üstelik 30 kadar ülkenin daha üyeliği söz konusu. Yine iş insanlarımızın bu örgütün toplam üretiminin Batı’nın ağaları olan G7 ülkelerini geride bıraktığını bilmeleri beklenir. Ve makas her geçen yıl açılıyor.

İş insanlarımız güven veren bir Türkiye’nin bu ülkelerden ciddi yatırım sermayesi çekeceğini bilmeli. Batı’dan alamadıkları krediler, Doğu’dan gelecektir. Kaldı ki siyasi dayatmalar karşılığında ancak cüzi krediler veren Dünya Bankası’nı alternatifini çoktan kurdular ve hızla büyüyor. BRICS+’in Yeni Kalkınma Bankası önemli olanaklar sağlıyor. Yüksek faize üşüşen sıcak para değil, istihdam yaratan bir kaynak.

Ve çok daha önemlisi. BRICS+ üyeleri ve üye adayları dünya enerji üretiminin devleri. Bunlarla yerel para birimleri üzerinden veya dolar dışı bir ortak değer üzerinden kurulacak ilişki (ki BRICS+ bunun yöntemini belirlemek üzere) Türkiye’nin enerji maliyetlerini ciddi anlamda aşağı çekecektir. Petrol ve doğalgaz (ki elektrik üretiminde ağırlığı sürüyor) maliyeti düştüğünde, sanayimiz de iç pazarımız da coşacaktır.

Herhalde iş dünyamız yeni bir dünyanın kurulduğunun farkındadır. İyi kötü 100 yıllık bir tarihi olan Türk sanayicisi sadece ayaklarının ucuna bakmıyordur. Biraz kafasını kaldırma kabiliyeti, dünyayı okuma tecrübesi vardır.

VATAN YOKSA ÜRETİM DE YOK İHRACAT DA YOK

Hepsi bir yana. Üzerinde ürettiğimiz, ticaret yaptığımız, alın teri döktüğümüz bu vatanının bölünmesini iş dünyamız istemez herhalde. Bu en çok onlar için yıkım olur. Evet, bizden buzdolabı ve fındık alıyorlar, bu doğru. Fakat PKK’ya da binlerce TIR silah veriyorlar. Savaş gemileriyle Ege’de, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı tatbikattalar. FETÖ bu ülkelerden Türkiye’ye karşı faaliyetini sürdürüyor. Saymayalım. Hepsini biliyorlar zaten.

Kaldı ki BRICS+ üyeliği AB ile köprüleri atmak anlamına gelmiyor. Ticaret yine sürecektir. Velev ki BRICS+ üyesi olduk diye size küstüler. Merak etmeyin Türkiye yine buzdolabı üretir, hatta yeni kaynaklarla çok daha fazlasını üretir ve dünyanın geri kalan büyük çoğunluğuna bunları satar. Kaldı ki AB’nin geleceği ve AB üyesi ülkelerin ABD’nin düzeni içerisinde kalıp kalmayacağı bile meçhul. Hatta bu ülkeler içerisinde AB’den kopup BRICS+ üyesi olanları da göreceğiz.

Ancak her halükarda Türkiye’nin Batı yörüngesinde kalıp bölünmeyeceği kesin. Herkes bu gerçeğe göre konumunu belirlemeli. Vatanı savunmak sadece Mehmetçiğin görevi değil.