Çağımızda gerçek ve yalan

Son NATO zirvesini Avrasya ve Atlantik arasında pata bitirişine sevinen Biden’ı düşünürken Malraux’nun İnsanlık Durumu ve Kanton’da İsyan kitapları (Varlık Y.,1960’lar) belleğin dip uçlarından gözlerimin önüne parıltıyla iniverdi. Toprakta eşelenerek temizlenip bedenini canlı kılarken solucan, toz böceği, darı taneciği düşleyen tavuklar misali, Batı’nın çökmekte oluşu karşısında soluğu Doğu’da alıp zihnini kara gerçeklerde yıkayarak insanlığın geleceğini de arayan Malraux gençliğimizin gözde yazarıydı. Üstelik serüvenci kişiliğine hepimizin imrendiği Che’nin düşleriyle Mao’nun ve Ho Amca’nın gerçeklerini birbirine ilikleyen örnek entelektüeldi.

Darmadağın kitaplar arasında gezinirken, nerdeyse 10 yıldır okumaya niyetlenip de elimin değmediği Karşı Anılar (İletişim Y., 2011, çev.: Ömer Laçiner) gözüme ilişmesin mi? Raftan çekip indirmemle soluk soluğa karıştırırken ta ilk aldığım zamandan Dia marketin fişleriyle ayırdığım sayfalardan birkaçında bugünleri gören satırlara rastlayıverdim: “Batı düşüncesinden etkilenmiş büyük Asya ya da Afrika uygarlıklarının her biri, önünde sonunda yeni bir biçim verecek o düşünceye ve elbette bu yeni biçim, bizim Batı düşüncesinde gördüğümüz biçim olmayacak.” (s. 294)

BATI'DAN KOPAN BATILININ KUŞKUSU

Biz; ABD ve Avrupa’yı emperyalist yapıları ve yönleriyle karşımıza alırken, Batı’yı Batı olarak yapısal ve zihinsel bütünlüğüyle kavrayan Malraux’yu algılamaktan öyle uzakmışız ki, dünyanın uygarlık eksenini Doğu - Batı karşıtlığı üzerine kuran Kemal Tahir’in, İdris Küçükömer’in de düşünsel çabalarını anlamaya hiç çalışmaksızın doğrudan reddetmişiz. Ne ki, gençliğini Uzakdoğu’nun varoşlarında isyancıların coşkusunu onlarla yükselterek yaşayan Malraux da, ayın arka yüzüne uzay aracı indirebilecek bir Çin’i hayal bile edemeyerek, dünyanın geleceğinden ayrı bir Çin gençliği düşünemediğini söyleyen Mao için şu kuşku dolu soruyu aklından geçirecektir: “Dünyanın Çin’in yönetimi altında kurtuluşuna gerçekten inanıyor mu acaba?”

Mao, onun sorusunu işitmeden kendisine yöneltip yanıtlıyor: “Sosyalist ve komünist partileriniz söylediklerine gerçekten inanıyorlar mı? ... parti aygıtının tabanında, cesur ve sadık militanlar var... Başka bir mücadeleci partinin doğmasına fırsat vermeyecek kadar devrimci, bir devrim gerçekleştiremeyecek kadar güçsüz bir parti.” (s. 451)

AMERİKA VE ÇİN'DE GREV GERÇEĞİ

“Asya’nın tarihe dönüşünü haber veren ‘Kanton’da genel grev ilan edildi’ telgrafıyla” başlayan kitabında çağın dönüşümüne 100 yıl önce işaret koyan Malraux’nun Uzakdoğu’ya demir attığı 1920’lerde, bir başka Batılı, yapıtlarında Batı’yı kurumsal ve ruhsal çöküntüsüyle ta hücrelerinde yakalayıp sergileyen Kafka ise, Amerika yapıtında şöyle yazıyordu (Bilgi Y., Arif Gelen, 1967, s. 113): “Herkes aynı sıvıyı içiyordu. Sürüler halinde gelip geçen otomobiller, avuç avuç tozu masaların üstüne fırlatıyordu. Koca koca gazetelerin sayfaları herkesin elinde yayılmış duruyordu. Yapı işçilerinin grevinden heyecanla söz ediliyor, Mack ismi de sık sık geçiyordu. ...”

Amerikan aydınları McCarthy’nin cadı kazanı sonrasında işçi sınıfından koparılıp ihanet salgını gitgide Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayılırken, küresel oligarşinin tüketim azgınlığıyla beslenen mafyokrasi, şimdi tüm insanlığı postmodernizm ve dijital teknoloji güdümünde Yeni Ortaçağ’ın hurafeleriyle boğmaya çalışıyor.

KARŞITLARIN BİRLİĞİNDEKİ GİZ

Malraux, kitabına 1965’te yazdığı sunuyu, şu anekdotla bitiriyor: “Psikanalizci Jung, bir görevle yeni Meksika Kızılderilileri arasındadır. Kızılderililer, klanının totem hayvanını sorarlar ona. İsviçre’de klanlar da, totemler de bulunmadığı yanıtını verir. Söylevi sona erince, Kızılderililer salondan bir ip merdivenle ayrılır.” İnerken sırtları ip merdivenin basamaklarına dönüktür; merdiven basamaklarından bizim olağan inişimizdeki gibi... Jung ise, ip merdivene yüzü dönük olarak aşağı vardığında, Kızılderililerin reisi, tek söz etmeksizin, konuğunun kısa ceketi üstüne işlenmiş Bern kentinin simgesi ayıyı işaret eder: Ayı, yüzü ağaç gövdesine –yani merdivene– dönük inen tek hayvandır.

Bu; gerçek ve yalanın karşıtlık ve örtüşmesine ilişkin son derece çarpıcı bir örnektir. Gerçek sanılan hangi görünüş, özünde yalandan ibarettir? Peki yalan görünen hangi olgu gerçeği gizlemektedir? Hegel felsefesinin günümüzde azalmayıp büyüyen önemini var eden öz, karşıtların birliğindeki gizi çözme ilkesidir.