Çağdaşlık ve özneleşme

Çağdaşlık kavramına yüklenen içerik, siyasal ve ideolojik yönelimin bir dışavurumudur. Özellikle toplumsal dönüşümün hızlandığı dönemlerde, kapanmakta olan çağın gözde kavramlarıyla yeni çağın yükselen değerleri arasındaki çatışma şiddetlenir. Toplum ile birey arasındaki ilişki, tarih boyunca hep bu çatışmanın odak noktasında yer almıştır.
ORTAÇAĞDA DURUM VE AYDINLANMA Ortaçağ boyunca halk, güdülmesi gereken bir sürü konumunda nesneleştirilmiştir. Onlar için yaşam, tanım gereği kötülüklerle yüklü olarak başlar. Dünya, bu kötülüklerden arınma sürecinden ibarettir. Akılları da ermediği için, kendi başlarına doğru yolu bulmalarına olanak yoktur. Tek çareleri, doğru yolu bilen seçilmiş bir çobanın sürüsüne dahil olmaktır. Aydınlanmanın iki odak noktasından biri insanın aklıyla her şeyi kavrayabileceği ise, diğeri de, insanın özünün iyi ve hayatın yaşanmaya değer olduğudur. Bu, insanı aklı, ruhu ve bedeniyle toprak kölesi olmaktan çıkarıp, onu birey olarak özneleştirmeyi hedefleyen bir yaklaşımdır. Demokratik devrimlerle önündeki engellerden kurtulan kapitalizmin hızla yaygınlaşması sonucu işçileşen köylüler, kendi işgüçlerini satma özgürlüğüne kavuşmuşlardır. Ama satacak başka bir şeyleri olmadığı için de, sonuç, çıplak zora dayalı bağımlılığın yerini, iktisadi zorunluluğa dayalı bağımlılığın alması olmuştur. Buna karşın demokratik devrimlerin bireyi özneleştirme yönünde kaydettiği tarihsel mesafe önemlidir.
HER DEVRİM BİREYİ BİR KOLEKTİFE BAĞLARDemokratik devrimin bireyi bağladığı kolektif, millettir. Öngörülen, milli bir pazar etrafında milletin oluşum sürecine bireylerin yurttaşlar olarak gönüllü katılımıdır. Bizde de “Ne mutlu Türküm diyene” deyişi, millete katılımı etnik ögelerden çok, siyasal bir seçimin konusu yapan anlayışın bir ürünüdür. Sabahattin Eyüboğlu, bir yazısında, “devrimin ilkeleri ifade edilirken ‘milliyetçilik’ yerine ‘milletçilik’ demiş olsak, acaba daha mı iyi olurdu?” sorusunu ortaya atıyor. Çünkü milliyet etnik ögelere dayalı kapitalizm öncesi bir oluşumdur. Demokratik devrim ise, toplumsal düzlemde “millet oluşturma” sürecidir. Milliyete gönderme yapmak, ister istemez zihinlerde etnik ögelerin daha ağır basmasına yol açabilmektedir.
ÖRGÜTLÜ BİR KOLEKTİFİN ÖNKOŞUL HALİNE GELMESİKapitalist üretim ilişkileri, bir tasarımın ürünü olarak ortaya çıkmamıştır. Bu ilişkiler feodalizmin bağrında kendiliğinden gelişmiştir. Feodalizmin güçlü ve gelişkin olduğu yerlerde sistemin kabuğunu kıracak bir toplumsal güç yaratamazken, feodal sistemin daha zayıf ve geri olduğu coğrafyalarda ise devrimin gücünü yaratmışlardır. Ama bu, üretim ilişkileri düzleminde de, kendiliğinden gelişmenin insanlık tarihindeki son örneğidir. Almanya, İtalya ve Japonya’da olduğu gibi geç kapitalizm de dahil, insanlığın ilerleme hanesine yazılı bütün gelişmeler için, örgütlü bir kolektifin varlığı bir önkoşul haline gelmiştir. Bugün Ezilen-Gelişen Dünya’da millet, ilerlemenin temel toplumsal gücü, milli devlet de onun kolektif örgütüdür. Emperyalist sistemin Ezilen-Gelişen Dünya’da millet ve milli devlet kavramlarını çağdışı ilan etmiş olmasının nedeni de, budur. Buna göre, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan, millete bağlılık ve daha da önemlisi milli devlettir. Oysa bireyin özgürlüğünü belirleyen, onun gönüllü olarak parçası haline geldiği toplumsal kolektifle yapabilecekleridir. Bu toplumsal kolektifin her dönemde ne olduğu, öznel bir seçimin konusu olmayıp, tarihsel gelişmenin nesnellikleriyle belirlenir.
EVRENSEL OLAN NEDİR?Demokratik devrimlerde tarihsel anlamını bir milletin yurttaşı olmada bulan birey, bugün emperyalist sistem tarafından uyartılar karşısında kendisinden beklenilen tepkileri veren bir nesneye indirgenmiştir. Ezilen-Gelişen Dünya’da özne olmanın tek yolu, kendi milli devletini pekiştirip emperyalizmin insanlığın önünü tıkayan tahakkümünü kırmaktır. Evrensellik, emperyalist dünyanın insanı nesneleştiren vatansızdaşlığında değil, aralarında saldırmazlık, birbirlerinin iç işlerine karışmama ve karşılıklı yarara dayalı eşit ilişkiler kuran milli devletlerin özgür yurttaşları olmada yatmaktadır. Öte yandan emperyalizm çağında, milli devletler, halkı seferber ederek arasız devrimlerle sosyalizme açılmadan, insanlığın ilerlemesine katkıda bulunacak güçlü kolektifler oluşturamazlar. Bizim Atatürk Devrimiyle zirvesine ulaşan 150 yılı aşkın çağdaşlaşma mücadelemiz, bu açıdan zengin deneyimlerle doludur. Biz bugün ülkemiz insanının özneleşme birikimini, emperyalizmin bizi içinde boğmaya çalıştığı Yeni Ortaçağ’a karşın, Atatürk Devrimine borçluyuz.